Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Kasım '10

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Hasat

Hasat
 

Sis, beyaz bir tül gibi iniyor denize, nemli taşlardan birine oturmuş balık bekliyor, bir taraftan da kaçırdığım eşkinaya yanıyorum...

Tam elime alacakken, kurtuluverdi!

Arkasından bakakaldım...

Balık sevdalıları bilir; adamın tereddütsüz suya atlayası gelir...

Kızar sonra söver, kendi kendine konuşur, denize tükürür, balık takımlarını tekmeler, bir sigara yakar... Yakmaz! Adeta yer o sigarayı, daha da siniri yatışmazsa alır başını gider...

Bende tastamam öyle yaptım, yüksek sesle küfür ettim... Kime olduğu belli değil ama denize mi, balığa mı, iğneye, misinaya, kendi beceriksizliğime mi?

Balık çantasını bir tekmede yere serdim, gıkını çıkartmadı korkusundan...

Yarım saat Bursa’dan aldığım çakıyı aradım...

Bir sigara yaktım, güldüm sonra;

Allah sevdiği kuluna önce eşeğini kaybettirip ardından buldururmuş ya, benimkisi o hesap!

&&&

Nazara inanır mısınız?

Kimi “inanmam” der de, ne olur ne olmaz diye iliştiriverir nazarlığı yavrusunun omzuna...

Ben inanırım, nazarım da değer üstelik!

&&&

Eylül ayının sonları, güneş batmak üzere, Şarköy’den, Çorlu’ya geçiyorum, Tekirdağ sahilinde olta atanları görünce meraklanıyor, arabayı park edip yanlarına gidiyorum...

Yaşlı bir amca, yanında da torunu olduğunu tahmin ettiğim bir çocuk, işaret parmağımın yarısı kadar küflü iğnelere yem takıp, atıyor...

Ne gelecekse o küflü, kocaman iğnelere! Bıyık altından gülerek;
- Rasgele baba, çıkıyor mu bir şey?

Kovalarının boş olduğunu görüyorum oysa!

— Şimdi geldik...

Klasik balıkçı yalanıdır bu, adam sabahtan akşama kadar denizin kenarına kök salar, ilaç için tek balık yakalayamaz sorana “şimdi geldik” der!

— Tutturdu bu ( çocuğu gösteriyor) dede balığa gidelim diye...

— İğneler eski be baba, baksana sen küf yapmış, gelmez bu iğnelere, olmaz senin işin...

— Belli olmaz!

— Belli olmaz olur mu hiç, hem çok büyük o iğneler... Daha küçükleri varsa bağlayıvereyim iki dakikada...

— Boş ver, hava kararınca gideceğiz zaten...

— Sen bilirsin, benden söylemesi...

Amca yemleri tazeleyip oltayı fırlatıyor, çok geçmeden telaşla misinayı toplamaya başlıyor...

— Levrek!

Levreğin işi yok tabi, yemeyip, içmeyip dünyanın parasını verip, yurtdışından getirdiğimiz takımlara gelmesin, senin parmak kadar paslı iğnene vurulsun!

— Takılmıştır baba, naylon torba falan olmasın!

— Vallahi levrek!

Tanıyanlar bilir hasetliğim yoktur, başkasının malını ne yan gözle süzerim, ne de ‘bende daha iyisi olsun’ diye içimden geçiririm... Yalnız alem balık yakalar da benim kovam boş kalırsa o vakit çatlar, istemeden kem bakarım...

Dediği gibi; “vallahi levrek” kolum kadar mübarek...

Çocuk heyecandan yerinde duramıyor, amcanın balık çektiğini gören meraklılar etrafımıza toplanıyor...

Nefesler tutuluyor, ben diyeyim iki, siz deyin üç kiloluk levrek suyun üzerinde görünüyor...

Amca balığı eline almak için sudan çıkarttığı anda, levrek ters dönüyor ve denizin koyu yeşilliğinde kayboluyor!

Sessizlik!

Kalabalık dağılıyor, çocuk zıplayarak ağlamaya başlıyor, amca elindeki olta takımını küfrederek fırlatıyor...

Ben mi?

Elimi ağzıma kapatıp, çaktırmadan gülüyorum

&&&

“Etme bulma dünyası” deniyor ya! Boşa değil...

 
Toplam blog
: 1280
: 1114
Kayıt tarihi
: 09.08.06
 
 

Deniz tutkunu.Amatör kıyı balıkçısı. Aynı Şarkı ve Ilık Havada Hoşça Kal adlı kitapların yazarı ..