Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Nisan '10

 
Kategori
Siyaset
 

Haşlanmış kurbağa

Haşlanmış kurbağa
 

Haşlanmış kurbağa deneyini duydunuz mu, bilmiyorum. Duydunuz ise, lütfen bu yazıyı okumaktan vazgeçin; çünkü size bir yararı dokunmayacak. Ancak duymadınız ise, lütfen devam edin.

Bilim adamları, kaynamaya yakın sıcaklıktaki bir kova suyun içine bir kurbağa bırakıyorlar. Kurbağa, ani bir refleksle (ve hemen) kendini kovanın dışına atıyor. Aynı bilim adamları, aynı kurbağayı bu sefer, oda sıcaklığındaki suyla dolu olan aynı kovanın içine bırakıyorlar. Kurbağa, keyif içinde öylece duruyor suyun içinde. Bilim adamları, suyun sıcaklığını çok yavaş bir biçimde artırmaya başlıyorlar. Kurbağada çıt yok. Kurbağa memnun... Ama su yavaş da olsa, ısınmaya devam ediyor. Diğer bir deyişle, kurbağanın “<ı>suyu ısınıyor...” Suyun sıcaklığı kademe kademe arttıkça kurbağanın keyfinde bir değişiklik olmuyor; ancak, biraz sersemler gibi oluyor. Derken, bu sersemlik hali, daha artıyor, daha artıyor, daha artıyor... Ve kurbağa, kendi sersemliği içinde daha derinlere doğru yol alırken, kovanın içinden dışarıya atlayarak kendisini bu cendereden kurtaracak gücü de gittikçe kaybediyor... Ve göz göre göre... Ve sessiz sedasız… Bizim kurbağa[cık] giderek neredeyse kaynar hale gelecek suyun içinde haşlanıp gidiyor... Bilim adamları düşünüyorlar: - Peki niçin böyle oldu?.. Ve düşünerekten, meselenin “<ı>çünkü”sünü buluyorlar: - Ve çünkü, diyorlar, kurbağanın hayatına yönelen tehditleri algılayan içgüdüsel ayarları, çevresindeki “<ı>ani” değişimlere göre kodlanmıştır... Kademe kademe ve yavaş yavaş oluşan değişikliklere göre değil!.. Lütfen dikkat!.. Bu hikâyenin “zırt” dediği yer, işte tam bu noktadadır… Ancak… Deney sırasında bazı kurbağaların, yavaş yavaş ısınmaya devam eden su belirli bir sıcaklığa erişince zıplayıp, hayatlarını kurtardıkları da gözlemleniyor. Ama kurbağaların çok büyük bir kısmı “değişim”i algılayamadıkları için haşlanarak canlarını yüce Tanrı’ya teslim ediyorlar.

Bilim adamları, bu deneyden kalkarak, önemli bir sonuca ulaşıyorlar: - Durum biz insanlar için de pek farklı değildir... Hayatımızda ani değişimler olmadan ya da ciddi ve ani bir tehdit ortaya çıkmadan pek harekete geçmeyiz... Biz insanlar da durum bu… Tek tek insanlardan oluşan insan topluluklarında, yani toplum, yani ülke, yani devletlerde de durum aynen böyle... Suyumuz ısınmasını yavaş yavaş sürdürüyorsa… Yerimizden kımıldamaya yanaşmayız!.. Sıradan ve rahat ortamımızın bize doğru yansıttığı güven aldatmacasına tembelce sığınırız!.. Bu rahatlık ortamının ısısı sürekli olarak artsa bile böyle... Kişisel hayatımızda da bu aynı tavrı sürdürme eğilimindeyizdir... Toplumsal hayatımızda da... Kendimizi koruma içgüdümüz, gerek kişisel alanda ve gerekse toplumsal arenada <ı>“suyumuz yavaş yavaş ısınmakta devam ediyorsa...” tehlikeleri algılayamaz bir uyuşukluğa dönüşür... Ve sonuç olarak, ne kendimizi ve ne de ülkemizi savunamaz bir hale geliriz... Sonra… Sonra, haşlanıp, gideriz bu dünyadan...

Evet, belki de haklısınız; kendi kişisel suyumuzun ısısı sadece bizi ilgilendirir... Ama siz ya da biz; yeni hepimiz; bu ülkenin suyunun yavaş yavaş ve giderek daha hızlı... Sonra daha da hızlı ısıtıldığının farkında değil miyiz?.. Peki biz, arada sırada da olsa, suyun ısıtıldığını fark ederek, kovanın dışına sıçrayan kurbağalar olamaz mıyız?.. Yani netice olarak, bir kurbağa kadar olamayacak mıyız? Ha dostlar, sahi olamayacak mıyız?.. http://www.soruyusormak.com/ http://www.dnm-ler.com/ http://www.kitlecizgisi.com/
 
Toplam blog
: 913
: 485
Kayıt tarihi
: 30.01.09
 
 

1942 yılının Şubat ayında Bursa'da (Mehmet Kemalettin'den olma, Emine İffet'ten doğma olarak) dün..