Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Ocak '08

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Hasta ruhlu bir adamın yaptıkları..

Hasta ruhlu bir adamın yaptıkları..
 

Anlatacağım öyküdeki çelişkiye inanamıyacaksınız.İnsanın, insan hakları mahkemelerine şikayet edesi geliyor. Ancak tanık olduğum bu üzücü gerçeği bildirebileceğim herhangi bir makam varmıdır ? bilemiyorum.

Bir şekilde yakından tanıma fırsatı bulduğum garip bir aileden sözedeceğim sizlere.

Adam ellili yaşlarda, Almanya da bir üniversiteden mezun olmuş, mühendis. Daha sonra Amerika da doktora yapmış, bazı yabancı şirketlerde uzun yıllar çalışmış, geçimsiz olduğu için hiçbir yerde fazla kalamayarak 10 yıl kadar önce çalışmayı bırakmış.Kısa bir süre önce bir dersanede eğitim danışmanı olarak işe başlamış.

Yurt dışında bulunduğu sıralarda kazandıklarından ve gayrimenkul satışından ötürü ekonomik durumu oldukça iyi. Hatta denilebilirki İstanbul da yaşayan zenginler arasında sayılabilir. Birlikte yaşadığı 19-20 yaşlarında bir oğlu var. Ayrıca filmlerdeki yada dizilerdeki deli kadın tiplemesiyle tıpatıp örtüşen tam mahallenin delisi görünümünde bas bas bağıran bir kızkardeşi var ve bu üçü bir arada oturuyorlar.

Adam doktora yaptığı için kendisini tanıtırken, öncelikle bu ünvanla söze başlıyor.Ben Dr…..

Hatta bir pizzacıda pizza sırasını beklerken dahi isminin yanına bunu ekleyerek söyleyecek kadar kompleksler içinde.

Ayrıca övünmeye ve kendisini olduğundan farklı göstermeye çok meraklı. Dinlediğinizde onun müthiş bir eğitimci, insan psikolojisinden iyi anlayan, güzel yaşamaya ve kaliteye meraklı biri olduğunu düşünebilirsiniz. Çevreye ve insanlara böyle sahte bir görünüm vererek dolaşıyor zira.

Aslında biraz tanıma şansınız olduğunda, son derece kompleksler içinde yüzen, insanların düşüncelerine, görüşlerine hiç saygısı olmayan, gençlerin ve çocukların ruh halinden kesinlikle anlamayan,dünyaya sadece maddiyat tarafından bakan, inanılmaz negatif yapıda bir insan olduğunu hemen anlayabilirsiniz.Çevresine kendisi hakkında çizdiği imajla ,asıl karekterinin asla uyuşmadığını, dışarıya yansıttığının sahte bir maske olduğunu hissetmemek mümkün değil.

Tüm bunlar, kimseyi ilgilendiren konular değil. Burada acı olan konu, bu adamın onca mal, para ve ekonomik şartlarına rağmen, oğluna nasıl bir hayat yaşattığı ve bunların genç bir çocuğa olumsuz yansımasını asla görememesidir.

Bu aile, adamın enaz birkaç konut alabilecek gücüne ve ayrıca güzel bir semtteki lüks dairesine rağmen, İstanbul un uzak bir gecekondu semtinde, metruk bir gecekonduda , çok zor ve ilkel şartlarda yaşamakta ve adam kendisiyle birlikte saçma sapan kararları veren garip görünümlü ablasıyla birlikte zavallı genç çocuğun dünyasını burnundan getirmektedir.

Yaşıtları şık giyinip, güzel şeylere sahip olurken, bu saf ve genç çocuk ayağında yıllardır giydiği üzerinde kocaman delik olan ayakkabısı, babasının kendisine aldığı sokakta satılan2. el palto kazak ve giysilerle adamın sahip olduğu onca mal varlığı ile tamamen tezat bir yaşam sürdürmektedir.

İşin inanılmaz tarafı bu adam istese enaz birkaç tane çok lüks daire satın alabilecekken, bu metruk gecekonduda para gitmesin diye odun sobası yakmakta çocuğa odun kırdırılmakta, çamaşır makinesı yerine leğen kullanılmakta ve asla inanamıyacaksınız, buzdolabı, elektrik harcamasın diye yiyecekler balkonda tutulmaktadır..Dahada garibi, bu hasta ruhlu adam çocuğuna ve evine hiç bir harcama yapmazken, arabalara olan merakı yüzünden leğen kullanılan, soba yakılan, buzdolabının kullanılmadığı gecekondusuna jeep iyle gidip gelmektedir.Çevrede oturanlarda bu saçma ve garip yaşam tarzını şaşkınlıkla izlemektedirler.


Çocukcağız gencecik yaşta gözlerinin feri çökmüş, henüz babasına ekonomik olarak bağımlı olduğu için onun şartlarına uyarak yaşamak zorunda kalarak, yaşıtlarını kıskanarak, onların giysilerine, gittikleri yerlere özenerek, inanılmaz bir ruh çöküntüsü içinde yaşamaktadır.Zaten 2 yıllık olan üniversitesini moral bozukluğu içinde bir türlü bitirememektedir.

Oturdukları gecekondu, kaçak olduğu için yıkılınca başka bir gecekonduya taşınan bu aile solucanlarla dolu, pislik içinde, sobalı başka bir metruk yere yerleşmiştir.

Adam dersaneye eğitim danışmanı olarak çalışmaya gitmektedir. Kendi oğluna delirmiş ablasıyla birlikte yaptığı baskıyı, ona verdiği inanılmaz kötü hayat şartlarını, onca ekonomik güce karşın suyu elektriği kullanmasını yasak edişinin anormalliğini görmeyerek, milletin çocuklarına eğitim danışmanlığı yapmakta, ailelere çocuk eğitimi konusunda fetvalar vermektedir.Adının önünde Dr.. ünvanı vardır ve lüks arabasıyla işine gidip gelmektedir.Kim nereden bilebilir kendi oğluna onca varlık içinde çektirdiği eziyet dolu yaşamı?Kimin aklına böyle bir dram gelebilir?

Çocuk evde rutubetten hasta, sürekli odun keserek, leğende bulaşık yıkayarak varlık içinde korkunç bir yokluk çekerek yaşamakta ve gencecik ümitleri bu yaşta tükenmektedir.Artık tartışmasız çağımızın en önemli gereksinimi hale gelen bilgisayar bile alınmamakta, eve telefon dahi bağlanmamaktadır.

İnsanın ekonomik gücü bozuksa, şartları elvermiyorsa bunları yaşaması elbetteki son derece normal. Ancak bu kadar eğitim almış, yıllarca yurt dışında çalışmış ve birçok insandan daha üstün bir ekonomik konumu olan birinin kendisine ve özellikle çocuğuna hiç gereğii yokken sadece cimriliğinden bu hayatı yaşatmasını gerçekten anlamak mümkün değil.

Çocuk, yaşıtlarına göre daha saf ve çocuk ruhlu. Belkide bu yüzden fazla başkaldıramıyor.Yaşananların anormal olduğunun çok fazla farkında değil.Adeta herşeyi normalmişçesine yaşar gibi acı bir kabulleniş içerisinde.

Ona aldığım giysi ve yepyeni ayakkabıları giymemek için direniyor.Üstü paramparça olmuş, yırtık ayakkabılarını atmamak için hırçınlaşıyor.Çünkü atılan hiçbirşeyin yenisinin alınamıyacağı öğretilmiş ona.
Annesinin yanına gittiği zamanlar evde büyük bir baskı var. Deli olan evdeki kadın çocuğa annesi hakkında hakaretler ederek sürekli çocuğun dünyasını karartıyor.Çocuk tamamen asosyal olmuş durumda, kimseyle görüşmeden, arkadaşlık ilişkileri kuramadan, hedefsiz,amaçsız mutsuz yaşıyor.

Gönül isterki bu sözde baba gibi anormal yapıdaki hasta ruhlu kişilerin yaşamlarını sorgulayabilen bir sistem olsun.
"Sen bunca varlık içinde gencecik bir çocuğa bu işkenceyi nasıl yapabiliyorsun ?" diye hesap sorabilen bir makam olsa, duyarlı bir insan olarak, tek bir gün bile durmadan hemen şikayetimi yapardım.

Gerçekten, yaşama , paraya bakışın , dünyayı algılayışın alınan eğitimle ,çalışılan iş yerleriyle hiç ilgisi yok. Ben kendi oğlumun sınıfında ne aileler tanıyorum maddi durumları son derece kötü ama çocuklarına bunu hissettirmeden, onları ellerinden geldiğince en güzel şekilde yetiştirmeye çalışıyorlar.

Zaten ana baba olmak, elveren şartlar içinde sahip olduğumuz olanakları onları geleceğe en güzel biçimde hazırlamak adına kullanmak değilmidir?

Bankada yatan onca para sadece lüks bir arabanın bakımı için kullanılıyor ve insanın biricik varlığı 2. plana atılıyorsa bunun adına insanlık denilebilirmi? Yavrusunu yok yere yırtık çorap ve yamalı kazaklarla gezdirebilirmi bir insan? ya da buz gibi bir havada odun kırdırıp, solucan dolu bir odada uyumasına gönlü elverebilirmi?Tüm bunları bir başkası yapsa yavrumuza kabullenebilirmiyiz?

Yazık cidden çok yazık, insanın içinin parçalanmaması mümkün değil gerçekten.

Hasta ruhlu insanlar, diğer insanların kaderini, psikolojisini ne yazıkki altüst edebiliyorlar.Sadece o dönemde zarar vermekle kalmıyorlar, tüm ömür boyu o insanların eşlerini, ileride doğabilecek çocuklarını, o aileye sonradan girmiş ve hatta onu tanımış olan kişileride mutsuz ediyorlar.Siz tesadüfen tanıdığınız bir insanın yaşamınıza verdiği sıkıntıyla yaşamak zorunda kalabiliyorsunuz.

Bence insanların evlenme sürecinde idrar, kan, hastalık araştırması gibi çalışmalar yapılırken, o kişinin ruhsal sağlığıda ortaya çıkarılmalı.Farkedemediğiniz ruh ve kişilik bozuklukları masumcana aldığınız bir evlilik kararıyla siz ve sonradan doğan çocuklarınız için bir kabusa dönüşebilir. Tıpkı görünüşte düzgün, yabancı bir üniversiteden mezun , doktoralı, maddi gücü yerinde bir adamın kişiliğinin ardında saklı korkunç bozukluklar örneğinde olduğu gibi.Kimbilir bu çocuğun anneside bu sahte ışıltıya kapılıp nasıl hayallerle bu evliliği yaptı sonrada bu cehennem kabusundan ne şekilde kurtulmaya çalıştı?

Umarım o pırıl,pırıl gencecik delikanlı bu saçma sapan, hiç haketmediği yaşam biçiminden en kısa zamanda, en az etkilenebileceği şekilde kurtulur ve bu yaşadıkları kendi kuracağı ailesini olumsuz olarak etkilemez.Benimde bir anne olmam nedeniyle geleceğinin güzelliklerle dolu olmasını tüm kalbimle diliyorum.

Bu yazdıklarımı okuma olanağı yok ama yinede ona buradan diyorumki,

Yaşayamadığın mutluluklar ömrün oldukça seni izlesin, hiç terketmesin çocuk.

O kapkara bebek gözlerindeki yaşlar kurusun, gönlünün güzelliği gibi, yaşamında hep pırıl pırıl olsun.























 
Toplam blog
: 34
: 1734
Kayıt tarihi
: 15.05.07
 
 

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Antropoloji bölümü mezunuyum. Farklı sektörle..