Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Esradan Öyküler Fotoğraflar Anılar

http://blog.milliyet.com.tr/esradanoykuler

21 Kasım '18

 
Kategori
Öykü
 

Hastane

Hastane
 

           Geç kalmıştı, adımlarını sıklaştırdı hastanenin ana girişinden geçerken kendisine selam veren güvenliğe  “yine ağzı dolu Necati’nin” diye gülerek eliyle cevap verdi,  diğer eliyle çantasından telefonunu çıkarıp saate baktı mesai başlamıştı.  Koşar adım (A) bloğun merdivenlerine yöneldi kapıdan geçip üzerinde Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon yazan çift kanatlı kapıyı itip koridoru koşarak geçti, tedavi odasının kapısını gürültüyle açıp içeri daldı. Uzun bir odaya girmişti, sağ tarafta girişleri pembe bir perde ile örtülü yan taraflarında numaralar yazılı kabinleri geçip odanın diğer ucundaki soyunma bölümüne gitti. Onu görüp arkasından gelen arkadaşı;

      “Nerede kaldın Kevser? Seni sordu Banu hoca, vallahi bir de hasta öksürüp duruyor tersliği üstünde, hadi çabuk ol” dedi.

      “Dolmuş gelmedi ben ne yapayım. O da beş dakikayı sorun ediyor vallahi bıktım.” Beyaz önlüğünü aceleyle sırtına geçirirken,  dışarıdan  “ ben Kevser hanımın hastasıyım” diyen adama “ Geliyorum Hayri amca “ diye seslendi. Hızlı adımlarla kabinlerin olduğu kısma geçip bekleme koltuğuna ilişmiş yaşlı hastası için kabinin perdesini açtı, açar açmaz da Fizik Tedavi uzmanı Doç. Dr. Banu Şenlikoğlu’ nun kabindeki dar tedavi yatağının üzerine yığılıp kalmış olduğunu gördü.

    “ Aaa! Banu hocam, ne oldu? Neyiniz var?” diye seslendi bir cevap alamayınca “yetişin hocaya bir şey olmuş” diye bağırdı kadını omuzlarından tutup sarstı bu arada mosmor olduğunu gördü. Biri onu omzundan tutup çekti, bölümde görevli diğer uzman Serkan bey eğildi eliyle hocanın nabzını, steteskopla kalbini dinledi bağırarak çevresindekilere emirler yağdırdı, bir hemşire hocaya iğne yapmaya çalışırlarken, kendiside kalp masajına başladı. Dakikalar sonra yapılacak bir şey olmadığına karar verip üzüntüyle doğruldu maalesef Banu Hoca hayatını kaybetmişti.

     Bir doktorun hem de yıllarca hizmet ettiği hastanede görev başında bu şekilde kaybı yeterince trajikti ama olaya polisin müdahalesi ile öğrendikleri korkunçtu. Polis Dr. Banu Şenlikoğlu’ nun boğularak ya da zehirlenerek öldürülmüş olmasından şüpheleniyordu.

     “ Boynunda parmak izleri var komiserim boğulmuş olamaz mı sizce?”

    “Haklısın Tülay boğulmaya benziyor ama bak cesedin ağzının kenarında kusmuk izleri var.  Tam kusamamış daha çok kendini kusturmaya çalışmış gibi çünkü parmaklarında da lekeler var, boynundaki de boğma değil daha çok tırmalama gibi bir de cesetten gelen şu koku fazla kimyasal.   Ben zehirlenmiş olabileceğini düşünüyorum ama tam sonucu otopsi verecek”  Tedavi odasının her yerine dağılmış delil toplamaya çalışan polislere doğru bakarak  “Arkadaşlar biz şimdilik incelememizi bitirdik sizinde işiniz bittiyse burası bir hastane daha fazla işlerinden alıkoymayalım, bu kabini olay yeri olarak mühürleyin gidelim, insanlarda işlerini yapsınlar” dedi.  Başkomiser Hakkı Yiğit yaş haddinden emekliliğine sadece iki yılı kalmış cesetlerle suçlularla uğraşmaktan yorgun ama bir o kadar da tecrübeliydi. Yanına gelen yardımcısı komiser Burak’ a “ Kimlerle konuştun?” diye sordu.

     “Buradaki herkesle konuştum kimse bir şey bilmiyor. Hepsi sabah mesaiye gelmişler maktul de gelmiş, çok dakik bir insanmış hepsinin de öyle olmasını istermiş. Her sabah yaptığı kontrolü yapmış gitmiş onu bir daha görmemişler, odasına gitti sanıyorlarmış sonra cesedi bulmuşlar hemen müdahale etmişler ama kadın çoktan ölmüş”

     “Kimse bir ses falan duymamış mı ya Hu? Çünkü kadın kusmaya çalışmış muhtemelen öğürmüş falandır ya da belki yardım istedi kimsenin haberi yok mu?”

    “Çalışanlar arkadaki soyunma kısmında üstlerini değişiyorlarmış amirim, eminim fark etmişsinizdir hastanenin tam karşısında bir okul var ve burasının pencereleri okulun bahçesine bakıyor sabah gürültü çok oluyormuş, okul zilinin sesi çok kuvvetliymiş falan yani sonuç olarak kimse bir şey duymamış”

      “İçeriye giren çıkan yabancı ya da şüpheli birini de mi fark etmemişler?”

      “Hayır,  amirim farklı hiçbir şey yok. Mesai başladığından hastalar gelmeye başlamış, burada fizik tedavi yapıldığı için sadece randevulu hastalar geliyormuş yeni başlayan bir hasta bile yok. Yabancı kimse gelmemiş anlayacağınız”

     “Ben anlarım da sen maktulü araştır Burak, merkeze gelme bugün hastanede kadını tanıyan tanımayan herkesle konuş biriyle bir husumeti veya yerine göz diken falan var mıymış iyice bak özel hayatını araştır evine git. Ailesine haber verilsin belki onlar bir şey söyler, hepsiyle konuş”  başıyla tamam diyen genç komiser tıknaz bedeninden umulmayacak bir çeviklikle dönüp gidiyordu ki içeriye üniformalı bir polis memuru telaşla girip;  “Bir ölüm daha olmuş komiserim” diye bağırdı.

     İki kat yukarıdaki ameliyathanede bir kalp ameliyatına hazırlanan, hastanenin önemli cerrahlarından Prof. Dr. Hasan Aladağ ellerini dezenfekte ettiği sırada karnını tutarak yere yığılmış arkadaşlarının tüm müdahaleleri hatta nefes alabilmesi için trakeostomi yapıp boğazını delmelerine rağmen tabiri caizse kendi kusmuğunda boğularak ölmüştü. Cesedin başına yenice gelmişlerdi ki gelen telefon, kapıdaki güvenlik görevlisi Necati Aslan’ın da tıpkı doktorlar gibi aniden öldüğünü bildirdi.

    Hastane yönetimi, genel bir zehirlenme ihtimaline karşı (A) bloğu karantina bölgesi ilan etti, bütün hastalar ve personel kontrolden geçirildi, kimsede her hangi bir zehirlenme bulgusuna rastlanmadı.

     “Valla baş komiserim bir birleriyle aynı bölümde bile çalışmıyormuş bu doktorlar biri Fizik Tedavici diğeri kardiyolog,  güvenlik görevlisini saymıyorum bile taşerona bağlı bir personel işte bir birleriyle hiç alakaları yok gibi görünüyor.”

     “Üçü de aynı şekilde öldü Burak, mutlaka bir bağlantı var bulmamız lazım. Otopsi sonuçları gelmedi mi daha?”  Tam o sırada kapıdan giren Komiser yardımcısı Tülay’a “Nerdesin kızım sen? Hastaneden sonra kayboldun”

    “ Vakaya gittim başkomiserim. Metroda bir kadın tren yoluna düşmüş kadına elektrik çarpmış ambulansla hastaneye götürülürken yolda ölmüş. Telsizden olayı duyunca ben de yakındım gidip baktım.”

   “ Eee ne oldu yani? Senden başka gidecek yok muydu kaza mahalline? Alış artık kızım sen cinayet büroda çalışıyorsun ve bizim önümüzde çözülmesi gereken acaip bir iş var sen metrolarda geziyorsun.”

   Günlük azarını böylece işitmiş olan Tülay tırnaklarını eline batırarak sustu.

   “Tülay, hadi hemen güvenlikçinin evine, Burak sana buraya gelme demiştim ama neyse ne alacaksan al  önce şu cerrahın evine sonra diğer doktora git bana haklarında malumat toplayın ben de müdüre gidip durumu anlatmam lazım. Hadi ne bekliyorsunuz yahu yürüyün”

   Emniyetten çıkarken “Bugün iyice celallenmiş yandık vallahi” dedi Tülay

  “ Anlayamadı ya ne olduğunu şimdi olayı çözene kadar böyle sinir küpü halinde gezer ortalıkta. Neymiş metrodaki olay, öğrenebildin mi?”

   “ Valla komiserim otuz, otuzbeş yaşlarında genç bir kadın metroyu beklerken, artık başı mı döndü tansiyonu mu düştü bilinmez birden düşmüş görevliler elektriği kesip içine girip çıkarıncaya kadar elektrik çarpmış kadını.”

   “Allah Allah öyle hemen öldürecek kadar kuvvetlimiymiş o raylardaki elektrik bilmiyordum bak bunu. Neyse Tülay’ cığım, bunlar Güvenlik görevlisinin hastaneden aldığım adres bilgileri zavallı adam ta Pursaklar’da oturuyormuş sana kolay gelsin”

      Tülay Pursaklar’ a gidip dönene kadar çoktan akşam hatta gece olmuştu. Emniyete gitmeden önce orada olup olmadığını anlamak için Hakkı Komiser’ e telefon etti. Çoktan evine gitmişti komiser.

     “Ne buldun?” diye sordu. Ağzı dolu konuşuyordu yemek yerken aramıştı herhalde Tülay.

     “Pek bir şey bulamadım Komiserim. Ben gittiğimde aile olay yerinden yeni gelmişti eve. Hepsi ani ölümün şokunu yaşıyordu. Karısı ev hanımı, biri kız üç çocuğu var. Çocuklar küçük, en büyükleri dördüncü sınıfa gidiyor.  Necati’ nin erkek kardeşi de onlarla birlikte yaşıyor yirmi üç yaşındaymış adı Raşit Arslan. Ostim’de metal işleri yapan bir atölyede işçi olarak çalışıyor, yeni nişanlanmış.  Necati, her sabah yaptığı gibi bugün de saat altı otuzda evden çıkıp işe gitmiş önemli ya da tuhaf bir şey olmamış sonra da hastaneden arayıp ölüm haberini vermişler. Komşulara ve mahalledeki markete sordum market onları tanımıyor ama komşuları kendi halinde iyi insanlar olduklarını söylediler. Ha birde aslen Çorum’lu bunlar ama dedeleri zamanında gelmişler Ankara’ya, çocuklar hiç gitmemişler mesela Çorum’ a”

     “Pekala kızım dediğin gibi pek bir şey yok ama şu erkek kardeşi bir de maktulü iyice araştır. Borçları var mı, ya da ne bileyim kumar, uyuşturucu falan gibi herhangi bir kötü alışkanlıkları var mı bir bak bakalım. Hadi iyi akşamlar yarın görüşürüz. Sakın geç kalma külahları değişiriz.”

    Ertesi sabah laf işitmemek için herkesten önce gitti emniyete Tülay, doğruca bilgisayar başına geçip maktul Necati Arslan ve kardeşinin suç kayıtlarına baktı. Hiçbir şey yoktu, Raşit’in işyerini aradı patronu ile görüştü, patron delikanlıdan övgüyle bahsetti  “ en iyi elemanlarımdandır” dedi. Hiçbir şey atlamamak için Raşit’in işyerini ve patronu da araştırdı ayrıca Necati’nin bağlı olduğu taşeron firmayı da iyice didikledi fakat birkaç vergi ve trafik cezasından başka bir şey bulamadı.  Necati’nin öldürülmesine sebep olacak bir şey yoktu.

      Baş komiser Hakkı Yiğit yine her zamanki gibi tam vaktinde geldi emniyete. İlk sorduğu otopsi sonuçları oldu ancak henüz gelmemişti.  O sırada içeriye nefes nefese Burak komiser girdi, başkomiserin ters bakışlarına aldırmadan konuşmaya başladı.

     “İlginç bir şey öğrendim amirim;  Dr. Banu hanım bekarmış, hiç evlenmemiş yalnız yaşıyormuş bir kedisi varmış. İkinci maktul Hasan Aladağ evliymiş ama son zamanlarda karısıyla araları pek  iyi değilmiş. Karısı da eczacı fakat eczanesi yok özel bir hastanede çalışıyormuş ama şimdi sıkı durun Dr. Hasan ile Dr. Banu’ nun aşk yaşadıklarına dair hastanede dedikodu varmış hatta bu dedikodunun kaynağı olarak ta bilin bakalım kim gösteriliyor?”

    “Güvenlik memuru Necati Arslan” dedi Başkomiser Hakkı “ İşte şimdi bir yol göründü. Buradan ilerleyelim çocuklar öncelikle dedikodular ne kadar doğru onu araştıralım ikincisi şu eczacı hanım konusunda ayrıntılı bilgi istiyorum özellikle zehirlere ulaşımı var mıymış ona bakın”

     “ Vauv bir aşk cinayetinden mi şüpheleniyorsunuz acaba başkomiserim çok heyecanlı valla”

     “ Cinayetin nesi heyecanlı Tülay ha? Vallahi anlamıyorum ben seni kızım üç kişi öldü sen romantiklik peşindesin hadi hadi ikile bakayım git şu eczacıya işini yap”

      Burak Komiser hastanenin yokuşunu çıkıp bir de üzerine iki kat merdiven tırmanınca ter içinde kalmıştı ama güvenlikçilerin giyinme soyunma odaları ne yazık ki bu kattaydı.  Vardiya değişimi sırasında gelmeyi özellikle seçmişti böylece hepsiyle görüşebilirdi. Kimse Necati ya da diğer maktuller hakkında doğru dürüst bir şey söylemedi sadece Necati’ nin yakın arkadaşı olduğunu söyleyen birisi kaçamak cevaplar veriyor konuşurken gözlerini kaçırıyordu. Burak komiser bir kenara çekip iyice sıkıştırdı, adam sonunda çözüldü

      “Ben günaha girmek istemem komiserim kul hakkı olur korkarım ben konuşmam” dese de sonunda anlattı.

     “Necati bir gece nöbetteyken Hasan Aladağ’ın hastaneden çıktığını görmüş onun böyle geç saatlere kadar çalışmasına alışkınmış çünkü hep acil bir ameliyat olur o yüzden geç saatlere kalırmış Hasan hoca ama garip olan hocadan beş dakika sonra Banu hanımın da çıkmasıymış. Buna şaşırmış Necati çünkü şaşırmakta haklı komiserim onun böyle gece kalmasını gerektirecek acil bir işi olmaz ama yine de üzerinde durmamış bizimki  (ne de olsa bunlar doktor kim bilir hangi hasta için burada kaldı kadıncağız)  diye düşünmüş.  Doktorların ikisi de otoparka yürümüşler. Aradan yirmi dakika kadar bir zaman geçmiş ancak doktorların arabaları kapıdan çıkmamış Necati’ de acaba bir aksilik mi oldu diye merak edip o tarafa yürüyünce tövbe tövbe, bu ikisini dudak dudağa öpüşürken görmüş çok utanmış hemen oradan uzaklaşmış kendini belli etmemiş ama dayanamayıp birine söylemiş işte dedikodu buradan yayıldı. Ben de günaha girdim şimdi bak ölmüş insanların arkasından konuştum”

      “Yok canım, olur mu öyle şey sen adalete yardım ediyorsun daha sevaba giriyorsun” diyerek adamı teselli etti sonra da “Cinayet sebebi bu olabilir” diye düşündü Burak “ancak doktorların öldürülmesi bu çerçeveden bakınca mantıklı bir sebebe dayandırılabilir ancak güvenlikçiyi niye öldürdü? Kim bilir dedikoduyu çıkardığı için belki de” dedi kendi kendine.  Hemşirelerle, doktorlarla ve diğer hastane personeli ile konuştu aslında herkesin dedikodudan haberi vardı ama kimi inanıyor kimi inanmıyordu.  Sadece Hasan Aladağ’ın hemşiresi “ Karısı ile hiç anlaşamıyordu, mutlu olmak onun da hakkıydı bunu ona Banu hanım veriyordu ne var bunda” diyerek söylentileri doğruladı.

      Tülay,  eczacı kadınla konuşunca kocasının bir ilişkisi olduğunu bildiğini ve bu nedenle kocasına karşı kin beslediğini anladı böylece Dr. Hasan Aladağ’ın karısı Füsun Aladağ’ı cinayet şüphelisi olarak merkeze çekip sorguladılar fakat kadın kocasına olan kızgınlığını saklamıyor ama onu ve diğerlerini öldürdüğünü kabul etmiyordu.

      “ Niye yapayım böyle bir şeyi? Boşanırım olur biter” diyordu  

      Bu arada otopsi sonuçları çıktı, üç maktulde de risin adlı bir zehire rastlanmıştı, ölüm nedenleri buydu. Başkomiser bu zehri tanıdığını gösterir bir bakışla başını salladı;

     “Risin çok tehlikeli bir zehirdir mesleğe ilk başladığım yıllarda bir intihar vakasında rastlamıştım.  Adam çok az bir miktarı almış hemen öleceğini sanmış oysa iki gün can çekişti bütün organları teker teker iflas etti en son nefes borusu  felç  oldu  zavallı boğularak öldü. Bunlar bir bilemedin bir buçuk saat içinde öldüler demek ki vücutlarına giren miktar çok fazla ”  dedi.

     “Şu meşhur  (breaking bad) dizisinde pek adı geçerdi bu zehrin buymuş demek ki” dedi Tülay 

     “ Sen onu boş versene kızım biz onu  007 James Bond’ dan öğrendik bir kere senin yaşın yetmez” dedi Burak Tülay’ a takılarak. Genç kızın toyluğunu şaka konusu yapmaktan hoşlanıyordu.

   “ Bırakın şimdi dizileri ajanları filan da bu doktorun karısının böyle bir zehire erişimi var mı ya da sağlayabilir mi araştırdınız mı iyice?” diye terslendi Başkomiser Hakkı. Ortada bir vaka hele bunun gibi çok ölümlü bir vaka varken dalga geçilmesine çok kızardı.

     “ Olabilir komiserim” dedi Tülay.  “Kadın hastanenin eczanesinde çalışıyor. Eczane hastane yönetimi tarafından işletiliyor ama dışarıyada satış yapıyorlar bu arada çeşitli zehirleri, fare zehri ve çeşitli böcek ilaçlarını satmak içinde izinleri var. Bu ilaçların arasında risin var mı diye bakarım.  Aa  bir dakika amirim  şimdi google dan baktım bu zehir aslında hintyağının elde edildiği bitkiden çıkarılıyormuş  eczanenin vitrininde bir ilan görmüştüm. Hintyağı ile yapılan altenatif tıp ürünü merhem satıyorlar ”

    “Hmm” dedi yaşlı komiser “  Bu ilginç ancak tek başına yeterli değil. Kadının katil olduğunu bununla kanıtlayamayız ancak Tülay sen mutlaka o eczanede risin ya da risin içeren bir madde, ilaç var mı bir de şu hintyağlı merhemi kim yapıyor araştır tam sonuca ulaştırmasa da  risine erişimin kolay olduğunu ispatlamak yine de çok önemli fakat mutlaka başka bir şeyler de olmalı. Bu eczacının o gün hastaneye geldiğini tesbit edebildiniz mi?”

   “ Gören olmamış amirim ama şimdi bilgi işlemden güvenlik görüntülerini tekrar istedim dün bakmıştık hastanede ama o zaman kadını bilmiyorduk şimdi tekrar bakalım belki görüntülerde bir şey yakalayabiliriz.”

     Tülay çalan telefonunu başkomiserin yüzüne suçlu suçlu bakarak açtı adamın çalan telefonlar baş siniriydi, konuşmak için biraz uzaklaştı onlardan.  Konuşması bitince aceleyle yanlarına koştu.

    “Amirim şimdi çok ilginç bir bilgi aldım. Hani metroda bir kadın ölmüştü hatırladınız mı? Raylara düşmüş ve elektrik çarpmıştı?”

     “Ne var?” der gibilerden baktı komiser genç kıza

    “ İşte o kadın yani Perihan Tuncer’ de bu bizim hastanede çalışıyormuş ve ölüm sebebi elektrik değil risin zehirlenmesi.”

    “ Haydaa!” dedi Burak “ Bu da nereden çıktı şimdi? O zaman dört mü oldu yani maktul sayımız?”

    “ Öyle görünüyor”  dedi başkomiser Hakkı düşünceli bir hali vardı. Sonra silkinerek bağırdı “ Hani görüntüler Burak ama dur önce şu yeni kadının bilgilerini bulun görüntülere sonra bakarız”

     İki yardımcısı da koşarak çıktılar, biri kadın hakkında bilgi almak için diğer şubeye koştu diğeri de hastaneye. Döndüklerinde ikisinin de elinde bilgiler tamamlanmıştı.

     “Amirim Kadın hastanede kulak burun boğaz bölümünde çalışan bir hemşire o gün işe gelmiş ancak bir müddet sonra hastalandığını söyleyerek izin almış ve gitmiş. Bu kadın daha önce uzun yıllar Hasan Aladağ’ın yanında onun hemşiresi olarak çalışmış iki yıl önce bu bölüme geçmiş. Genç ve güzel bir kadın ayrıca evli ve bir çocuk annesi, Keçiörende oturuyor kocası bir fabrikada memur çocukları daha bebek.”

   “ Bendeki bilgiler de aynen bunlar efendim bir de kadının fotoğrafı var elimde” dedi Tülay sırıtarak.

   Fotoğrafa bakan başkomiser  “ Kadınla doktorun arasında herhangi bir şey yaşanmış mı? Yani bir gönül ilişkisi ya da o bölümden ayrılmasına neden olacak bir kavga husumet falan?” diye sordu soruyu Burak cevapladı.

   “ Yok amirim, kadının sırtı ağrıyormuş ameliyatlarda zorlanıyormuş o da ayrılıp daha kolay bir bölüme geçmiş yani hastanedekilerin söyledikleri bu. Etrafı sıkıştırdım ama herkesin çok sevdiği bir kadınmış asla böyle bir şey olamaz dediler kocasını çok severdi evlenebilmek için ne zahmetlere katlandılar” diye anlattılar

     “ Ne zahmetiymiş o ailelerini falan mı terk etmişler?”

     “ Yok, para pul sıkıntısı işte öyle, fakat benim aklıma acaba bu kadın doktor Hasan’ın Banu doktorla ilişkisini biliyor muydu acaba diye geldi. Onun öldürülme sebebi de bu olmasın? “

      Burak’ın bu sözü üzerine biraz düşündü Başkomiser Hakkı sonra da “ Tamam bu kadar yeter şu görüntüler hazır mı bir bakalım?” dedi. Üçü de bilgisayar ekranının başına toplandılar, Tülay görüntüleri açtı seyretmeye başladılar önce bir şey yok gibiydi bakarken Başkomiser Hakkı birden;

     “şurada durdur” diye bağıdı. Durdurulan görüntüde metroda ölen Hemşire Perihan,  Dr Hasan’la hastane binasının girişinde konuşurken görülüyordu.

     “Şimdi bir daha oynat ama yavaş”

     “Bak! Eline bak kadının, eline bak bir şey verdi doktora bir şey verdi. Büyüt bakayım büyüt ne veriyor görebiliyor muyuz?”

     “Hayır, efendim doktor cebine koydu aldığını, yalnız deminki seyredişimizde fark ettiğim bir şey var. Bakın, bu hastanenin merdivenlerinden bir görüntü Dr. Hasan kapıdan giriyor, Perihan hemşire ile karşılaşıyor, sonra sola dönüyor daha sonra şurada yine ortaya çıkıyor merdivenlerde yani yukarı çıkacakken bu seferde Dr. Banu ile karşılaşıyorlar ama başkaları var önlerinde kalabalık burası net görülmüyor fakat sanki konuşuyor gibiler.

       “Tülay şu otopsi raporuna bir daha bak bakayım maktullerde zehirden başka ortak bir madde bulunmuş mu ?”

     “Hemen bakıyorum” dedi Tülay, bilgisayarında raporu açtı okudu sonra başını kaldırıp “ Allah Allah, amirim üçünün de midesinde kuru üzüm kalıntısına rastlanmış”

      Başkomiser Hakkı Yiğit belli belirsiz gülümsedi. “Burak sen Perihan Hemşirenin evinde bir arama başlat. Tülay sen de hastaneye git bu hemşirenin elbise dolabını ve güvenlikçinin adli tıptaki elbiselerini kontrol et hemen hadi”

      İki saat sonra Emniyet Müdürünün kapısını tıklatan Baş komiser Hakkı içeriye girdi ve;

      “Olayı çözdük müdürüm ve Eczacı hanımı serbest bıraktık çünkü onun hiçbir suçu yok. Olaya verdiğiniz önem nedeniyle bizzat gelip anlatmak istedim” dedi. Müdürün yer göstermesi üzerine çalışma masasının önündeki koltuğa oturdu.

    “ Dördüncü maktulümüz Perihan Tuncer sevilen bir kıdemli hemşire aynı zamanda Manisa’lı. Memleketinden bir küçük çuval kuru üzüm gelmiş,  bu çuvalı apartmanlarının bodrumundaki depolarına koymuşlar fakat bodruma lağım fareleri dadanmış. Perihan Hemşirenin kocası tarım ilaçları ve çeşitli haşere öldürücülerin üretildiği bir fabrikanın laboratuvarında çalışıyor. Bu fabrika ar-ge çalışması olarak risin adı verilen bir zehirle yeni tür bir fare zehri yapmaya uğraşıyormuş. İşte hemşirenin kocası işyerinden izinsiz aldığı bu zehri eve getiriyor.  Söylediğine göre,  gerekli önlemleri alarak bodrumun çeşitli yerlerine bırakıyor.  Bodrum farelerden temizleniyor daha sonra da kapıcıdan bodrumu iyice süpürüp yıkamasını istiyor, kapıcı sadece yıkıyor bu arada kalan saf zehir suya karışıp depo odasının kapısının altından doğruca üzüm çuvalına ulaşıyor çuval bir şekilde tamamen ıslanıyor ve çuval bezi suyu emiyor, zehir içindeki üzümlere karışıyor. Bu olaydan kısa bir süre sonra aşağıya üzüm almaya hemşirenin kocası iniyor  bir miktar alıp eve getiriyor, Perihan hemşire üzümleri cebine doldurup hastaneye gidiyor.  İlk önce girişte duran güvenlik görevlisi Necati Arslan’ a veriyor zavallı adamın üniformasının cebinde üç beş üzüm bulduk, sonra kapıda karşılaştığı Prof. Dr. Hasan Aladağ’ a, O’ da merdivenlerde sevgilisi Doç. Dr. Banu Şenlikoğlu’ na ikram ediyor. Perihan hemşire kendiside yediği için hastalanıyor ve izin alıp çıkıyor ama evine varamadan metroda raylara düşerek ölüyor diğerlerini de biliyorsunuz.  Evin bodrumunda ve evde bulunan üzümlerle güvenliğin ve hemşirenin cebinden çıkan üzümler tahlil laboratuarında test edildi hepsi yoğun miktarda risin maddesi ihtiva ediyor. Hemşirenin kocası biz olanları öğrendikten kısa bir süre sonra hastanede öldü. Kendisi yememişti ancak üzümleri alırken ellerine bulaşan zehir onu da birkaç gün içinde öldürdü maalesef kapıcıda şu anda hastanede ölüm kalım mücadelesi veriyor. Apartmanı karantinaya aldık bütün bodrum zehirden arındırıldı, oturanlar tek tek sağlık muayenesinden geçiriliyorlar ama çok şükür şu ana kadar başka kimsede zehirlenmeye rastlanmadı”

     Müdür başını salladı “katil üzüm ha?” dedi

    “Üzüm efendim,  sadece birkaç tane kuru üzüm ve ölümcül dikkatsizlik ”

Esra Gürel Şen- Kasım 2018

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 12
: 150
Kayıt tarihi
: 04.11.15
 
 

Eskişehir İktisadi Ticari İlimler Akademisi mezunuyum şu anda bu okul Anadolu Üniversitesi olarak..