Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Mart '14

 
Kategori
Öykü
 

Hastanedeydim (Son)

Hastanedeydim (Son)
 

hastane


Latinler, “Tertium non datur” sözlerini sıklıkla yinelerler.
Türkçesi; “Üçüncü yol yoktur.”

Onlar, gelecekle ilgili bir karar alıp vermede zaman yitirmeyi sevmezler. Zira kararsızlık insana en değerli kavramımız olan zamanı çabuk tüketmemizi sağlar.
*
-“Asıl siz tedavi olun,” dedi hemşire.
Derin bir soluk aldım. Refakatçi ve meraklı hastaları daha fazla kendime seyirci yapmadım. Uzaklaştım oradan. Odaya vardığımda, “Hemşire mide koruyucu yaptı, doktoruma haber vermişler, buraya geliyormuş kızım.” Dediğinde içime su serpmişti teyzem. Ona üzüntümü belli etmedim. Ama içim içime sığmıyordu. O ukala ve sorumluluk duygusundan yoksun hemşireye bir ders vermem de gerekiyordu. Teyzemin rahatladığından emin olur olmaz, “ben biraz kafeteryaya gidip geleceğim teyzeciğim,” dedikten sonra doğru hastanenin yönetim bölümüne doğru gittim.
Başhemşirenin toplantıda olduğunu, az sonra çıkacağını öğrenince onun odasında beklemeyi uygun buldum. Gerçekten de toplantı bana denilen sürede bitmişti.
Kolunda şişkin dosyalarla odasına gelen başhemşire beni görünce hafiften gülümseyip biraz da meraklı bakışlarla, “merhaba” dedi.
Ona gülümseyip,”merhaba” dedim. Aslında içimde patlamaya hazır bir atom bombası var gibiydi. Nezaket gülüşleri ardına öfkemi saklayıp konuşmaya doğaçlama yaparak başladım.
-“Fazla vaktinizi almayacağım. Ben cerrahi servisinde yatmakta olan bir hastanızın refakatçisiyim. Size gelmemin asıl nedenini az sonra açıklamak istiyorum. Beni dinlemek için vaktiniz var mı?” diye sordum.
Böylece onun dikkatini az sonra yapacağım görüşmeye çekerek, az önceki yoğun görüşmelerden uzaklaştırmak istemiştim.
O biraz merak, biraz da şaşırmış beden diliyle başını sallayıp, “tabi buyurun sizi dinliyorum,” dedi.
-“Bizler şikâyet hakkımız olduğu kadar, teşekkür hakkımızı da kullanmalıyız. Ben buraya ne kadar mükemmel bir tedavi ekibiniz olduğunu ve titizlikle çalıştıkları için memnuniyetimi bildirmek için geldim.”
Başhemşire hanım, koltuğuna sırtını dayadı. Rahatlamıştı.
-“Ne mutlu bize,” dedikten sonra “Çay alır mıydınız?” teklifinde bulundu.
-“Evet, lütfen”
Çaylarımızı içerken de hızımı kesmemiştim.
-“Daha önce hastanenizi iki kez Sağlık Bakanlığına şikâyet etmiştim. Şikâyetimi dikkate alan müfettişler beni arayıp, gerekli teftişi yaptıklarını ve hastaneye eksik tıbbi cihazın alınacağını ilettiler. Gerçekten de o cihaz bir hafta sonra alınmış olduğunu hastanenin başhekimi beni bizzat arayarak söyledi.”
Başhemşire tüm dikkatini bana vermişti. Belli ki, anlattığım konuya çok aşinaydı.
-“Bahsettiğiniz alet endoskopi sanırım, şimdi o alete kavuştuk. Uzun zamandır istiyorduk.”
-“Ne güzel. Artık hastalar başka hastaneye gitmeyecekler.”
-“Evet. Size teşekkür ederim.”
-“Ne demek efendim. Görevimiz, sorumluluklarımızdır. Tedavi ekibi alet olmayınca nasıl başarılı çalışabilir ki, öyle değil mi?”
-“Elbette. Keşke herkes siz gibi duyarlı olsa…”
-“Sorun da işte burada. Bizler şikâyet etmeyi seviyoruz, oysa teşekkür borçlarımız çok birikiyor. Yine bakanlığa bir doktorun çalışmasından memnuniyet duyup teşekkür dilekçesi doldurdum. Dikkate almışlar. Doktora da iletmişler. Teşekkür belgesini alan doktor, bana ne dese beğenirsiniz?”
-“Ne dedi?”
-“Hanımefendi, biz bu tür davranışlara alışık değiliz. Bakanlıktan böyle bir bildiri gelince çok şaşırdım, ama çok mutlu oldum. “
Başhemşire de bu anlattığım olay karşısında yüzü ışımıştı. Konuyu daha fazla uzatmadım:
-“Şimdiki sıkıntım daha farklı. Ne teşekkür ne de şikâyet içermekte. Kısacası nasıl davranacağımı da bilemiyorum.”
-“Size nasıl yardımcı olabilirim hanımefendi? Konu neydi?”
-“Servisinizdeki sorumlu hemşire ile önce oda değişimi yüzünden epey bir tartıştık. Aslında günlerce uykusuzum, ben de hatalı davranmış olabilirim. Hastamızın kan kusması ve ağrılarının şiddetlenmesi de beni endişelendirmişti. Sesimi yükselttim. Karşılıklı acıttık birbirimizi. Servis sorumlusunun kalbini kırmış olduğumu düşünüyorum. Belki ben belki de o haklıydı. Nihayetinde iyi biri de olabilir. Daha fazla kırgınlık yaşamama adına ne yapmalıyım?”
Başhemşire beklediğim empatiyi davranışıyla gösterdi:
-“Hımm, Oda değişimi konusunda bilgim vardı. O erkek hasta hastaneye acil yatan ağır yanık vakasıydı. Enfeksiyon olmaması için o hastamızı özel bir odaya almamız gerekirdi. Ayrıca o hemşireyi özellikle cerrahi servisinde görevlendirdim. Disiplinli ve titizdir. “
-“Ah bunu bilemezdim!.. Üzüldüm şimdi de… O hemşirenin, tedavi ekibinin titiz, özentili çalışmalarını iki gündür rahatlıkla gözlemleyebiliyorum. Bende kendilerine teşekkür etmek isterim, ama bu saatten sonra beni anlayacağını hiç sanmıyorum. ”
-“Neden sanmıyorsunuz?”
-“Zira çok kötü tartıştık, beni bu saatten sonra hiç anlamaz ki…”
Egosundan arınmış, alt kadrosu ile olumlu ilişkiler içinde olduğunu hissedilir biçimde yansıtıyordu: Öne doğru eğilerek uzlaştırıcı, müşfik bir ses tonuyla konuştu:
-“Onunla konuşabilirim. Hatta buraya çağırıp sizinle uzlaşmasını da sağlayabilirim. Üçümüzün birlikte çay içmesine ne dersiniz?”
Rahatlamıştım.
-“İsterim tabi…”
Masasının üzerindeki telefon ahizesini kaldırıp, servisi aradı. Az sonra öfkeyle içeri gelen hemşire beni görünce;
-“Beni şikâyet etti değil mi?” diye şefine soru yönelttiğinde burnundan soluyan boğalar gibiydi.
Başhemşire gülümseyerek;
-“Hayır, aksine teşekkür etti.”
Servis hemşiresi biraz şaşkın,
-“Önce teşekkür, sonra şikâyet etmiştir”
Başhemşire bu kez yüksek sesle güldü:
-“Hayır, bilemedin. Sizinle istemeden tartıştığını anlatıp ve nasıl uzlaşabileceği konusunda bana danıştı. Ayrıca çok üzgün olduğunu söyledi.”
İşte bu, dedim içimden. İnsana yakışan en güzel gönül almaydı. Servis sorumlusu bir anda ne yapacağını şaşırmıştı. Gözleri nemlendi.
-“Hafta sonumun kötü geçeceğini düşünüyordum. Beni bu düşünceden kurtardığınız için asıl ben size teşekkür etmeliyim. Sizi kırdığım için özür dilerim.” Dediğinde benim de gözlerim nemlenmişti.
Sarıldık birbirimize. Ben de özür diledim tabi.
Sonra başhemşireye dönüp;
-“Sizi asla unutmayacağım. Ne güzel bir gönül ikramında bulundunuz bugün. Çok teşekkür ederim.” Dedikten sonra her ikisinden izin isteyip odadan çıktım. Dudaklarımdan, “üçüncü yol mutlaka vardır, burası Türkiye,” sözleri dökülmüştü.
Hastane koridorunu adımlarken Yunus Emre’nin şiiri kulaklarımdan gönlüme çağlayan ırmaklar gibiydi: Ne güzel aydınlatıyordu Yunus’un dörtlükleri şimdi ki ruh halimi…

Yalan söyler görmeyen,
Haberi gören bilir,
Gerçek erin halini,
Yolda can veren bilir…

Tutma gönülde kini,
Hoş tut gönül miskini,
Dünya ahiret ekini,
Ekip götüren bilir.
*
 

Emine Pişiren-Edremit/2013

 
Toplam blog
: 141
: 1282
Kayıt tarihi
: 02.11.08
 
 

Kayseri- Develi doğumluyum. İlk- orta- lise ve üniversiteyi istanbul'da bitirdim. Kültür Bakanlığ..