Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Nisan '13

 
Kategori
Deneme
 

Hava puslu; varsın olsun!

Hava puslu; varsın olsun!
 

Pazar sabahı,  göz kapaklarımızdan içimize sızan gün ışığıyla uyandık… Hemen, perdeleri sonuna kadar açtık… Güneş, evimizin penceresinden kollarını açmış; bizi bekliyordu… Her yer güllük gülistanlıktı… Bahar, yazdan bir gün çalmıştı sanki… Arabalar, göl tarafına doğru yol alıyordu… Aileler hafta sonunu göl kenarında bir günle taçlandırmak istiyorlardı… Onlardaki bu ruhu hissedince; biz de bu duyguyu ıskalamak istemedik…  Ama biz, günü o kadar erkenden yakalayamadık… Kalkıp hareket etmemiz öğleni buldu…  

Geç kaldığım duygusuna kapıldığımda; kendime kızıyorum…Neden önce plan yapmadım, diye…       Ama aslında, yayılabilme hakkımı kullanıyorum hafta sonları… Hafta içi zaten robot gibi rutini takip ediyoruz; beş yaşındaki oğlum için bile bu böyle… Ve o da artık ne kadar bunaldıysa;  işe giderken  "Arda,  acele et!” ,dediğimde “ Acele et; demeeee..!” , diye basıyor yaygarayı… İşte bu yüzden; cumartesi, pazarı da otomatiğe bağlamak istemiyorum… Plansız, programsız, gün kendini nereye çekerse; oraya gitsin istiyorum… Çok önemli olmadığı sürece, oğlum uyanmadan ayaklanmıyorum… Bazen abartıyorum..:) Bu durum  günü öldürmeye, pineklemeye kadar gidiyor…

Sonunda evden çıkabildik... Daha suyun mavisini, ağacın yeşilini görmeden ; hayalimdeki kuşlar cıvıldamaya,balıkçılar oltalarını atmaya başlamıştı bile..  Çok sabırsızlanmıştım… Bazen öyle olur; için içine sığmaz… O günün, her zamankinden farklı olacağını sanırsın…

Bizim evden, göl kenarı beş dakika araçla… Bunun çok mucizevî bir şey olduğunu yaşayınca anladım… Yorulmadan, stres yapmadan su kenarında buluveriyorsun kendini…

Ve nihayet, aracımızı park ettik… Gölün albenisi, bizi kendine çekiyordu… Sazlıkların rüzgârla salınışı... Suya batıp çıkan ördekler… Baharı değil de yazı getirmişlerdi sanki… Piknik masalarında mangal telaşında olanlar, çimenlerin üzerine uzananlar, bisiklet sezonunu açanlar,  öbek öbek insan, gelen mevsimi içine çekiyordu… Biz de oyun parkının yakına kilimimizi serdik… Biraz yerleşmeye başlamıştım ki;  oğlum hemen elimdeki sepeti kapıp ot yolmaya başladı…“Ne yapıyorsun..?” dediğim de …“ Yemek yapıyorum anneee!” ,diye çığlık attı… Ne yaptığını anlamadığıma, şaşırdı sanırım… Ama biz, onunla evde kurabiye, poğaça yapmaya alışkınız aslında… Yani haklıydı… Termosumu, mercimekli köftemi yerleştirdim; sofra bezinin üzerine… Köfte ve çay, iyi bir ikili oldu… Doğada yudumladığın çay bile; daha lezzetli… Artık, çevre turu vaktiydi… Toparlandık… Sırt çantamızı alıp, yola düştük… Az da olsa sivri sinekler vardı ve oğlum birkaç metre öteden bile onları seçebiliyordu.  Onlardan, kendini korumak için eğilip büküldü, yol boyunca… Benim de “Oğlum sana bir şey yapmazlar; bak onlar da senden korkuyorlar…” demekten; dilimde tüy bitti… Ama bazı yerlerde,  gerçekten, rahatsız edecek kadar çoktular… Ama bu durumun, keyfimizi bozmasına izin vermedik… Gözümüzü çevreden ayırmadan; salınmaya devam ettik…  Üniversite öğrencileri akın etmişti, salaş kafelere… Semaverlerde çayları, ellerinde bardakları;  göle karşı çay yudumluyorlardı… Yürürken sudaki yakamozlara, kenardaki balık ekmek teknelerine, kayık sefasında olanlara baka baka ilerliyorduk… Ama, o kadar güzel hava, bir anda nasıl allak bullak oldu; anlayamadım… O kadar yürümüşüz  ve uzaklaşmışız ki bir de baktık; çevremiz açıklık… Minicik kum hortumları etrafımızın sarmış… Kuş, haşere bulduğu deliğe saklanmış… İlerliyoruz…  O, eğlenen, keyfine keyif katan, kalabalıktan eser yok… Herkes bir yer bulmuş sığınacak; ama biz, aniden bastıran rüzgârda sığınacak kuytu bir köşe bulamadık… Nasıl geri döndük, o toz topraktan kendimizi sıyırıp da aracımıza bindik; şimdi bile anlayamıyorum…

Ve, pazar akşamından beri bereket yağıyor başkente… O, tozu dumana katan hengâmeden eser kalmadı… Her taraf tertemiz, ışıl ışıl oldu… Bir ressamın elinden çıkmış gibi, tüm renkler daha belirgin…  Ağaç , çiçek, börtü böcek suya doydu…Yeşilin bütün tonları belirginleşti… Her yerde bu yenilenmenin izleri… Ağaçlar pıtırcıklarla doldu…  Yerdeki otlar bile kendini gösterme telaşında…

Ama üşüyoruz… Güneşi özler olduk; birkaç gündür… Hava puslu; varsın olsun..! Hangimiz o sis perdesini duygularımızda yaşamıyoruz ki… Kış yeniden gelmiş adeta bu kasvetli havayla, ama her doğum sancılı olur zaten… Ve bu mevsimsel döngü, her yıl tekrarlanan bir mucize… Her birimiz yağmur damlalarının altında eşitiz; hiçbir zaman olmadığımız kadar…

Bugün işe gelirken, tam da mavi binanın kapısından girmem an meselesi; şemsiyemi indirip birkaç saniye bekledim yağmur altında… Başımı yukarı çevirdim, gökyüzüne…Gözlerimden içeri, birkaç damlanın girmesine izin verdim… Göz bebeklerimden içeriye doğru akan serinliğin nehir etkisi yaratması çok güzeldi… Bu kadar etkileyici olduklarını unutmuşum; demek ki uzun süredir ıslanmaktan korkmuşum..:)  Halbuki  öyle iyileştirici ve güçlüler ki bir yol bulsalar ruhunda katılaşmış hiçbir nokta bırakmayacaklar… 

Hayata küsmüş olsan, burnunun ucunu görecek dermanın olmasa bile; sadece doğanın damlalarının gözünden yüreğine ulaşmasını izin ver yeter…

 

 
Toplam blog
: 58
: 484
Kayıt tarihi
: 04.01.12
 
 

Kendinin farkında olmakla başlar herşey.  Akar giderken birşeyler insan tutunmak ister hayata. Bu..