Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Şubat '07

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Hava soğuktu, Sincan'da tanklar yürüyordu...

Hava soğuktu, Sincan'da tanklar yürüyordu...
 

28 şubat süreci, benim için anlaması en zor yakın tarih olaylarından biriydi. Menderes'i, 80 ihtilalini, Kıbrıs Barış Harekatını, hatta İkinci Dünya Savaşı'nı okumuş, üstelik o dönemleri görmeyerek hayalinde canlandırmış olan ben, çocukluğumun Türkiye'sini ve 28 Şubat sürecini hatırlamıyordum ve bilmiyordum!

O dönemde ilkokula yeni başlamıştım. Hayat bizim için pembeydi. Cumhurbaşkanı, başbakan, bilmem ne bakanı bizim için sadece isimlerden ibaretti. Amcalar "Başbakan kim?" diye sorunca biz ezberden cevap verir, aferin alırdık. Ancak ne benim haberim vardı demokrasiden, irticadan, laiklikten, ne de yaşıtlarımın. Tarih bana yeni yeni gösteriyor ki, anlaşılan büyüklerin de bunlardan haberi yokmuş o dönemde.

Hayatım boyunca atalarımla gurur duydum ve kazandıkları zaferlerle beraber, onların yenilgilerini de sırtlandım. O yüzden hep "Yenildik ama, bilmemne beyi bizi arkadan vurdu, yağmur yağdı şimşek çaktı, o yüzden yenildik, yoksa yenilmezdik." diyen tarihçilerden nefret ettim ve onlara tarihimizin yenilgilerin saklanmasına gerek kalmayacak kadar çok askeri, bilimsel ve sanatsal zaferlerle dolu olduğunu anlatmaya çalıştım.

Ancak tarihimizde utanç duyduğum ve "Evet, onlar benim atalarım" demekten kaçındığım iki Türk ordusu vardır. Birincisi, Adnan Menderes'i asan Türk Ordusu, ikincisi 1980 ihtilalini yapan Türk Ordusu.

Adnan Menderes, siyasi açıdan tasvip etmediğim, görüşlerini beğenmediğim, hatta şu an Amerikan yörüngesine bu kadar bağlı olmamızın sorumluluğunun büyük kısmını yüklediğim bir kişidir. Ama demokrasilerde görüşlerini beğenmediğiniz bir insanı asamazsınız. Üstelik o insan oraya seçimle gelmiş ve hala görevini sürdürmekte ise.

80 cuntası da Türk insanını akıl almaz işkencelerle tanıştırmış, ülkedeki insanlar arasındaki çatışmayı, insanları yok ederek çözmeye çalışmış, zorlamayla cumhurbaşkanlığı "seçimi" yaptırmış ve tarihimizde kapanmaz bir yara olarak yerini almıştır. Bunun iyi bir çözüm olduğunu düşünenler olabilir. Ama sorum şu; çözüm denen şey böyle bir şey mi?

28 Şubat olayına geri dönersek, kanımca askerin siyasete karışmaması gerekir. Ancak bunun olabilmesi için, askerin siyasete karışmaya gerek duymaması gerekir. Bir düşünün, şimdi hükümet tüm kaynakları ve insanlarıyla beraber Türkiye'yi başka bir devletin egemenliğine sokan bir anlaşma imzalayıverse, vatansever sizler, sarılacak tek dal olan askere koşup, 1980'i bile unutarak, "Çabuk paşa, darbe yap!" demez misiniz?

Türkler dünya üzerinde kaç yıl yaşadıysa, orduları da o kadar yaşadı. Neredeyse diğer tüm milletler zaman zaman paralı asker kullandı, başka ülkelerin ordularını kullandı, başka milletlerin askerlerini kulandı, ama Türk ordularının belkemiğini hep Türk evlatları oluşturdu. Ordu lafı geçtiğinde analar oğullarını, babalar kendi askerliklerini, ablalar kardeşlerini ahtırladı. Ordu hep bağra basıldı, hep sevildi. Çünkü Türk ordusu halkın ta kendisiydi, hem de her kesimiyle.

Dün bazı kanllarda 28 Şubat'la ilgili programlar vardı. Fazla izlemedim onları çünkü hep tek taraf konuşuyor, hep benzer görüşler tekrarlanıyordu. Herkes aynı şeyi söylüyor, herkes "biz, siz" kavgası yapıyordu. Yetmişli yıllarda, sırf kendi görüşlerine uyuyor diye sadece Marx okuyan, ya da sadece hocaefendi kitapları okuyan gençler geldi aklıma.

Paşa'nın "Demokrasiya balans ayarı yaptık." söylemi ne kadar talihsizse, olayların bu raddeye gelmesi, o kadar talihsizdi. Ne yazık ki bugün durum farklı değil. Milletimizi ve devletimizi tek kaide üzerine, tek vücut olarak oturmuş olan Atatürk ve onun ilkeleri unutulmaya yüz tutmuş, yalancıların vaadlerinin peşinde, hayatı bir mahalleden ibaret sanan diğer aptallarla beraber, söylenen amaçsızca yapılır olmuş. Yazık değil mi? Bir ülkeyi çamurun içinden çıkarmış olanların kemikleri, vahşi araplara benziyoruz diye sızlamaz mı? En az obez ve açgözlü Amerikalılara ya da burnu havada Avrupalılara, veya dünyadan bir habar Kanadalılara benzemek kadar tehlikeli değil mi dört kadınla evlenip, dişi sineğe bile yan gözle bakan araplara benzemek.

Daha kendi içinde, kendi devletinde birarada tutunmayı başaramayan toplumumuzun koca bir ümmete karışıp, yüzlerce milyonluk bir topluluğun bir parçası olması mümkün mü? Hem bakalım, onlar bizi istiyor mu?

Tankların yürümesi mi ayıp sokaklarda, ordunun demokrasiye balans ayarı yapmak zorunda hissetmesi mi, yoksa demokrasinin balans ayarının bozulması mı? Bu konu belki daha yıllarca konuşulacak ve bir çözüm bulunamayacak. En sonunda da magazin programlarına düşecektir. Gelin bunu hazır ciddi bir konuyken rafa kaldıralım ve bir daha 28 Şubatlar'a gerek kalmasın diye çalışalım.

"Cumhuriyeti biz kurduk, onu yaşatacak olan sizlersiniz."

M.Kemal Atatürk

 
Toplam blog
: 12
: 3326
Kayıt tarihi
: 21.02.07
 
 

Dünyanın bir yerinde, sizi tanıyan, takip eden, belki de sizinle aynı duyguları taşıyan insanların o..