Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Temmuz '10

 
Kategori
Doğal Hayat / Çevre
 

HAVAALANI

HAVAALANI
 

Ülkenin birinde altın gibi geniş kumsalları, sessiz ve dingin bakir koyları, tertemiz pınarları, ormanlarında türlü türlü hayvanları, dost canlısı insanları ile mutlu bir halk yaşarmış. Tepelerde kurulmuş evlerinden düzlüklere iner zor şartlarda tarım yaparlarmış. Ama genelde halk, Dağlarında göçer hayatı yaşar, azla yetinip çokça hayal kurarlarmış…

Gel zaman, git zaman… Seracılık diye bir yol yöntem bulmuşlar, mevsiminden önce ne yeniliyorsa her şeyi üretir, satar olmuşlar. Portakal, limon, yenidünya ve muz yetiştirmede ise bu yöredeki insanların üstlerine yokmuş. Para kazandıkça, denizle dağ arasındaki sazlık ve bataklıkları kurutmuşlar. Yeni yollar, yeni binalar yapmışlar. Okuma – yazmaya daha merak salmışlar.

Okuyup gelenler, “Daha kolay, daha çok nasıl para kazanırız?” derdine öyle bir düşmüşler ki, “Babanın yaptığını oğul beğenmez “ tabiri işte bundan sonra çıkmış. Bulmuşlar, bulmuşlar kolay ve rahat para kazanmanın yolunu… Babalarının, binbir güçlükle- yoklukla – sıkıntıyla ıslah edip meyve – sebze yetiştirdikleri tarım arazi ve bahçeleri “turizm “ denen canavarın göz kamaştırıcı büyüsüne teslim etmişler.

Önce ufak tefek, sonra büyük otellerle, motellerle, tatil köyleri ile doldurmuşlar heryeri. Okumuş oğullar- kızlar, o kadar kısa bir zamanda ve zahmetsiz para kazanmışlar ki, kendileri de şaşmış bu işe. Çarşı – pazar, dere- tepe kum gibi para harcayan turistlerle, dolup dolup taşıyormuş. “Sat- Kazan” meğer ne kolaymış? Artık tarlada, bahçede çalışan, ormanlarında keçi güden bir tek insanı dahi kalmamış.

Gel zaman, git zaman… Her yer dolmuş, taşmış. Taşmış ama ne temiz kumu kalmış, ne girilmedik koyu, ne denizde balığı, ne dağda üveyiği, ne de pınarı… Üstüne üstlük selam sabahı da kesmişler birbirleriyle. Ne dost sohbetleri kalmııııış, ne sevgi, ne saygı. Nedense turist gelmez olmuş. Gelen de pek para harcamaz olmuş.

Yeni okumuş oğlanlar-kızlar başlamışlar kara kara düşünmeye, “Ne yapalım edelim, eskisinden daha çok para kazanalım “ diye. Bulmuşlar, bulmuşlar…. Hemen yanlarında komşu bir ülke varmış, tıpkı onların kırk yıllık eski hali gibi. “Buraya bir havaalanı yaparsak, turist yolda oyalanmadan hızla gelir, paralarını harcar gider, biz yine kazanırız” diye demişler.

Başlamışlar havaalanı yapmayaaa… Hızlıca da bitirmişler. Bitirmişler ama, ne uçak geliyor, ne uçak gidiyor. Meğer, arkada bir dağ varmış, bu dağ uçakların inip kalkmasına engelliyormuş. Dağın tepesini kesmeye niyetlenmişler önce olmamış. “Bari paraşütle atlama yeri olsun demişler” olmamış. Taaa Finlandiyalardan emlakçılar, türlü türlü CEO’lar gelmiş, incelemeler yapmış, olmamış. Ülkenin valisi, milletvekili, bakanı “aha bugün aha yarın açılacak demiş”, olmamış. Bu duruma çok üzülenler imza kampanyası başlatmışlar, olmamış. Esnaf ayaklanmış, olmamış. Otelciler kızmış, olmamış. “İran’dan 5 milyon turist geleceeeek” diye bağırmışlar, olmamış. Otelciler, lokantacılar, otobüsçüler, bakkallar, kasaplar, sucular, klimacılar hep bir ağızdan ,”500 milyon turist geleceeeeeek” diye bağırmışlar, yine olmamış, olmamış… Artık sıkıntıdan havaalanı açılacak diye işe alınan 40 personel de ot yolmaya başlamış.

“Neden havaalanımıza uçak inmiyor?” sorusuna, ilgili ve bilgililer;” Pist kısa, piiiist” diye cevap veriyorlarmış.

Pist kısa olunca küçük, uzun olunca büyük uçaklar inebilecekmiş. 800metre daha uzaması, bunun içinde 50 hektarlık bir arazinin daha kamulaştırılması gerekiyormuş.

Bizimkiler, “ İlla da büyük uçak olacak, büyükte iyi para var “ diye tutturmuşlar. Ama, artık sabır taşları da çatlamış. Doluşmuşlar bir uçağa, önce başka bir ülkeye gitmişler. 65 tane heyecan, sevinç, gurur, ilk insan. Niyetleri, 20 senedir açılamayan havaalanına inmekmiş.

İnmişler.

Uçağın kapısı açılınca, 130 göz şaşkınlıktan yuvalarından fırlamış. Ne bir karşılayan vaaar, ne bando, ne mızıka… ”Yanlış yere mi indik acaba? diye etraflarına bakınırlarken, içlerinden biri Akçal Dağlarının 2253 metredeki Deliktaş Tepesini tanımış..

Omuzları düşük ülkelerine dönerken, “ Uçakta o yoktu, bu yoktu, şu da yoktu”, indiğimiz havaalanının adı, “ O’muydu, bu’muydu, yoksa şu’muydu? “ tartışmasına girişmişler…

Gel – git masrafı mı?

Ülke halkı ödeyecekmiş..!

 
Toplam blog
: 272
: 734
Kayıt tarihi
: 13.10.07
 
 

1959 Sinop Bektaşağa Köyü doğumluyum. Yaşamda, anlaşılacak bir şeyi olanlara ve bunu öğreti yapan..