Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Eylül '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Havadan sudan, dereden tepeden!

Havadan sudan, dereden tepeden!
 

Pazar Yazıları -2-

Erdal İnönü anılarında; Türkçe konuşmanın ve dile özen göstermenin önemini anlatırken, sınıf arkadaşı Reha Tarman’ın anımsadığı öğretmenleri Hicri Bey’in bir anısını anlatıyor:

“Yalnız iyi Türkçe konuşmamıza değil, aynı zamanda belli bir zarafetten ayrılmamamıza dikkat eden hocamız ‘yani’ kelimesini gereksiz yere kullanmamamızı ısrarla söylerdi. Bir gün de şu öyküyü anlatmıştı; Osmanlı döneminde genç bir kaymakam Akdeniz sahilinde bir ilçeye atanmış; okumuşluğunu, bilgisini göstermek için fırsat kolluyormuş. Bir gün bu fırsatı bulduğunu sanarak vilayete bir telgraf çekmiş; ‘Bahri sefitte, yani Akdeniz’de, bir sefine, yani bir gemi, gark olmuştur, yani batmıştır.’... Kaymakam ertesi günü vali beyden yanıt telgrafını almış: ‘Azlolundunuz, yani kovuldunuz.’ ” (*)

.........................

Ormanda tilki bir gün çok aç kalmış. Bütün çabasına rağmen yiyecek ya da av bulamamış. Miskin miskin gezinirken kral aslana rastlıyor. Yalvar yakar sesleniyor: “Ne olursun aslan kral, bugün açlıktan öleceğim bana bir av yap da karnımı doyurayım.” Aslan tilkiyi şöyle bir tepeden tırnağa süzdükten sonra samimiyetine inanmış: ‘Gel bakalım, beni izle’ demiş.

Düşmüşler yola, yüksekçe bir yere gelince durmuşlar. Biraz bekledikten sonra bakmışlar bir geyik sürüsü geliyor. Aslan pozisyonunu aldıktan sonra sormuş tilkiye:

-Bak bakalım, yelelerim diken diken olmuş mu?

Bakıyor tilki

-Evet, diken diken olmuş!

-Peki, gözlerime bak bakalım çakmak çakmak olmuş mu?

-Evet, hem de kocaman ve çakmak çakmak!

-Bir de arkama bak bakalım, k.çım yusuf yusuf ediyor mu?

-Evet, diyor tilki.

Bu onayı da alan aslan hışımla atladığı gibi; bir geyiği boynundan yakalayıp, işini bitirdikten sonra tilkiye teslim ediyor. Uzun zamandır açlıktan gözleri kararan tilki başlıyor ziyafete, tıka basa doyuruyor karnını.

Epeyce bir zaman geçtikten sonra, kendisinin önceki durumunu anımsatır şekilde aç sefil gezmekte olan bir çakal görür, seslenir; ‘Gel sana bir kıyak yapayım, açlıktan karnın sırtına yapışmış!’ Çakalın da aradığı fırsat... Hem de ayağına kadar gelmiş... Muhatap tilki olduğundan kuşkulansa da... açlık işte.

Tilki ve çakal, aslanın kendisi için av yaptığı yere geliyorlar. Tilki de aynı hazırlıkları yaptıktan sonra sormuş çakala:

-Bak bakalım, tüylerim diken diken olmuş mu?

-Yooo!, demiş çakal

-Gözlerime bak bir de, çakmak çakmak olmuş mu?

-Hayır, demiş yine çakal

-Arkama bak bakalım, k.çım ysuf ysuf ediyor mu?

-Yooo! ?

Aldığı yanıtlara rağmen atlamış, gelmekte olan geyik sürülerine doğru. Atlar atlamaz bir tanesinin çiftesiyle üç metre ilerde bulmuş kendini. Hemen çakal koşmuş yanına.

-Bak, demiş çakal,

İşte şimdi tüylerin diken diken olmuş...

Gözlerin de çakmak çakmak!..

Dolanıp bir de arkasına baktıktan sonra; k.çında ysuf ysuf ediyor!

.......................

Bugünü yine bir Neyzen öyküsüyle sonlandırayım:

Birinci Dünya Savaşı yılları...Mahalle bekçilerinin davul çalarak topladığı bir kafile, askerlik şubesine gitmek üzere yola koyuluyor.

Kaldırımlarda biriken halk, gidenleri uğurluyor.

-Allah selâmet versin!

-Allah selâmet versin!

Yemen, Çanakkale, Filistin gibi cephelere gidenlerin bir daha dönmediklerini bilen Neyzen Tevfik de bu yolcu etme törenine katılıyor.

-Allah rahmet eylesin...

-Allah rahmet eylesin...(**)

Neyzen, iyi ki Kore’ye, Afganistan’a, Somali’ye, Bosna’ya giden askerlerimizi görmemiş.

Üç ayrı anı veya öykü...yine kıssalar ve hisseler var, görmek isteyen olursa.

Mutlu pazarlar.

Foto: http://www.fotoplatforma.pl/tr/Tilki/

(*) Anılar ve Düşünceler, Erdal İnönü

(**) Çeşitli yönleriyle Neyzen Tevfik, Alpay Kabacalı

 
Toplam blog
: 355
: 1099
Kayıt tarihi
: 16.05.07
 
 

1960 Ankara doğumlu bir Çankırılıyım. İşimin burada olması nedeniyle, Antalya'da yaşamaktayım. Ti..