Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Kasım '10

 
Kategori
Siyaset
 

Havadan Sudan

Havadan Sudan
 

Bir zamanlar akıllı büyükler ne derdi : ”öyle etliye, sütlüye karışmayacaksın..” Etliye sütlüye dokunmayınca da herhalde havadan, sudan sözetmek gerekiyor.

Oysa okumuş yazmış bir kişi toplumuna karşı sorumlulukları olan, gerçekleri söylemeye hazır bir kişidir. Gözünün gördüğü, elinin erdiği kadar görebildiği gerçekleri aymazlara, bilisizlere anlatmak, aydınlatmak durumundadır. Aydının bir anlamı da budur, aydın görebildiği gerçekler üzerinde konuşabilen, kendi alanında olmasa bile, görebildiği fırıldakları halka açıklayabilen kişidir. Oysaki baştaki yöneticiler, herkesin uzmanlık sahası içinde kalmasını, başka şeyler üzerinde konuşup ukalalık etmesini istemezler.

Gerçek aydın kişi, konuşur anlatır, aydınlatır... Kimi onu dinler, kimi onunla alay eder. Ama aydın kişinin dürtmelerinde, uyarmalarında çoğu kez bir gerçek payı vardır. Onu dinlemek gerekir... Zaten bir insan boşuna konuşuyorsa, çenesi düşmüşse, herkes bunun farkında olur, gülümser geçer gider...

Ama bazı insanların da söylediklerine aldırış etmemek olmaz. O insanlar, eğer sorumluluk sahibi ise, kulak vermekte yarar vardır.

İnsanlar niye yazar. Bazen, bir durum saptaması yaparlar... "Bu duruma dikkat edin, " derler. Bazen tarihten örnek verirler. Sözü günümüze getirip bazı acı dersler çıkarırlar. Bazen de, günümüz gerçeklerinden hareket ederek ilerde neler olabileceğine dair ipuçları verirler.

Örneğin , şimdi şu “Füze Kalkanı “ sorunu gündemi işgal ediyor. Yarın, bağıra çağıra bu "Kalkan"lar kuruldu , diyelim. Bu konuda on yıl sonra, 20 yıl sonra bu konu üzerinde acaba ne konuşacağız. O zaman önemi kalacak mıdır?

Gelelim “Hava”nın nimetlerine..

Güzel hava, güzel de, acaba havamız gerçekten güzel mi?
Bir "Oyun" oynasak; bir sözcük söyleyince aklınıza gelecek ilk sözcük ne olabilir, diye sorsak . Sonucu ne olabilir ? Örneğin..

Örneğin: Hava…Kirlilik ; Su …Kirlilik .. Yoksa , Temizlik mi? Hangisi önce aklımıza gelir, acaba?

Hava Kirliliği , özellikle kış gelip çattığında insanların aklına gelen bir şey…Artık büyük kentlerin büyük çoğunluğunda “doğal gaz” sistemleri var; insanlar nispeten kışın kötü havadan kurtuldu. Ama biliyoruz ki, büyük kentlerin varoşları ve bir çok küçük kent, köyler hala kömür, odun ve tezek kullanıyor... Türkiye, tezek ülkesi olmak durumundan hala kurtulabilmiş değil... Hava kirliliğinde Türkiye'de, sırayla 1.Tekirdağ, 2.Bolu, 3.Edirne, 4.Muğla, 5.Kırıkkale ön sıraları alıyorlar. Yapılar araştırmalar gösteriyor ki, "Hava kirlilği" ise insan sağlığını ciddi olarak etkiliyor.

Ama biliyoruz ki, dünyamızın havasını kirletenler: kömürdür, odundur, tezektir... Asıl bunlar değil; asıl kirlilik, sanayileşmiş ülkelerin sanayilerinin karbon salınımından ileri geliyor.. O pis hava, yalnız o ülkeleri değil, çevre ülkeleri ve bütün dünyayı kirletiyor..

Bundan insanlar ne zaman farkına vardılar ve şikayet etmeye başladılar? Bundan yıllarca önce İskandinav ülkeleri, Almanya ve çevre ülkelerini havayı kirletmekle suçlamaya başladılar. Onlara göre Almanya’nın Ruhr ağır sanayi bölgesinden kalkan zehir bulutları kuzeyin o güzel ormanlarını öldürüyordu.

Almanlar önce yok filan... Deseler de, sonunda onlar da, diğer sanayileşmiş ülkeler de çevreyi ağır bir şekilde kirletmenin sorumluluğunu paylaşmaya başladılar. Başladılar da ne yaptılar, verdikleri karar, memleketlerindeki ağır sanayi fabrikalarını, havası daha temiz olan geri kalmış ülkelere kaydırıp kurmaktı... Bundan sonra, Türkiye, Hindistan gibi Doğu ülkeleri fabrika sahibi olmaya başladılar . Aslında kendi fabrikaları değil, çatma fabrikalardı kurulan fabrikalar... Dolayısıyla kirlenme berdevam... Ama suç yavaş yavaş başkalarının olmaya başladı... Tabii bu arada Rusya’daki Çernobil gibi olaylar da işin tuzu biberi oldu.

Kendim Balıkesir bölgesinde oturduğum için, Çevre ve Orman İl Müdürlüğünün, hava kirliliğinin hemen hemen bütün şehirlerde kış döneminde yoğun bir şekilde kendisini hissettirdiğine değinerek, Balıkesir'in çanak şeklinde topoğrafyaya sahip olmasının, kirlilik derecesini ve yerleşim birimi üzerinde kalış süresini etkilediğini, yükseklerdeki soğuk havanın yoğunluk farkından dolayı ovaya doğru akmasına ve sıcaklık terselmesine sebep olduğunu belirtmesinin, öneminin altını burada özellikle çiziyorum. Hava kirliliği bazı kentler için hayati derecede önemli!

Evin dışındaki hava kirli de içindeki temiz mi?
Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, evlerimizde, işyerlerimizde kullandığımız badanalardan, duvar boyalarından, halılarımızdaki çeşitli boyalara kadar günlük yaşamımızda birçok kimyasalla karşı karşıya kalıyoruz. Tüm bunlar da soluduğumuz havaya bazı gazlar yayıyorlar. Dolayısıyla çağdaş evler de birer kötü hava kaynağı..

Havamız böyle, ya suyumuz..?

Su, Türkiye’mizin en büyük nimeti... Her tarafta, derelerimiz ve göllerimiz var. Şimdi çağdaş barajlar yapıp suyu biriktiriyoruz, yararlanıyoruz. Ama sularımız, özellikle içme sularımız gerçekten içilecek nitelikte mi?

Ne yazık ki , hayır... Büyük kentlerimizin çoğunda içme sularının “Arsenik” gibi ağır bir zehirle kirlendiği ortaya çıktı. Özellikle, İzmir havalisindeki çeşme sularının içilmemesi salık verildi. Sonra ne oldu… İyidir, iyidir , dendi..Her önemli haber gibi bu da unutturuldu. Oysa, Türkiye’mizin dört bir yanında maden aramaları devam ediyor. Madenciler, temiz suları çok hor kullanıyorlar... Özellikle, altın aramalarında, Arseniğin geniş ölçüde kullanılması ve bunun çevre göletlerde biriktirilmesi, büyük potansiyel tehlikelere , neden oluyor. Geçen gün Macaristan’ın aynı şekilde, maden sularının Tuna’ya, oradan, Karadeniz’e karışması olayı, nasıl çevre ülkelerin yüreğini ağzına getirdi... Biliyorsunuz.

Evet, bugün hiç siyasi bir yazı yazmayacaktık. Güya havadan sudan sözedecektik... Biraz derinine inince, havada da suda da politika olduğunu görüyoruz. Aslında nedir politika, dünyaya ve öncelikle ülkemize akli bir çeki düzen verme çabasıdır, diyebiliriz. Peki, havamızı, suyumuzu temizleyebiliyor muyuz; onlara sahip çıkabiliyor muyuz? Yoksa onları çok hor mu kullanıyoruz ? Bu işin değerini en çok kadınlar biliyorlar, Karadeniz’de, Ege’de kadınlar ayağa kalktılar, bağırıyorlar... Temiz sularımızı elimizden almayın, diyorlar... Sanayileşme, geniş ölçüde su kaynaklarının kullanılmasına dayanıyor. Ama havamız, suyumuz çocuklarımıza bırakacağımız en büyük mirasımız... Onu korumak hepimizin görevi.

 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..