Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Haziran '15

 
Kategori
İnançlar
 

Hayal kırıklığı denilen dipsiz kuyu

Hayal kırıklığı denilen dipsiz kuyu
 

Hayaller ne zaman kırılır?

Umut kalmayınca.

Demek ki hayallerin olması için bir umudun, bir hedefin de olması lazım. İşte bu umut ve ona bağlı hedef yok olunca, hayaller de yok oluyor. Ancak hayallerin yok olması sancılıdır, çünkü kırılırlar. Kırılırken de her bir tarafa saçılırlar. Onlarla birlikte tüm beklentiler de.

Bu yüzden hayal kırıklığı dipsiz bir kuyudur. Çok derin bir üzüntü yaşatır. Ayağın altındaki zemini alır götürür. Yüzde derin izler oluşturur. Sesi bedbin hale getirir. Varlığını hemen gösterir.

Her şeyi saklayabilirisiniz, ama hayal kırıklığını asla.

Çoğunlukla hayal kırıklığı kurşuni bir yorgunluğu beraberinde getirse de, bazen öfke patlamasına da neden olur. Tüm maddi imkânlarını kullanarak hedeflediği okula sokmak için varını yoğunu ortaya koyan velinin, sınav sonrası istediği performansı elde edemeyince zaten yeterince üzgün ve stresli olan çocuğunu herkesin hayret dolu bakışları arasında tartaklaması bundandır. Çünkü onunla ilgili tüm hayalleri yerle bir olmuştur. Umudunun ve hedefinin yanlışlığını görmüştür. Onca çabanın boşa gittiğini kabullenmek zorunda kalmıştır. Bu nedeni olarak da çocuğu görür, hayal kırıklığının tüm acısını onun üzerine boca eder.

Hayal kırıklığının en yakıcı halidir bu.

Mutlu bir çiftte ise kocanın Uzakdoğu’ya gittiği iş gezisinde her sokak başında rastlanan hayat kadınlarından biriyle beraber olması, genç kadının üzerinden gelemeyeceği bir hayal kırıklığına neden olur. Bu hikâye anlatılırken, o kadar da üzerinde durulması gerekmeyen bir “yanlış” olduğu yorumları yapılmaktaydı. Toplumumuzun tipik yaklaşımı olarak, erkek değil de onu baştan çıkaran o ucuz fahişeler suçluydu. Bu olaydan sonra boşanan kadının çok aşırı tepki gösterdiği düşünülüyordu, çünkü arkasında yaşadığı hayal kırıklığı görülmüyordu. Eğitimle bir kadın olduğundan, Uzakdoğu’daki hangi acımasız şartların hemcinslerini fuhuşa zorladığını biliyor olmalıydı diye düşünüyorum. Eşinin ilk fırsatta aralarına bir yabancı sokması ve bunu yaparken böylesi zavallı kadınların durumundan da faydalanmış olması, sanırım onun açısından onarılmaz bir hayal kırıklığı oluşturdu. Aralarında sevgiye ve güvene dair tüm umutlarını aldı götürdü.

Hayal kırıklığının en yıkıcı halidir bu.

Ah, bir de pörsümüş memesiyle pörsürmüş bebeğini emzirmeye çalışan iskelet anneler vardır. Mutlaka haberlerde rastlamışsınızdır. Kamera ona yöneldiğinde bir umut kapkara halkaların çevrelediği gözlerini kaldırır bakar, acaba bir yardım eli uzanacak mıdır diye. Ancak sadece haber objesi olacağını anlamasıyla birlikte, kabullenmiş bir çaresizlikle o bakışları gene önüne çevirmesi yok mu...

İşte hayal kırıklığının en kahredici halidir bu.

Çok acı verir.

İnsanı insanlığından utandırır.

Aynı şekilde Ortadoğu’nun değişmez kaderi, her Ramazan daha da iç sızlatan değişmeyen insan trajedileriyle gittikçe daha da ağırlaşan bir hayal kırıklığı oluşturur. Bölgenin barışa, huzura ve refaha ulaşmasına dair tüm umutları alır götürür.

Hayal kırıklığının en boğucu halidir bu.

Dünyanın adaletsizliğinin hiç değişmeyeceğine dair sonsuz, dipsiz bir kuyudur.

Ancak ne var ki, bu dünyada her şeyin bir sonu vardır. Dipsiz gibi gözüken kuyuların bile. Ne kadar karanlık olursa olsun, eninde sonunda mutlaka bir zemine ulaşılır ve oradan da tekrar yukarı ışığa doğru çıkışa geçilir. İntihar da, bu çıkışa fırsat tanımadan bir son hazırladığından, karanlığı daimi kılar. Onu dondurur. Sonsuzlaştırır. Bu yüzden ne kadar derin olursa olsun düşerken hep beklemeli, asla ani kararlar vermemeli. Toplum olarak da böylesi acı düşüşleri ne yapıp edip engellemeli.

Kırılan hayalleri tekrar bir araya getirip yapıştırmak mümkün değildir. Ancak onların kırılmasına neden olan kendi yanlışlarımızı onarmamız mümkündür. Bu açıdan da hayal kırıklıkları acı birer ilaç gibidir. Başkalarını değil, ama bizi olgunlaştırır. Aynı hataları tekrar yapmamıza engel olur. Çünkü her hayal kırıklığının arkasında mutlaka bizim de bir yanlışımız vardır. Belki de bu yanlış bazen sadece olmayacak bir hayalin peşinden gitmektir.

Bazen de tek yanlışımız iyi niyetimizdir. Türkiye’yi bu açıdan tanımlayacak olsam, iyi niyeti mutlaka cezalandıran ülke derdim. İyi niyet bizde nedense hep istismar edilesi bir özellik olarak görülür. Bu açıdan duygularımızı hep perdelememiz ya da bununla ilgili hayal kırıklıklarını önemsemememiz gerekir. Tabii ki sevdiklerimiz hariç.

Ancak ne olursa olsun, hayallerinizi sakın yitirmeyin derim. Sonuçta bir sürüsü kırılsa da, gerçekleşen hayallerimiz de vardır. Bizi ve dünyayı ayakta tutan da onlardır.

Kırılan hayallerimiz ne kadar acı verse de, sonuçta yere daha sağlam basmamızı sağlar.

Yeni hayallerin peşinden gidecek gücü verir.  

Hayallerimiz olmasa, neyi başarabilirdik ki...

Zuhal Nakay

 

 

 

 
Toplam blog
: 102
: 618
Kayıt tarihi
: 24.08.13
 
 

Mimar / Blog Yazarı ..