Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Mart '14

 
Kategori
Öykü
 

Hayal mi, gerçek mi (Son )

Hayal mi, gerçek mi (Son )
 

O gece genç kızın ailesi ile oturduğu tahta koşkün bahçe kapısına kadar annesi ve babası ile gelen genç delikanlının kalbi göğsünü dellp çıkacakmış gibi atıyordu. Annesi babası köşke girdiklerinde o bahçe kapısının dışında karanlıkta beklemeyi tercih etmişti.

Bahçe kapısının önünde delikanlı, bir kuş olup evin pencerelerine konabilmeyi ve içerde geçen konuşmaları dinleyebilmeyi ne kadar çok isterdi.

Zaman geçmek, annesi babası evden çıkmak bilmiyordu. Acaba evde neler olmuştu. Önceden annesi ile babasına sıkı sıkıya tembih etmişti delikanlı. Sevdiğim kızı istemeden evden ayrılmayın diye. Anne ile baba da bu acelecilik karşısında şaşkındı. Onların bildiği önce aileler tanışır, ikinci ziyarette kız istenirdi. Ama bizim aşık delikanlı dinlemiyordu.

Bahçe kapısına doğru evden çıkıp yürüyen anne babasının yüzlerine dikkatle baktı delikanlı, Gece karanlığında hiçbir belirti gözükmüyordu yüzlerinde.

Anne babası kapıya gelince sorduğu ilk söz tamam mı, verdiler mi kızı oldu.

O anda annesinin gözlerindeki ümitsiz parıltıyı gördü sokak lambasının titrek ışığında. Hayır dedi annesi vermediler. Bu cevabı kendisine yakıştırmayan delikanlı neden neden diye figan etti birden. Anne sessizce' Aile kızlarını vermedi. Kimse ile evlenemezmiş. Zira sevdiğin kız sağır, dilsizmiş.'diye hıçkırık gibi bir sesle konuştu.

O anda delikanlı yolun kenarındaki duvara yaslanıp ağlamaya başladı. Ne çok sevmişti o peri kızını, ne büyük ümitler kurmuştu gelecekle ilgili. Neler yazmıştı ona. Nasıl olurdu o güzel kız sağır ve dilsiz olurdu. O an kızın hiç sesini, duymadığını, hiç konuşmadıklarını hatırladı. Hep uzaktan bakmışlar ve hep yazışmışlardı.

O geceyi ve ondan sonraki geceleri hep uykusuz geçirdi genç adam. Birden büyümüş ve olgunlaşmıştı sanki. Kızın güzel yüzü, saçları gözünün önünden gitmiyor, yazdığı güzel cümleler aklından çıkmıyordu.

Kızı bir daha balkonda görmedi. Sanırım kız da bunalımda idi. Hiç hakkı olmayan bir düş kurmuş, sevmiş, ama sonunda bunun sadece bir düş olduğu ona çok kötü bir şekilde hatırlatılmıştı. Onun aşka, ümitlere hakkı yoktu. O sakat, eksikli bir kızdı. Ölene kadar ailesinin yanında yaşayacak, seveceği bir kocası, yuvası ve çocukları hiç olmayacaktı.

Aradan delikanlıya bir asır gibi gelen aylar geçti. Bu sürede delikanlı, askerlik işlemlerini tamamlamış ve kıtasına gideceği gün yaklaşmıştı. Bir gece rüyasında genç kızı gördü. Genç kız ona' Ben konuşamıyorum ama seninle gönül dilimizle bir bağ kurduk, ne oldu bizim hayallerimiz, Aşkımız .'diye soruyordu.

Sabah uyanan delikanlı suratına bir şamar yemiş gibi idi. Annesinin babasının uyanmasını zor bekledi. Onlara 'Bana bu kızı isteyeceksiniz ve ben onunla evleneceğim, beni kararımdan artık kimse çaydıramaz.' diye son kararını bildirdi.

Aile o gece gidip kızı istedi. Kızın ailesinin bütün karşı çıkışlarına rağmen gençler askerlik öncesi acil bir nişan, askerlik dönüşü ise nikah ve düğünle bu güzel aşkı resmileştirdiler.

Bundan takriben 50 yıl once bir gece babam haftasonunda bir tanıdığın çocuğunun sünnet düğününe davetli olduğumuzu  söyledi.

Düğün için gittiğimiz ev şehrin banliyosünde tren istasyonunun karşısında harika bir tahta köşktü. Aslında çok eski olan köşk, güzelce tamir edilmiş ve bahçesi sünnet için harika süslenmişti. Bizi köşkün kapısında genç, çok yakışıklı bir bey ile harika güzel bir genç hanım karşıladı. Genç hanımın yüzüne bakınca bembeyaz yüzü, yeşil gözleri, siyah dalgalı saçları ile birden Pamuk Prensese benzettim genç hanımı.

Bey ve hanım elimizi sıktı ama hanım hiç konuşmadı. Sadece harika gülümsüyordu. Bir yanağında üst üste iki gamze ona gülümsediğinde harika bir görünüm veriyordu. Hiç konuşmasa sadece gülümsese dünyayı anlatacak bir kadın gibi gözüküyordu. Gözleri neler anlatıyordu. Şu yaşıma geldim bu kadar sevgi dolu gözler görmedim.

İki çocuklu bu genç karı kocaya o gün hayran oldum. Sünnet düğününden dönerken babam genç çiftin aşk öyküsünü anlattı bize yolda.

O gün çok etkilendiğim bu aşk öyküsünü sonra  çok düşündüm. Konuşan, kulağı duyan kişilerin aralarında ietişim eksikliğinden nasıl ayrı alemlerde yaşadığını çevremizde çok gürüyoruz. Bu genç karı koca birbirlerini hiç duymadan, hiç konuşmadan sadece gönül dili ile bir bağ kurmuş ve bu bağı ömür boyu sürecek bir beraberliğe dönüştürmüştü.

Yılllarca onların mutlu beraberliğinin ve büyük aşkının öyküsünü dinledik.

Bu büyük aşkın öyküsünün şu günlerde yaklaşan Dünya Kadınlar Gününde Kadınlarımıza bir armağan olmasını diliyorum.

   

 
Toplam blog
: 826
: 1068
Kayıt tarihi
: 26.04.11
 
 

Ben emekli bir iktisatçıyım. 21 yıldır bir sanatçı annesiyim. Küçük kızım klasik müziğe eğilim gö..