Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Haziran '14

 
Kategori
Öykü
 

Hayal

Yoğun ve sıkıntılı bir gün geçirmiştim .Telefonumun sık sık çalmasından ve gelen mesajlardan usanmış, telefona bakmak istemiyordum. Mesaj ışığı yandığında vazgeçip ya kötü bir şey olduysa diye endişelenerek mesaja baktığımda  gözlerimde kocaman bir ışık yanmıştı. Başımı yukarı kaldırmış masamdakileri kontrol etmiş, son iki gündür yaşadıklarımın etkisiyle  çehreme çöken üzüntü ve endişenin mutluluğa dönüşmesini gizlemek ihtiyacıyla başımı öne eğmiş, duygularımı gizleyerek yeniden mesaja bakmıştım. Gelen kutusunda Hayal yazıyordu. Parmaklarım titreyerek mesaj kutusunu açıp okumaya başlamıştım. Hayal mesajda yakınımda bulunan bir mekanın adres ve ismini yazmış, benden oraya gitmemi saat tam 21.00 ‘de orda olmamı girişte sağda reyonun köşesindeki masaya oturmamı , ’’iki Espresso biri Hayal  için’’ diyerek içeceğimi ısmarlamamı istiyordu. Bu bir şifre veya sihirli bir cümleydi. Söylenen yere tam vaktinde gitmiş, tarif edilen masaya oturmuş garson geldiğinde’’iki Espresso biri Hayal için’’ demiştim. Durumu izliyordum, garson reyona gitmiş belli ki durum ona karışık gelmişti diğer  garsonlarla konuşurken beni işaret etmişti. İçlerinden biri oturduğum masaya bakıp gülümseyerek konuya vakıf olduğunu belirten tavırla bir şeyler söylemiş gözden kaybolmuştu. Mekanda o an insanların fısıltılarından başka hiçbir ses duyulmuyordu ve müzik susmuştu. Birazdan müziğin sesi açılmış ve Fikret Kızılok’un

Bunca yıl herkesten kaçtın en sonunda buldum sandın

Ansızın içini açtın yapma dedim yaptın gönül

Gözleri senden uzaktı fark edilmez bir tuzaktı

Sana böylesi yasaktı yapma dedim yaptın gönül

sözleri ile başlayan şarkısı çalmaya başlamıştı. O şarkının anılarıma girdiği ilk gününü hatırlamış, etkisiyle sonrasında yaşanılanların bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçişini izliyordum ki garsonun ‘’buyrun beyefendi’’ sesi ile irkilmiş kafamı kaldırmıştım. Garson Espresso getirmiş masaya bırakmış ve üzerinde Dalgaların Prensi’ne yazan bir küçük paketi de bu sizin için diyerek bana uzatmış, masaya bırakmıştı. Ellerim tireyerek paketi açtığımda uzantısında üst üste dört küçük resim bulunan bir anahtarlıkta anahtar ve bir not kağıdı vardı. Anahtarlıkta üst üste asılı dört resim aynı kadının dört ayrı hareketini yansıtıyordu 1.iki ellerini göğsünde birleştirmiş, 2.işaret parmağını karşıya uzatmış, 3.ellerini kocaman yana açmış,4 .ellerini kalbinin üzerine koymuştu. Notta ‘’ Eser’ciğim bu akşam bende kalmanı istiyorum’’ ‘’Hayal’’ yazıyor ve devamında bir adres veriliyordu. Hayal bir kaç gün önce şehre geldiğimi ve dışarıda kaldığımı biliyordu. Durumu tam kavrayamamış, arabama binmiş heyecan duymuş,ona duyduğum kayıtsız şartsız güvenin ve bana duyduğu güvenin de etkisi ve bir sürü karmakarışık düşünceyle birkaç gündür bulunduğum ve çok iyi bilmediğim bu şehirdeki verilen o adresi navigasyona yükleyerek ona gitmek için bitmek bilmeyen yola koyulmuştum. Bir sitenin önüne gelmiştim. Kapıdaki görevliye teyit için adresi sorduğumda  ’’ siz Eser beysiniz değil mi? gelin benimle’’ diyerek yürümüş ve beni bahçe içindeki iki katlı  evin önüne getirmişti. Saat gece on sıralarıydı ve evin ışıkları yanmıyordu. Yanmayan ışıklar manzarasının verdiği düş kırıklığıyla gitmeyi düşünerek geriye döndüğümde görevlinin gittiğini ve kapının önünde tek başıma kaldığımı farketmiştim. Yeni ve beklemediğim durum karşısında ne yapacağımı düşünürken elimdeki anahtar aklıma gelmiş kapıya yönelmiş ve kilidi çevirerek açılan kapıdan içeriye girmiştim. Cebimdeki çakmağı yakıp lamba anahtarını bulmuş ve ışıkları açmıştım. Salona geçip oranında ışıklarını açmış şaşkın bir şekilde salonun ortasında kalakalmış, Hayal’in çıkageleceğini düşünerek seslenmiş cevap gelmeyince evde kimsenin olmadığına kanaat getirmiştim.

Evet evde kimsecikler yoktu ve hayal kırıklığına uğramıştım. Geriye dönüp evden çıkmak için yürüdüğümde girişte görünmeyecek ama ancak çıkarken görülebilecek şekilde ayakkabılığa bırakılmış bir not ilişti gözüme.’’sakın gitme’’yazıyordu. Şaşkın, şaşkın tekrar geriye dönüp koltuklardan birine yığılmış, son iki saattir yaşadıklarıma anlam yüklemeye çalışıyordum. İşte o anda evin telefonu uzun, uzun çalmıştı ama ben üzerime vazife olmadığı için açmamaya kara vermiştim, ama ısrarla tekrar, tekrar çalıyordu. Açmaya karar vermiş ve ahizeyi kaldırmış, dinlediğimde karşıdaki dünyanın en güzel melodilerini kıskandıracak güzellikteki o sesi tanımıştım Hayal ‘’aloo’’  ve ardından ‘’sen misin   Eser’ciğim’’ demişti. ‘’E e e evet ben’’ derken karşıdan muzipçe attığı kahkahayı duyabiliyordum. ‘’Evde yoksun sende kalmayacak mıydım’’ dediğimde ‘ benimle değil ben de kalmanı istiyorum diye yazmıştım, bulunduğun yer benim evim’’ demişti. Sonrasında  şehir dışında olduğunu bu akşam evde olamayacağı için üzgün olduğunu evde benim için her şeyin düşünüldüğünü ve ikinci kattaki sağdan birinci odanın hazırlandığını ancak yarın akşam gelebileceğini ve rahat olmamı sabah anahtarı kapı görevlisine bırakıp gidebileceğimi , buzdolabında yiyecek bir şeyler olduğunu özellikle pazı dolmasının tadına bakmamı söyleyerek telefonu kapatmıştı. Heyecandan hiçbir şey söyleyememiş kalakalmıştım. Anlaşılan bu gece ve yarın sabah onu göremeden gitmek zorundaydım. Onun yokluğunda hiçbir şeyin anlamı yoktu ve hayal kırıklığına uğramış şimdiden gitmek için birkaç kez kapıya yönelmiş kapının kolunu kavramış her seferinde geri dönerek bir bildiği vardır diye aklımdan geçirmiştim. O istiyor diye buzdolabında bulunan pazı dolmasının tadına da bakmıştım. Sonrasında sürprizlere alışmaktan başka çare olmadığını düşünerek uyumaya ve sabahleyin gitmeye karar vermiştim.

Onu yine göremeyecektim. Yukarı çıkıp benim için hazırlandığını düşündüğüm odaya girmiş ve hava sıcak olduğu için soyunarak odadaki banyoda duş almış temizliğimi yapmış hiçbir şey giymeden yatmıştım. Uyuduktan sonra uçsuz bucaksız bir sahilde, deniz meltemlerinin dalgacıklarında, sürekli koşuyor önümde sabit duran Hayal’in siluetine bir türlü ulaşamıyordum. Sabah üzerim açık, yarı çıplak ve yüzüm sol tarafa dönük kolum yastığın altında, kapıya sırtım dönük uyuyordum. Kulağımın ve burnumun kenarı sürekli kaşınıyor burnuma bir keresinde bana gönderdiği hediye kutusundan hatırlayıp bilinçaltıma kazınmış olan Hayal’in parfümünün kokusu geliyordu. Gözlerimi açtığımda yatağın diğer kenarında pencereden vuran ışığın saçlarının yüzüklerinin arasından odaya dağıldığını, dizlerinin üzerine çökmüş bir vaziyette kolunu diğer yastığa dayamış, eğilmiş, diğer eliyle tuttuğu saçlarının yüzüklerini yüzümde gezdirdiğini görmüştüm. Rüyalarımda ulaşamadığım kadının kanlı, canlı karşımda yana eğilmiş başından omuzlarına düşen saçları, yüzüne dağılmış dolgun dudaklarında beliren göz alıcı tebessüm, gözlerinde gizlemek isteyip ama taşmasına engel olamadığı sevginin doruk yapmış ifadesi ile bana doğru baktığını görmüş sarhoş olmuştum. Aşağıdan Vivaldi’nin dört mevsim konçertosunun kısık sesli müziği duyuluyordu. Gözlerimi yeniden, yeniden oğuşturup galiba hala rüya görüyorum diye etrafıma bakınıp duruyor dönüp  tekrar ona bakıyordum. Karşımdaydı, olanca şefkatini ve sevgisini yansıttığını hissettiğim bir tonla ‘’iyi uyudun mu Eser’ciğim ‘’demişti. Gerçek olup olmadığını kontrol etmek için ellerimi saçlarında, dudaklarında, burnunda, yanaklarında gezdiriyordum. O da yanaklarıma bir eliyle avuçlarını bastırmış bende ellerini dıştan tutmuş başımı çevirerek avuçlarının için öpmüştüm. Saçlarını parmaklarıma dolayıp kendime çektiğimde, gözlerini kapattığını görünce aniden aklıma geleni yapmış dudaklarını uzun uzun öpmüştüm. O an o da aniden yanımdan kalkmış ve pencereye yönelerek kalın perdeleri hiç ışık geçirmeyeceğine kanaat getirerek kapatmıştı .Yatakta ellerimi arkaya koymuş, oturur vaziyette doğrulmuş öylece onu seçmeye çalışıyordum. İçerisi loş ve karanlık olmuştu. Belli belirsiz fark edebildiğim kadarıyla soyunuyordu. Sonrasında yanıma doğru seğirtmiş göğsüme elini dayayıp beni itmiş, sırt üstü yatağa düşmüştüm. Teni tenime değdiğinde sıcaklığını ve kokusunu hissettiğimde çırılçıplak yanıma uzandığını anlayabildim. Arada birde rüyada olduğumu düşünmekten kendimi alamıyor ona dokunmaktan, onu incitmekten korkuyordum. Sırt üstü durumdaydım Hayal başını göğsüme koymuş ellerini vücudumda gezdirerek öylece yatmış, nefes alış verişi hızlanmış, kalbinin atışlarının da hızlandığını bedenimle hissediyordum. Elini kalbimin üzerine koymuş, avucunu bastırmış ‘’heyecanlısın’’ demişti. ’’Rüyada olmadığımı nereden anlayacağım’’ demiştim. O da bana ‘’ ikimiz birlikte olduktan sonra gerçek veya rüya ne fark eder’’ demişti. Onun her zaman kullandığı kelimeyle ‘’ peki’’ demiştim. Vücutlarımız kalplerimizin birbirlerine duyduğu sevgi ve özlemi eyleme dönüştürmekte hiç zorlanmamış, kalplerimizin ve ruhlarımızın çıkardığı melodilere eşlik ederek yatağımızda birlikte saatlerce dans etmişlerdi. Yeniden kucağımda uyuyakaldığında zaman öğleyi geçiyordu ve hissettirmeden yanından kalkmıştım. Hazırladığım kahvaltıya dışarıdan gizlice kopardığım bir kaç sardunyayı eklemiş yatağına getirmiştim.  ’’Bütün bunlar nereden aklına geldi’’ dediğimde, şehre geldiğimi duyduğunda bu planı yaptığını ama dün gece beklenmedik şekilde şehir dışına çıkması gerektiğini ama bu sabah bana sürpriz yapacağını düşünerek yeni durumu planladığını söylemişti. Dün gece bir ara gitmeyi düşünmüştüm’’ dediğimde ‘’ gitmeyeceğini kalacağını biliyordum’’ demişti’’ Aslında hiç gidemediğimi ve gidemeyeceğimi bedenim gitse de ruhumun hep onunla kalacağını  nereden bilecekti ki. Belki o da gitmek istiyor bedeni gitse de ruhunun hep burada kalacağını düşünüyor bana hiç söylemiyordu. Bu sabah yaşanılan;  bunca zamandır saygı duyulan, yitirilmeyen ve sonsuza kadar sürecek olan sadakat ve aidiyetin ödülü olan bir finaldi.

  

 
Toplam blog
: 13
: 221
Kayıt tarihi
: 08.03.14
 
 

Şenol KABAOĞLU 08.05.1964 Yılında SAKARYA/ KİRAZLI'da doğdum. İlk öğrenimimi  Kirazlı İlkokulu or..