Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Şubat '10

 
Kategori
Deneme
 

Hayale mektup - VI

Hayale mektup - VI
 

_________________________________________________________________________________________________________


"Kapak yuvarlanmış, tenceresini bulmuş." adlı blog'uma gelen yorumlardan biri de Mehmet Sağlam Hoca'ma aitti. Her zamanki gibi zarif yorumunun sonundaki cümleyi defalarca okudum; ama bir anlam veremiyordum! "Bu bir sobelenme yazısı mıydı? Öyle ise kim sobelemişti sizi?" diyordu! Yani bu öyle bir soruydu ki yazdığım blog'un konusuyla da birebir örtüşüyordu. Hikayede, çapkın koca Emre ve çapkın karısı Duygu'nun çıtır sevgilileriyle birbirlerini aldatışları ve sobeleyişleri anlatılıyordu. Mehmet Hoca'mın yorumdaki sorusunu okuyunca da beni hikayedeki Emre ya da Cem sandığını düşündüm! Çünkü, "Kim sobelemişti sizi?" diyordu. Soğuk terler döktüm ve kendisine hikayenin kahramanı değil, sadece yazarı olduğumu belirten bir cevap verdim. Mehmet Hoca'mdan bir yorum daha geldi. Meğerse MB'da Sobeleme diye bir zincir oyunu oynanıyormuş. Sobelenen, bir blog yazıyormuş ve Mehmet Hoca'm da bana böyle bir sobelenme sonucunda mı bu hikayeyi yazdığımı soruyormuş!! Bakar mısınız olaya! Alımtırak bir tebessüm bende! E, şaşırdım tabii! Benim böyle bir oyundan haberim yoktu ki. MB'de ne ebe oldum ne de sobelendim bugüne dek:( Ama bu sabah bir de ne göreyim, Fatma İyibilgin arkadaşım beni sobelemiş! Hem son blog'unda bahsetmiş hem de mesaj göndermiş! O'nu da Emine Supçin arkadaşım sobelemişmiş! İyi de ben hâlâ ne yapacağımı bilmiyorum ki. Sobelenme mesajını alınca hemen bir blog yazıp, sonunda da bir başka arkadaşımı mı sobeleyeceğim diye kara kara düşünürken hem Emine Hn hem de Fatma Hn imdadıma yetiştiler. Meğerse herhangi bir kişiye yönelik mektup yazacakmışım ve mektubun sonunda da 1-2 arkadaşımı sobeleyecekmişim. Kimleri sobeleyeceğimi biliyorum da önce şu mektubu bir yazayım:)
******************

İyi hissetmiyorum bu sabah kendimi.
Usulca kopuyorum sanki hayattan.
Kıyasıya yalnızlık.
Sağır eden sessizlik.
Ölesiye onsuzluk.
Herkesten uzak.
Hep bensiz hayali.

Kokusunu özledim.
Saçlarını taramayı özledim.
O'na dokunmayı özledim.
O güzel ellerini,
İncecik belini,
Bana kızışını,
İnatla gizlediği beni özleyişini özledim.

"Sen bana aşıksın; ama ben aşkı bilmiyorum. Nasıl aşık olunur, aşk nedir hiçbir bilgim yok. Ben seni çok üzerim. Sen gel, beni unut.” demişti de gitmişti.

Hani bir ömür boyu bir hedefe doğru koşarsın ve sonunda da o hedefe ulaşırsın; ama hiçbir heyecan duymazsın ya, onun gibi bir şeydi işte! Demek ki derinlerde başka bir şey vardı beni yerden yere vuran.”

”Aşgın şamari uzüm gibi datlidir ogul.” demişti Zühre Ana'm da. Hep de dayak yiyorum be anam!

Olağanüstü bir sessizlik. Sadece soğuğun fısıltısı. Gözlerim kapalı, Sessizlik Senfonisi’ni dinliyorum. Prokofiev Senfoni’deki muhteşem performansıyla, Berlin Filarmoni’de Herbert Von Karajan geliyor gözlerimin önüne. İşte şu anda da Ağaçlı Kar Senfonisi’ni yönetiyor sanki. Piyanoda ben, kemanlarda bizim sığırcıklar, davulda Karabaş! Sen hiç sırt üstü ağladın mı? Gözler gözyaşlarında boğuluyor! Ama bizim orkestra üyeleri gözyaşından kaçmıyor, aksine kovalıyor. Ortaya çıkan kakofonik müzik de Ağaçlı ekolünü anlatıyor. Davulcu Karabaş'tan gelen son havlamanın tonlaması devamlı değiştiriyor. O ağlıyor! Sarılıyorum koca kafaya, uluya hıçkıra ağlıyoruz. Kazlar etrafımızda gak gaklıyor! Koyunlar, keçiler, inekler ağıllarından, ahırlarından eşlik ediyor.

Hayalle gerçeği ayırt edemiyorum artık! Gittikçe flûlaşıyor rüyalar. Ufuklar onsuz! Yürek vadilerinde yankılanıyor kanat sesleri.

Güçlü ve hiç minneti olmayan bir kadın o. Hiçbir şeyi görmez gözü; ama bir o kadar da narin.

Ne demişti bana, biliyor musun?

"Kendimi bir okyanusa atıp, hadi beni bul demiyorum; ufak bir gölün çevresinde geziniyorum sadece. Bulması ve keşfedilmesi daha kolay bir kapı açılıyor sana, bilmem farkında mısın?"

Ben mi farkında olamadım, yoksa o göl mü hiç olmadı?

******************

Daha önce sobelendiler mi bilmiyorum; ama ben de iki edebiyatçı arkadaşımı, Y. Elif Mirzade'yi ve Mehmet Sağlam'ı sobelemiş olayım.

 

 
Toplam blog
: 462
: 1159
Kayıt tarihi
: 07.03.09
 
 

Ne güzel bloglar yazdık, ne muhteşem dostluklar kurduk; onlar kaldı baki... ..