Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Temmuz '08

 
Kategori
İlişkiler
 

Hayali sevgiliye mektup

Hayali sevgiliye mektup
 

Hayali sevgili


Sevgili Prensesim!

Adın nedir bilmiyorum. Nerede yasadığının ve kim olduğunun da önemi yok. Ama sen: Güzelliği, narinliği ve zarafetiyle, kibarlığı, sadeliği ve asaletiyle, boyu, pozu, endamı, bakışı; duruşu ve serencamıyla, hayallerimi süsleyen; bilgisi, sezgisi ve vergisiyle ifadelerimi besleyen; hayali sevgilim ve prensesimsin.

Seni ben yarattım. Gerçek âlemde varmışsın, yokmuşsun umurumda değil. Ama ben; seninle yatıyor, seninle kalkıyor ve bütün günümü seninle yaşıyorum.

Dün gene seninleydim. Piyanomun başına geçmiş zihnimden geçen terennümleri dile getirmeye çalışırken hayalimde sen vardın.

O ne muhteşem bir geceydi o. El ele tutuşarak yürüdüğümüz koridordan, körfezin maviliklerini ayaklarımız altına seren odamıza girerken; başladı şekillenmeye seninle gerçekleşecek hayallerim.

Yürüyor muyduk, uçuyor muyduk belli değildi. Açık kahve perdeler, pembe beyaz tüller ve kırmızı kurdelelerle süslenen; kuş tüyü yastıklar, üzeri pembe çiçekli desenlerle bezenmiş gök mavisi çarşaflar serili yatağımıza uzandığımız zaman; öylesine derin bir sevgi ve öylesine derin bir aşkla birbirimize sarılmıştık ki: kenetlenen dudaklarımızı birbirinden ayırma imkânı yoktu.

Ellerim yanaklarını okşuyor, nefesinin sıcaklığı; ciğerlerime doluyordu.

Yüzün dolunay gibi parlıyor, gözlerin bu ay içine yansıyan, Venüs yıldızı gibi ışıl ışıl yanıyordu.

Kalbin göğüs kafesini parçalayacakmış gidi atıyor, nefeslerimiz birbirine karışıyordu.

Kenetlenen dudaklarımız ayrıldıkları zaman; öpücüklere dönüşmüş, sırayla, yanaklarında, boynunda ve gerdanında dolaşırken; üzerimizdekiler paramparça olmuştu. İkimiz de anadan üryan kalmıştık.

Yarısı alınmış iri ve pembe, bir vaşington portakalını andıran göğüslerinin ucunda karar kıldı dudaklarım.

Dilim, bu uçlarda kümelenmiş polenleri toplarken; dişlerim arzudan, çavuş üzümü gibi irileşen kabarcıkları ısırıyor, elim en hassas bölgelerine uzanıyordu.

İkimizin de düşüncelerinde aşktan ve sevgiden başka bir şey yoktu. İkimiz de tek vücut ve tek bir ruh gibiydik.

Senin de ellerin vücudumun muhtelif yerlerinde dolaşıyor, kalbin heyecandan göğüs kafesini parçalayacak gibi atıyordu.

Bu durum ne kadar sürdü bilmiyorum. Ara sıra şekil değiştiriyor, diller ve ağızlarla birbirimizi tahrik etmeye devam ediyorduk. Artık hiç bir kuvvet bizim tek vücut haline gelmemize engel olamazdı.

Kayganlaşan organlar birleşmiş, vücutlarımız yapışmış, derinden gelen hafif iniltiler başlamıştı.

Eller bedenlerde dolaşıyor, tırnaklar derilerimizi yırtıyor, dişler omuzlara ve kollara geçiyordu.

Hareketlerimiz hızlanmış inlemelerimiz haykırmalara dönmüştü.

Birden bir sarsıntı ve bir sıcaklık hissedildi içimizde...

Başlar boyunlarda bükülmüş kollar yanlara dökülmüştü.

Ayrıldığımız zaman ikimizin de yüzünde derin bir tebessüm ve mutluluk vardı. Gözlerimiz gülüyor ve tekrar büyük bir aşk ve sevgiyle kucaklaşıyorduk.

Bu aşk bitmeyecek ve bu sevgi ebediyen solmayacaktı.

Sana senden çok uzaklardayken dahi, onu yanında hissedebiliyor ve büyük bir heyecanla kucaklayabiliyorsan eğer; bu bir aşktır.

Sana senden çok yakınlarda olup; beraberce zevkin doruğuna erdikten sonra yanı başında uzanmaktayken; gülümseyerek yüzüne bakabiliyorsa eğer; bu bir sevgidir.

Sevgiler daim olsun… 19 Temmuz 2008

 
Toplam blog
: 104
: 722
Kayıt tarihi
: 11.04.07
 
 

6 Mayıs 1927 Simav doğumlu, İstanbul Yıldız Teknik Okulu’nun ( Bu günkü Yıldız Üniversitesi) son sın..