Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Nisan '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Hayalperest blogçu.

Hayalperest blogçu.
 

Bazen şeytan dürtüyor, toplayıp pılı pırtıyı dönmek istiyorum güzel ülkeme. Hele geçenlerde düştük ya hani 8 metreden, o günden beri daha çok düşünür oldum bu konuyu. "Öleceksek kendi toprağımızda ölelim be!" diye kendi kendime gaz verip duruyorum ama, aması var işte.

Biliyorum, Antalya, mantalya tarafları açmaz beni. Edremit, Foça tarafları da güzel ama ille de Mordoğan- Karaburun arası bir yer geçiyor aklımdan. Toprak mı çekiyor ne? Bir tarafı denize baksın, diğer tarafı da yola...Küçücük bir çiftlik kuracak kadar bir arazi parçası işte.

Yapacağım evin projelerini kendim çizdim, ezberimde... Tavanlar basık olacak ama pencereler geniş. Tek kat üzerine, merdiven istemem ben evin içinde. Çatı katı da iklime uymaz, bilirim ama muhakkak kırmızı kiremitli olmalı benim çiftlik evim.

Temelinden çatısına kadar benim eserim olmalı...

Tek tek örmeliyim tuğlalarını...

Belki bir elektirikçi çağırabilirim ama(Korkarım elektrikten).

Karmalıyım kürek kürek harcını...

Evin önüne bir çardak, olmazsa olmaz! Bir yandan asma fidesi sarsın çardağı, öbür yandan sarmaşıklar...Beyaza boyadığım yağ tenekelerine ekerim fesleğenleri, aslan ağızlarını ve karanfilleri... Mordoğan tarafları zaten sümbül ve nergiz kokar, bilirim.

O geniş bahçemde "Domat'ın" hormonsuzunu yetiştiririm (Domat der İzmirliler).

Şöyle kibirli bir horoz ama sesi yanık olmalı ki sabahlar şenlenmeli. Etrafına üç beş cilveli tavuk! Yok kümes mümes, kafalarına göre tünesinler işte. Yumurta mumurta beklemiyoruz zaten.

Ama köpeksiz çiftlik olmaz. Hoş, bunun da kolayı var. Dolaşırım sokakları, toplarım sokağa bırakılan yavru köpekleri. En çelimsizlerini, en garibanlarını kaptığım gibi götürürüm çiftliğime. Ben ne yersem onlar da onu yer. Hem beni, hem çiftliğimizi, hem de kendilerini korurlar (belediye zabıtalarından)...

Kedi desen tonla! Ama yavru olmalı. Kavga gürültü sevmem ben. Kedi ve köpeklerim iyi geçinmeli, kardeş kardeş.
Ve hatta, emekliliği gelmiş bir eşek bile katılabilir bize(Hiç çalışmamak şartıyla, anırsın yeter).

Ablalarım gelir ziyaretime(üç tane ablam vardır benim)...Yeğenler koca kazık oldu, onlar da gelir. Pizzalar yaparım onlara bahçenin kenarına yaptığım(kendi ellerimle) taş fırında. Can eriklerini toplarız beraber, tuza banıp yemek için. Gözümün içine bakarlar, "Dayımız hangimizi seviyor en çok?" diye... En küçüklerini sevdiğimi bildikleri halde.

Kim bilir, belki Blog yazarı arkadaşlarım da şereflendirir çiftliğimi... Üç nokta gelir, en son yazdığı şiirlerini okur bana. Sevim Hanım enişteyi kaptığı gibi soluğu bende alır, kaynatırız biraz. Tuğba gelir, Ali gelir, Köpeği Romeo ile Kerem gelir, Nilgün Hanım gelir, sevgili doktorum gelir, Pirmete gelir, saydırmayın işte, herkes gelir!

Ve gün akşam olur. Misafir misafirdir işte...Çekip giderler ansızın ve bizi bizle başbaşa bırakırlar. Böyle zamanlarda Körfez'e sadece akşam değil, hüzün de çöker. Gül ibikli horozum anlar beni...Yakınlarda bir yere tüner, tavuklarına aldırmadan. Kuçukuçularımdan biri ayaklarımın dibine uzanır. Kedilerimden biri kucağıma sıçrayarak sırnaşır, ister ki ıslak burnundan öpeyim.

Uzaktan, çok uzaklardan İzmir'in ışıkları gözükür. İşte böyle zamanlarda bir şişe şarabı hak ederim. Dostlarımın, sevenlerimin şerefine kaldırırım kadehimi. Ağır aksak da olsa, şu şarkıyı mırıldanırım:

Dönülmez akşamın ufkundayız, vakit çok geç.
Bu son fasıldır ey ömrüm, nasıl geçersen geç.

 
Toplam blog
: 312
: 1658
Kayıt tarihi
: 10.02.07
 
 

Önceleri konuşurdu insanlar, "yazmak", sonraların işi... Duygu ve düşüncelerimizin yanı sıra gözl..