Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Mayıs '10

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Hayat, balık tutmak değildir sahilde

Balık tutun, yazın serin sulara bırakın bedeninizi, kışın kayın tepeden aşağı karlar üzerinde.

Sunroofunu açın otomobilinizin, dalgalansın saçlarınız rüzgârda. Güvertesinde geminin, içkinizi yudumlayın hakkınızdır.

Ve, fakat tek koşul var bunlar için. İnsana, insanlığa bir şeyler katın adam gibi. Hem de bunu parasal kaygılarla değil, gelecek nesillerden dünyayı yalnız bir kullanımlık emanet aldığınızı düşünerek, hissederek yapın.

Ve öldüğünüzde” bu dünyaya yemek için, tüketmek için hoyratça, pervasızca harcamak için geldi, sadece aldı, bir şey vermedi dünyaya” denilmesin.

Mutfakla tuvalet arasında bir boru durumunda olmayın. Otomobil tamircisiyseniz en ekonomik, en doğru çözümler üretin.

Hekimseniz nasıl sağaltır, mutlu gönderirim bu hastayı diye düşünün. İşçiyseniz mesai bitimini beklemeyin, nasıl daha çok ve iyi üretirim diye hesap yapın. Öğretim elemanıysanız daha doğru, daha çağdaş bilgiyi sunun öğrencilerinize. Bunun için gerekiyorsa inisiyatif kullanın.

Temizlik görevlisiyseniz gerçekten yere değsin faraşınızın ucu. Süpürgeniz faraşa tam taşısın çöpleri.

* * *

Harward mezunu iş adamı, yoğun iş temposundan sıkılmış, haftasonu balık tutmaya gitmiş. Yanında balık tutan adamın her olta atışında balık tuttuğunu görünce :

-Ooo siz bu işte çok iyisiniz!

-Öyleyimdir

Balıkçı bir pişirimlik balık tuttuktan sonra bu yeter diyerek gitmeye yeltenir.

-Dur nereye?

Yeter bu kadar.

-Dostum siz tekneyle balık tutmalısınız

-Eee sonra?

-Sonra yanınıza birkaç adam daha alıp beş on tekneyle balık tutmalısınız.

-Eee sonra?

-Filolar kurmalı büyük bir şirkete dönüşmelisiniz.

-Eee sonra?

Şirketinizi borsaya kote edip daha çok paralar kazanmalısınız.

-Eee sonra?

-Emekli olup bir deniz kenarında zevkine balık tutmalısınız.

Bu diyalogdan sonra balıkçı “ben zaten şimdi de özgürce balık tutuyorum “ der.

Şimdi balıkçının mı iş adamının mı felsefesi doğru? Şüphesiz iş adamının ki.

Eğer insanlığa üretim yapmak gibi bir gayeniz yoksa hayatınızı kendiniz için balık tutarak geçirirsiniz. Ama iş adamı diyor ki önce insana dair güzel faydalı işler yapın sonra balık tutun. İnsana özgü bir haslettir üretim.

* * *

Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.

Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.

Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından.



Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
yani, beyaz masadan,
bir daha kalkmamak ihtimali de var.
Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini
biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına,
hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,
yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz
en son ajans haberlerini.

Diyelim ki, dövüşülmeye değer bir şeyler için,
diyelim ki, cephedeyiz.
Daha orda ilk hücumda, daha o gün
yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.
Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,
fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz
belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.

Diyelim ki hapisteyiz,
yaşımız da elliye yakın,
daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.
Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız,
insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgârıyla
yani, duvarın ardındaki dışarıyla.

Yani, nasıl ve nerede olursak olalım
hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak


Bu dünya soğuyacak,
yıldızların arasında bir yıldız,
hem de en ufacıklarından,
mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,
yani bu koskocaman dünyamız.

Bu dünya soğuyacak günün birinde,
hatta bir buz yığını
yahut ölü bir bulut gibi de değil,
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.

Şimdiden çekilecek acısı bunun,
duyulacak mahzunluğu şimdiden.
Böylesine sevilecek bu dünya
'Yaşadım' diyebilmen için...


İBRAHİM EROL

 
Toplam blog
: 135
: 694
Kayıt tarihi
: 31.08.09
 
 

Gazi Üniversitesi fizik lisans eğitiminin ardından, Marmara Üniversitesi'nde master, İTÜ'de dokto..