Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Ekim '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Hayat akıp giderken...

Hayat akıp giderken...
 

Hayat akıp gidiyor bir şey anlamadan. Sadece ben değil etrafımdakilerden duyduğum bu. Günlerden hangi gündeyiz, hatta ayların bile önemi kalmadı gibi. Eylül-Ekim farketmiyor. Ama hava biraz daha soğursa kışa girdik diyebileceğiz sadece.

Gittiğim ortamlarda insanların hırsını gördükçe , nedir bu böyle diyor insan? Gün geçmiyor ki ölüm haberleri de almayalım. Eninde sonunda herkes gidecek buralardan, tek dert arkada kalan aile bireyinın diğerlerinden üstün ve güçlü olarak dimdik ayakta kalabilmesi belki de.

Ben de kendimi biraz bu akıma mı kaptırdım bilmiyorum. Pilatese başlayayım dedim, daha sıkı olabilmek, (ne de olsa Madonna bile 50 yaşına rağmen yapıyordu) vücüdümdaki tutulmaları azaltmak, biraz kas yapabilmek amacıyla. Benim yaşıtım gibi görünen evli, çocuklu insanların 3-4 yıldır pilates yaptıklarını, hatta birinin kızı için özel ders aldırdığını öğrendim. Herhalde obez olmaya doğru ilerleyen bir kız çocuğu olmalıydı. Annesi bel bölgesinde yağları olduğunu, vücudunun elastikiyet kazanması için pilates yaptırdığını söyledi. Annesinin , makyajlı bi şekilde spor salonuna gelmesi de ilgimi çekti. O kadar kan ter içinde kalıyoruz ki görünce şaşırdım. Sohbet sırasında, öğlen işe yetişeceğini, üstelik toplantısının olduğunu söyleyince anladım durumu. Ama insanların içindeki bitmek tükenmek bilmeyen o hırs var ya, neler yaptırır insana...

Hep şimdiki zamandaki nesilin sahip olduğu imkanlarla, kendi yaşadığım zaman olan 80'leri karşılaştırıyor insan ister istemez. Bizim zamanımızda böyle miydi ya? Yüzücü olmak çok istemiştim, bir klüpte. Ama o zaman İzmir'in ilçesinde yaşıyorduk. Fakat İzmir'e sürekli gidip geliyorduk. İlçede böyle bir imkan yoktu. Erken yaşta yüzmeyi öğrendim, ne de olsa Ege çocuğu idik. O denize karşı olan sevgi bir başkaydı. Denizde acaip bir cesaret geliyordu yüzmeye karşı ve daha değişik teknikleri denemeye. Daha sonraları TV'de yüzme yarışlarını izler olmuştum. Onlar gibi yüzeceğim diyordum. Benim bu yüzmeye karşı olan isteğimi ailem biliyordu. Daha sonraları İzmir'de oturmaya başladıktan sonra da, kardeşimi teşvik etmek amacıyla yüzme klübüne yazdırdık. Kardeşime de ben öğretmiştim yüzmeyi. Aynı deniz sevgisi onda da vardı fakat yapamadı. Eline gelen fırsatı değerlendiremedi. Ağır bir program olduğunu, bunu yürütemeyeceğini söyledi. Kızmıştım o zaman ona. Ne güzel gurur duyacaktım onunla, belki yarışlarda...

Yeni tanıştığım bir arkadaşım , yüzme konusunu geçtiğinde cesaretimi ortaya koyduğumda inanmamıştı bana. Belki "kadınlar iyi araba süremez" önyargısı gibi, "kadınlar iyi yüzemez." Hele ki bu Ege insanına söylenmesi gereken bir söz. Bunu kanıtlamak için mi dir yoksa tesadüf müdür bilmiyorum, arkadaşım beni şelaleye götürmüştü. Hiç yüzmemiştim şelalede. Ama olsun denemekten ne çıkar? Yaz sıcağında bile buz gibi su. Sanki buzlarla soğutulmuş. Attım kendimi. Hiçbir şey görünmüyor, aşağıya bakınca. Orada yüzmek o kadar rahatlattırdı ki beni, anlatamam.

Zaman geçtikçe derler ya hep, gençliğinizin kıymetini bilin. 30'undan önce önemsemiyor insan bu lafları.Önemli olan gençlikteki kadar olmasa da ilerki yaşlarda yaşamı rahatça sürdürebilmek. O seviyeye erişebilmek..

 
Toplam blog
: 7
: 421
Kayıt tarihi
: 12.03.07
 
 

İzmir'liyim,  okumayı ve yazmayı, konuşmaktan daha çok sevdiğimden midir nedir daha iyi ifade ett..