Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Mart '13

 
Kategori
Deneme
 

Hayat çarpması

Hayat çarpması
 

küpe çiçekleri


Sabah gün aydınlanırken uyansam sabahın köründe, cıvıl cıvıl kuş sesleriyle.

Pencereyi açsam günün ilk ışıkları dolsa odaya, bir ormana açılsa ya da dümdüz çarşaf gibi bir denize. İçime çeksem çeksem çeksem temiz havayı.

Yürüsem yürüsem ağaçların arasında, çiçekler açmış olsa gelinciklerin, papatyaların arasından geçsem. Bahçeli bir evin kenarından geçerken, çitlerine hanımelleri dolanmış olsa burnuma burnuma buram buram koksa. “Birgün bahçeli evim olursa çitlerine hanım eli dolamazsam ne olayım” diye geçirsem içimden.

Yükseklere tırmansam, toprağa otlara karışsam. En tepede tek başına bir ağacın gölgesine ya da uçuruma doğru uzanan bir dalına tırmanıp otursam. Bir çınar ağacı olsa mesela. Zeytin ağacını özlesem o sırada, şimdi karşımda olsa da baksam baksaaam ona diye iç geçirsem. Ağzımda zeytinyağlı enginar tadı.

Bir peygamber devesi böceği paçamdan yukarı doğru tırmansa bir uzaylı görünümü edasıyla. Himmet abi diye isim taksam ona, mesela.

Gözlerimi kapatsam, gerçekleri herkesin yalan dünya dediği ki aslında tam da sahicimi sahici katıksız gerçek olduğu dünyanın düzenini, hayatın adaletsiz ve dengesizliğini düşünmesem. Hayaller kurmasam. Beklediklerimi beklemesem. Ümit etmesem. İsteklerime sus desem. Basit olsa herşey. 2+2=4 evet evet 4 kadar net ve çetrefilsiz olsa herşey.

Ağaca karışsam, hafif hafif esen rüzgarda şarkılar söyleyen yaprakları olsam. Mesela.

Yönümü kuşlarla karıncalar gösterse. Onlar nereye işaret ederse oraya gitseeeem gitsem gitsem. Karınca "ağustos böceğine kanma sakın" dese. "Tamam bakarız" desem.

Bir guguk kuşu gizemli, hafif korkutucu bir masal anlatsa guguuuuk guguuuuuuuk diye diye. “hadi canım sende, atma Recai” desem ona, mesela.

Sonsuza doğru açılan gepgeniş ovalara baksam ama taaa uzaklarda alçaklı yüksekli dağlarla tepelerle sonlansa. Sanki doğaya karışık düzende bitişik bitişik halı serilmiş gibi renk renk yeşilin ve kahverenginin her tonu koynuma dolsa. İçime çeksem çeksem çeksem.

Bir tavuskuşu en güzel tüyünü iliştirse kulağımın arkasına, öylesine takılmış gibi. Ama sakın ötmese.

Vakitsiz bir uğur böceği gelip konsa koluma. İllaki. “İstemiyorum artık ne uğur ne umut, ama ne güzel siyah siyah noktaların var senin kırmızı kanatlarının üstünde” desem deli deli, uğur böceği.

Bir ağaç kakan yeşilli mavili tüyleriyle kavak ağacına bir not düşse tam da ben oradan geçerken.

Bir dere kenarı, bir göl kenarı, bir deniz kenarına otursam. Baksam suyun pırıltısına, kulağım şıpır şıpır dalga sesi olsa. Bir taş sektireyim desem bir kereden fazla sıçramasa. “Tamam” deyip otursam öyle. O sırada kırmızı bir balık kafayı uzatıp “atmasaydın be abla” dese. “pardon” desem, hafif mahçup, hafif “noluyo ya” şaşkınlığıyla.

Yürüsem yürüsem dağ tepe, bacaklarımda derman kalmasa, oksijen başıma vursa, sersem olup her şeyi unutsam. Adımı biri soracak olsa Yaşar desem mesela.

(Yaşar ne yaşar ne yaşamaz a hüsnüyusuf çiçekleriyle gönderme yapsam bu arada)

Gökyüzü içime dolsa, büyüse büyüse hiçbir şeye yer bırakmasa.

Uzansam toprağa, soğuk soğuk içime işlese.

Saçlarımdan begonviller dökülse. Kulaklarım küpe çiçekleri.

Hep bunlar olurken olurken sen olsan yanımda, sevdiceğim diyeyim çiçeğim der gibi sana, tıpkı senin bana dediğin gibi. Karışsak doğaya, suya, toprağa her yer yeşil olsa her yer sarı, sıcak sarı, her yer kahverengi, mor kırmızı.

http://www.youtube.com/watch?v=WTGF1DmZQW8

 

 
Toplam blog
: 78
: 874
Kayıt tarihi
: 03.10.08
 
 

Yaş olarak 35 dolaylarında, bir arkeoloğum. Çoğu zaman eksileri artılarından fazla da olsa mesleğ..