Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Temmuz '10

 
Kategori
Güncel
 

HAYAT ÖĞRENİLMEZ YAŞANIR

HAYAT ÖĞRENİLMEZ YAŞANIR
 

İnsanların, hele de gençlerin hayatlarının yarısı okumayla ilgilidir. Büyükler açar ağzını “oku da adam ol” derler. Okumadığı için babası eşek olmuştur çünkü. Allah Allah! Bu okumak ne menem şeymiş ki böyle ilgi görüyor? Okuduğun zaman müdür oluyorsun. En kötüsünden memur. Garantili rahat bir iş ve özellikle de iki milyar maaş. Anne babalar çocuklarının bu nedenle okumasını istiyorlar. Kültürlü bilgili olmakmış onların umurunda değil. Çocukları okuduğu zaman işini mesleğini buluyor ya ona bak.

Şöyle dönüp geriye, tarihe bakıyorum. Ömrünü okuyarak geçirmiş kişiler filozof olmuşlar. Filozof ne demek? Bilgi taşıyan eşek. Böyle Buyurdu Zerdüşt. Görüyoruz ne buyurduğunu. Torunları atom bombası yapmaya çalışıyor. O çağlarda dervişlik modaymış. İki sakal bir hırka Ali Baba koyun kırka. Yüz yirmi dört bin peygamber, nebiler, veliler, ulular, ulemalar... Dervişler, ermişler hakka selam vermişler. Akıl sır alacak gibi değil. Bu kadar mübareğin olduğu yerde nasılsa kan gövdeyi götürüyormuş.

Okumakla hayatta istediğimiz şeylere ulaşabileceğimiz düşünülür. Gerçekten de beş kuruş etmeyen kitap fareleri büyük büyük mevkiler ve paralar kazanmışlardır. Türkiye’de okuyanla okumayan arasındaki fark hiçbir haklı gerekçeye dayanmayan aşağılık bir düzen rezaletidir. Okuyan beyefendi, okumayan hamal olur. Tamam olsun. Hamal beş lira alır, beyefendi on lira. Okuyan saraylarda yaşar, okumayan ahırlarda. Okuyan zengin olur, okumayan fakir. Hele de okumuş diye güzel kızları çirkin oğlanlara veriyorlar ya sinir oluyorum.

Daha yedisine değmeden tutuştururlar eline kitabı. Yetmişinde bile bırakmamanı öğütlerler. Kitap bu kadar önemli olsaydı yaratan koynumuza bir iki cilt koyardı herhalde. Kırlarda çiçekleri incelemek de okumaktır. Kutsal kitabımızda belki bu kastedildi. Hayatı bilmeyen kitap manyaklarının insanlığı soktukları bu yanlış yol bugün çıkmaza ve tükenişe girmiştir. Okuyarak hiçbir şey üretemezsiniz. Kütüphaneden çıkıp tarlaya giden adam görmedim.

Bu arada bilim öğrenmenin tek yolunun okumak olduğu külliyen yalandır. Bilimi her şekilde öğrenebilirsiniz. Hatta okuyarak bilimden uzaklaşmanız bile söz konusudur. Sadece okuyarak tanımaya çalıştığınız örneğin deveyle zürafayı birbirine karıştırmanız mümkündür.

Bugünkü manzaraya bakınca yakın bir gelecekte ülkemizin “okumuş zavallı aç insanlar” la dolacağını düşünüyorum. Ama düzenin sahipleri bugün olduğu gibi sömürüyü devam ettirmek için o günde bir yolunu bulup örneğin insanlarımıza okuyanların cennete gideceklerini söyler ve bizim saftrik insanlarımız da hemen inanırlar.

Bir iş, meslek ve sanat elde etmek(%10 bilgi, %90 uygulama şartıyla) için okunur. Okumak hoşunuza gidiyorsa zevk almak amacıyla da okursunuz. Ama hayatı öğrenmek için okumak akılsızlıktır. Adam olmak için okuyorum diyen biri ise tek kelimeyle Bakırköylüktür. Adam olmak için okunmaz. Daha doğrusu okuyarak adam olunmaz. Hayatın doğrularını öğrenmek için okumanız gerekmez. Bunlar hayatın içinde vardır zaten. Üç fakülte bitirmiş biri dahi burnunu karıştırır.

Bizim itirazımız okumanın ayrıcalıklı bir değer yargısı haline getirilip özellikle genç nesil için yaşamın ve geleceğin ancak okuyarak sağlanacağı şeklinde tamamen yanlış bir düşüncenin insanlarımıza verilmeye çalışılmasıdır. Belli bir yaşın altındaki insanlara hep “Öğrenci misin? Hangi okulu bitirdin?” diye sorulur. Genç “Okumadım ama kaynakçılığı öğrendim” dese burun kıvrılır. Adam bile kızını bir kaynakçı yerine üniversite mezunu okumuş işsiz birine verir.

Üniversite mezunu olmak güya kişiye artı bir değer katıyor. Ben de üniversite okudum ama 15 yıl boyunca aldığım eğitim bana hayatla ilgili hiçbir şey öğretmedi. Öğrendiğim şeylerin%95’ini umuttum. Aklımda kalan şeyler Deli İbrahim, Kartaca Martaca, pi sayısı filan. Okumayıp patates yetiştirseydim kesinlikle daha zengindim. Üstelik ürettiğim için vatana millete de faydam olurdu. Şimdi ise tahsilim nedeniyle verilen işte ( Bu arada tahsili nedeniyle insanların bazı iş ve görevleri hak ettiklerini düşünmek mantıksızdır. Uygulamada yapamıyorlarsa tahsilinden, KPS puanından bana ne ) aldığım ücreti hak etmediğimi ve maaşımın bir kısmını geri iade etmeyi düşünüyorum.

Halkımın beni anlamasını istiyorum. Yazdığım bu konu çok çok önemli. Türkiye’de eğitim sadece kitapla yapılıyor.15 yılını (Bugün dershaneleri ve sınavları da katarsak bu süre 24 yıla çıkıyor) eğitime harcayan birinin bu kadar yıl uğraşmanın, para pul harcamanın karşılığı olarak elde ettiği bir şeyler, belli bazı kazanımları olmalı. Çocuğunuz bir iş, bir meslek ya da sanat sahibi olabilmeli. Evde kırılan ampulü bile değiştiremiyorsa Milli Eğitim Bakanlığı’nın kapısına mühür vurmanız gerekmez mi?

Ben inatla ve ısrarla Türkiye’de üretimi işçilerin, köylülerin yaptığını, aracıların ve okumuş kesimin bedava onların alın terine konduklarını düşünüyorum. Emekçileri arıya, ürünlerini bala ve aracı ve okumuşları da bu bala konan sineklere benzetiyorum. Buna dayanarak ülke faal işgücü sayısını (21 yaş üzeri sağlıklı herkes) 3’e bölüyorum. Hiçbir şey yapmadan sırtımızda yaşayan asalaklar. Gerçekten üretime katılan elleri nasırlılar(memurlar çalışıyor olsalar bile bu guruba dâhil olamazlar. En azından büyük bir kısmı) ve hem yaptıkları iş gereksiz, hem üretime hiç katkıları olmayan kuru diplomaları karşılığında ballı kazanç alan aracılar ve okumuşlar.

“Aklımı kullanıyorum” kabul edilemez bir sözdür. Bu söz doğrultusunda para kazanan hırsızdır. Ahmet’ten laf cambazlığıyla kandırıp 3’e aldığın patatesi piyasayı kolladın, fırsatını buldun 10’a sattın. Sana göre bu, aklını kullanmak oluyor. Fırsatları değerlendirmek oluyor. Böyle saçma bir kazanç olamaz. Yeniçağda alnın terlemeden bir kuruş alamazsın!

TV’de bir adam “Evimde 300.000 kitap var” dedi. Alıp satıyorsan ya da hayrına fakir fukaraya bedava okutuyorsan eyvallah. Değilse senden biraz korkup uzak durmama kızmayacaksın. Böyle insanlar çok. Sanki doğdukları gün okumaya başlamışlar. Öldüklerinde de onları kitaplarıyla gömeceğiz inşallah. İşin tuhafı yaptıkları bu saçma hareket nedeniyle bir de saygı bekliyorlar bizden. Ömürlerinde bir kuşu sevip okşamamışlar. Bir köpeğe hoşt dememişler. Çamur yollarda yürümemişler. Bir sevgilinin göğsünde ağlamamışlar. Hâşâ Tanrı olsanız ne yazar. Bunların varlığı aslında sorun değil. Yalnız gençliği olumsuz etkiliyor, adeta zehirliyorlar. Daha kötüsü devleti yönetenler eğitim sistemlerini bunları baz alarak hazırlıyor. Sonra da doğal olarak Boğaziçi mezunu gencim lokantada yediği böreğin içindeki ıspanağa ”Bu ne bitkisi?” diyor.

Aslında Kerim Korkut’u haklı çıkaran bir sürü gösterge var ülkede.70 milyon nüfuslu, 10 milyon okumuşu olan ülkede günde sadece 400.000 adet satan 50 yıllık en tanınmış gazete. Kitap ve dergilerin binleri bulmayan basım sayıları. % 4’ lerdeki kitap okuma oranı. Bütün bunlar için halkımızın yeterince eğitimli ve okumaya karşı duyarlı olmaması gerekçe gösteriliyor. Oysa belki halk yıllardır yukarıdaki birilerine mesaj vermeye çalışıyor. Japonya’da yılda bilmem kaç milyar kitap basılıyormuş. Zengin olsa neye yarar. İnsani özellikleri gelişmemiş bir toplum. Okuyarak ola ola robot olmuşlar işte. Vatanı için bile olsa harakiri yapan biri pek sağlıklı sayılmaz.

İnsanlarımızı kütüphanelerden, dershanelerden çıkarıp hayatın içine sokmalıyız. Kütüphaneleri hiç sevmem. Müthiş sıkıcıdır. Aklı olan öyle bir yerde kitap falan okumaz. Al eline Robinson Crusoe’yi, otur Çamlıca tepesine. Bir de sessizlik. Sanki mabet. Bir iki tane de ölü çağırsaydık bari. Kitap fareleri girdikleri deliklerinde verdikleri mesajlarla gençliği karanlık sanal dünyalara yöneltiyorlar. Kitap kurtları yer inşallah onları!

 
Toplam blog
: 6332
: 653
Kayıt tarihi
: 21.09.08
 
 

Sadece sayfalarda kalan yazılar şaheser olsalar bile önemsiz ve anlamsızdır. İnsanlara ulaşan ve ..