Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Temmuz '08

 
Kategori
İlişkiler
 

Hayat renkli bir şeyse pembe değil zaten, daha çok kırmızı.

Hayat renkli bir şeyse pembe değil zaten, daha çok kırmızı.
 

Gelgitler, karaya vurmalar, tedavi süreci, yaşanmışlığın bıraktığı tortular ille de küçük şeyler...

Ne olduysa zemberekten boşanmış gibi e-mailler almaya başladım...

Sağda solda köşe yazıları yazıyorum ya, son dönemde Polyanna olmakla suçlanıyor, eleştiriliyorum.

Hayat benim anlattığım kadar pembe değilmiş!

Hayat renkli bir şeyse pembe değil zaten, daha çok kırmızı...(!)

Ülkede yer yerinden oynarken, gündemde onca konu varken, sardalye’den hikâyeler üretmek de neyin nesiymiş!

Sonra amacım neymiş.

Ne yapmaya çalışıyormuşum.

***

Önemsenmek, tepki almak, gelen e-mailleri cevaplamak önceleri hoşuma gidiyordu işin açığı...

Eleştirilmeyi de severim, gocunmam, gurur yapmam, kırılmam, küsmem.

Karşı tarafın anlattıklarında zerre kadar doğruluk payı varsa gıkımı çıkartmam.

Polemiğe girmeyi sevmem, çekilmeye çalışırsam görmezden gelirim...(!)

Yaptığım iş gereği her gün onlarca insanla yüz yüze konuşma fırsatım oluyor.

Ne konuşuyoruz dersiniz?

Ülkenin içinde bulunduğu durum, AKP’nin kapatılıp kapatılmayacağı, ağustos ayında deprem etkisi yaratabilecek ekonomik kriz beklentisi, faiz oranları, işlerin para kazandırmadığı durumlarda tezgâhı korumanın başarı sayıldığı, akaryakıt zamları, Ergenekon, tasarruf tedbirleri...

Bu günlerde siz neler konuşuyorsunuz bilmiyorum ama konu başlıkları yabancı gelmedi değil mi?

Geçim sıkıntısı çeken, kredi kartları ile cebelleşen, babadan kalma iş yerlerine kilit vurmak zorunda kalan, iş bulamayan, hobisi olmayan, “parasız olmaz” deyip, sürekli köşe dönmeye çalışan, arayış içinde olan insanlara; evde yaptıkları salatadan, mısır ununda kızartılmış lacivert sırtlı istavritten, bir tatil yöresinde ucuza yenmiş sardalyeden, küçük balık yakalamanın da inanılmaz bir şey olduğundan bahis etmenin

Sevdikleri insanlarla beraber geçirdikleri her dakikanın, dünyanın tüm hazinelerinden daha değerli olduğunu anlatmanın, hadi beceremiyorum diyeyim, anlatmaya çalışmanın neresi kötü?

İnsan keyif aldığı kadar insan!

İnsan ağzının tadı olduğunda insan!

***

On dört saatlik bir yürüyüşün ardından, hedeflediğimiz tepeye geldik.

Karla karışık yağan yağmur yüzümü acıtıyor, kuru yerim yok, bir taşın üzerinde oturmuşum, önümüzde uzanan ovaya bakıyorum...

Parmaklarım şişmiş, yorgunum, ağlamaklı bir halim var..

Taşın üzerinde sabah oluyor, ayaklarım uyuşmuş, havanın aydınlanması ile berber ceplerimde sigara paketini arıyorum, buluyor, ıslak paketi buruşturup atıyorum...

Arkadaşlardan biri geliyor yanıma

Ali şimdi nerde olmak isterdin?” diyor...

Sanki nerde olmak istediğimi söylediğim anda orada olacakmışım gibi uzun uzun düşünüyor, hakkımı boşa harcamak istemiyorum...

Sıcak bir kahvede ayaklarımı uzatıp çay ve sigara içmek isterdim” diyorum.

***

Yine yağmur, yine yürüyüş...

Çamurlara bata çıka tek sıra gidiyoruz...

İki gündür sigaram yok, gün ışımak üzere, titriyor, bir taraftan da daha fazla sigara almadığım için kendime küfür ediyorum.

Önümdeki adam çıkartıp bir sigara yakıyor, rüzgar dumanı suratıma patlatıyor...

Biraz sonra sigara izmaritini parmağının ucuyla yere doğru fırlattığını görüyorum, izmarit çamura ağır çekim iniyor, hiç tereddüt etmiyorum, izmariti yerden alıp ciğerlerimi dumanla dolduruyorum...

***

Sigara’dan, örnek olmaz diyelim de, tütün düşmanlarının gönlünü alalım.

Kıssadan hisse; insanın en akıllısı bile ne zaman neye ihtiyaç duyacağını, bilemez, komşunun tavuğu komşuya kaz görünür ama eldeki serçe damdaki hindiden iyidir!



 
Toplam blog
: 1280
: 1114
Kayıt tarihi
: 09.08.06
 
 

Deniz tutkunu.Amatör kıyı balıkçısı. Aynı Şarkı ve Ilık Havada Hoşça Kal adlı kitapların yazarı ..