- Kategori
- Güncel
Hayat seni güldürmüyorsa, espriyi anlamadın demektir. (Anton Çehov)
La vita bella...
“Adamcağız 'kavas' da dememiş 'kav..t' da; adamcağız ‘maslahatgüzar’ demiş tüm masumiyetiyle ve çocuksu saflığıyla yaa, biz onu yanlış anlamışız yaaa…” diye yazmış Facebooktaki bir yorumda bir can dostum. Çok güldüm çok. Üstüne de “Bu tatlı, iyi niyetli, beyefendilik abidesi(!), topluma örnek valiyi yedirtmeyiz!” açıklamaları gelince; “Allah’ım n’olur sen bunları bildiğin gibi yap, ama o ‘bildiğin yöntem’ biraz ders verici olsun, yola/imana/vicdana getirici şekilde olsun!..” diye dua ettim. Hem nedir arkadaş “Onu yedirtmem, bunu yedirtmem” saplantısı?!.. Hata yapanı hayat yer zaten, sen yedirtmesen ne olur?.. Ama o hadis de boşuna var değil demek ki;“Toplumlar layık oldukları şekilde yönetilirler” diye…
Sonbahar da uzadıkça uzadı… İnsanoğlunun saçmalıkları yetmezmiş gibi bazen doğa da şaşırıyor dengesini sanki…
Çok merak ediyorum, acaba siyasetin içinde olanlar dışarıdan bakıldığında ne kadar komik, saçma, yalan, dolan göründüklerini biliyorlar mı? Yoksa garip bir büyünün etkisi altında kendilerini bambaşka; devasa, fildişi kulelerde, her dediği haklı ve doğru olan bilgeler(!) filan olarak mı görüyorlar? Allah’ım ne kadar da zavallı ve komikler oysa... Tiyatro oyunlarından farksız riyakârlıkları da, zaafları da, hırsları da, hırsızlıkları da, yalanları da… Tam bir mizansen… Acaba mutlular mı bu zavallı insancıklar? Birilerinin bunlara; hayatta siyaset denen saçmalıktan başka şeylerin de olduğunu(aşk, sanat, bilim, sevgi, saygı, onur, şeref, ölüm vs); hayatın anlamının ‘çatlayasıya hırs yapmak olmadığını’; hayatın tek sefer yaşanan bir hediye olduğunu; her tür yalan dolanın- bırakın bir yerlerde hesabının sorulmasını filan- insanın ruhuyla birlikte tüm yaşamı, tüm dünyayı da kirlettiğini… anlatması lazım.
Sokakda müzik dinlemenin keyfine varsa mesela o zavallı valicik biraz. Bütün insani kirlerden, zaaflardan, kibirlerden, klişelerden sıyrılıp; birazcık nefsini terbiye etmek için -ki yöneticiysen eğiteceksin/terbiye edeceksin o nefsini; sana hakaret de ederler, iltifat da- mesela biraz tasavvuf okusa, felsefe okusa, psikolojide master yapsa mesela yav… Bir ilkbahar gecesinde sabaha kadar oturup yüksek bir tepede, yıldızların altında dostlarıyla battaniyelere sarmaş dolaş sohbet ederek sabahlasa; kayada yetişen meşe ağaçlarının muhteşemliğine taksa mesela kafayı bir süre, hayatı düşünse ince ince; sonra bir kadına deli gibi âşık olsa; her sabah uyandığında nasıl ama nasıl oluyor da –yaşadığından bile önce- ilk o geliyor aklına diye düşünse aylarca yıllarca… İnsan olmanın manevi yanına bakabilse yani, onu tadabilse… Ah hayatı ıskalayan zavallı insanlar… Ah hayatı anlamayan zavallılar…
Oysa biraz rahat olmak lazım. Ne diyor Anton Çehov; “Hayat seni güldürmüyorsa; espriyi anlamadın demektir!”... Ama nerdeee?!... Adam önce Anton Çehov okuyacak ki; ne dediğini de bilsin… Hatta bir elinde kahvesi, Anton Çehov okurken; bir yandan güzel sesli Zaz’ı dinleyecek, işte o an anlayacak yaşamanın ne demek olduğunu içine dolan o derin, sıcak huzurla birlikte… Tüm bedeni huzurla gevşemiş ve kendini yaşam denen sırrın kollarına bırakmışken “İşte burada, tam da burada keyifle gözlerimi kapayabilirim sonsuzluğa bile…” diyecek, bir de; “Kalbimin üstünde bir el, onun eli olmalı tabii… “ diye geçirecek içinden… Ama nerde, hele de bu ülkede; nerde?!...
(Zaz- Je veux)
http://www.youtube.com/watch?v=yy3EpWYfG1s
http://www.youtube.com/watch?v=XgroSdSqQME
ZAZ - Je Veux (İstiyorum)
Donnez moi une suite au Ritz, je n’en veux pas.
(Bana Ritz’de bir süit verin, istemem.)
Des bijoux de chez Chanel, je n’en veux pas.
(Chanel’den mücevherler, istemem.)
Donnez moi une limousine, j’en ferais quoi? Pa-pa-la-papa-pa-la.
(Bana bir limuzin verin, neye yarar? Pa-pa-la-papa-pa-la.)
Offrez moi du personnel, j’en ferais quoi?
(Emrime personel, ama ne yapacağım?)
Un manoir a Neufchatel: Ce n’est pas pour moi.
(Nöşatel’de bir villa: Bana göre değil.)
Offrez moi la Tour Eiffel, j’en ferais quoi? Pa-pa-la-papa-pa-la.
(Bana Eyfel Kulesini verseniz ne yapacağım? Pa-pa-la-papa-pa-la.)
Je veux d’l'amour, d’la joie, de la bonne humeur,
(Aşk, neşe ve anlayış istiyorum)
Ce n’est pas votre argent qui f’ra mon bonheur,
(Sizin paranız değil ki bana mutluluk verecek)
Moi j’veux crever la main sur le coeur. Pa-pa-la-papa-pa-la.
(Ölürken kalbimin üzerinde bir el olsun istiyorum. Pa-pa-la-papa-pa-la.)
Allons ensemble, découvrir ma liberté,
(Şimdi gidip benim şu özgürlüğümü tadalım/keşfedelim,)
Oubliez donc tous vos clichés, bienvenue dans ma réalité.
(Klişeleri unutun, benim gerçeğime hoşgeldiniz.)
J’en ai marre de vos bonnes manières, c’est trop pour moi!
(Bıktım sizin adab-ı muaşeretinizden, bu bana çok fazla!)
Moi je mange avec les mains et j’suis comme ça!
(Ben ellerimle yemek yerim, ben böyleyim!)
J’parle fort et je suis franche, excusez moi!
(Afedersiniz ama bağıra çağıra konuşurum ve doğruyu söylerim!)
Finie l’hypocrisie moi j’me casse de là!
(İki yüzlülükten bıktım, çekerim giderim!)
J’en ai marre des langues de bois!
(Bıktım şu siyaseten doğru yalanlardan!)
Regardez moi, toute manière j’vous en veux pas et j’suis comme ça.
(Bakın bana, size kızmıyorum bile ve ben buyum.)
Je Veux d’l'amour, d’la joie, de la bonne humeur,
(Aşk, neşe ve anlayış istiyorum)
Ce n’est pas votre argent qui f’ra mon bonheur,
(Sizin paranız değil ki bana mutluluk verecek)
Moi j’veux crever la main sur le coeur. Pa-pa-la-papa-pa-la.
(Ölürken kalbimin üzerinde bir el olsun istiyorum. Pa-pa-la-papa-pa-la.)
Allons ensemble, découvrir ma liberté,
(Şimdi gidip benim şu özgürlüğümü tadalım/keşfedelim,)
Oubliez donc tous vos clichés, bienvenue dans ma réalité.
(Klişeleri unutun, benim gerçeğime hoşgeldiniz.)