Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Mayıs '10

 
Kategori
İlişkiler
 

Hayat ve ölüm üzerine...

Hayat ve ölüm üzerine...
 

Huzur içinde uyu...


Son derece lüks bir hastanenin koridoru... Adımları koşan ama geri geri gitmek arzusunda olan birkaç kişiyiz. Sevdiğimiz, saygı duyduğumuz bir insanın vefat haberi ile geldiğimiz bu yerde beynimizden hızla değişik düşünceler geçiyor ama en çok ta üzüntü duyuyoruz. Haksızlık bu diye isyan etmek geliyor biliyorum hepimizin içinden. Ama bize biçtiği rolleri, süreleri bir amaca bağlamış büyük bir güç var buna da inanıyoruz ve sesimiz çıkmıyor bir türlü. Koridorda karşıdan gelen bir gruba yol açmak için sağa doğru sıkışıyor küçük grubumuz, diğerlerini bilmem ama dikkatimi çeken ellerindeki pembeli, süslü şekercikler oluyor. Ve yüzlerindeki neşeli, huzurlu ifade. Biz bir canı uğurlarken, besbelli onlar de yeni bir cana merhaba demişler daha az önce. Bir an üzüntümü unutup gülümsüyorum. Sonra bunu da garipsiyorum. Sanki çok ayıpmış gibi yüzümü solduruyorum tekrar. Düşünüyorum; hayatın ironisini ve bizim bu çizilmiş yolda ilerlerken ne kadar çaresiz ve edilgen olduğumuzu... Daha doğmadan zihnimize kazınmış rollerimizi satır satır, hece hece oynarken bir şeyleri değiştirebilirmişiz gibi kendimize verdiğimiz payeleri. Ve hepsine kocaman, alaycı bir kahkaka atmak geliyor içimden hiç te yeri olmasa da.

"İşte senin rolün bu kadardı, haydi sahneden inme vakti" mi diyor acaba kulağımıza can alıcı melek?

Bugün tüm gardım düşmüş. Ölümün soğuk yüzüyle bir kez daha karşılaşmaktan. Onlarca telefon konuşması ve tekrarlanan replikler bir süre sonra gerçeklikten koparıp almış beni. Beynimin olması gerken yerde silikon gibi yumuşak ve yapışkan bir madde var sanki. Bugünü gerçekten yaşıyor muyum diye arada yokluyorum kendimi.

Bir koridor hayal ediyorum: Camsız, kapısız, upuzun ve bekleşen ruhlar... Sırası gelen hop dünyaya düşüveriyor hayatın tam orta yerine... Hemen paralelindeyse bir başka koridor yine camsız, kapısız ve alabildiğine uzun orada da ruhlar var ama yorgun... Dünyadaki görevini tamamlamış ve hop diye hayattan alınıvermişler... Bu kadar basit.

Bekir Coşkun'un çok sevdiğim yazısı geliyor aklıma, bir kadın gittiğinde pek çok şey öksüz kalır. Ve gerçekten de kalıyor. Çocukları, kızı, son nefesine kadar bekleyip göremediği oğlu, giysileri, takıları, kapı önündeki paspası, sabah düzelttiği perdeler, tarağı, tokası, bir türlü keyfini süremediği arabası... Dostları, arkadaşları...Hepsi gözü yaşlı son vedalarını yapmak için yanındalar. Hepimizin gönlünden geçen daha çok erken itirazına karışan, iç sızlatan bir elveda... Son yolculuğuna güle güle git, gözün arkada kalmasın güzel insan...

 
Toplam blog
: 53
: 471
Kayıt tarihi
: 03.07.09
 
 

Balık burcunun tüm özelliklerini taşıyorum. Duygu dünyasında yaşıyorum. Gerçekler çok ağır geliyo..