Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Eylül '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Hayata dair dikkat önermek...

Hayata dair dikkat önermek...
 

yorumsuz !


Yaşarken gördüklerini – “g ö r d ü n m ü ?”- diyebilmek için, hep bir yol arkadaşı arıyor insan…

Özelinde de genelinde...

İşte ben de ne zaman bir şiir, bir öykü ya da bir masal okusam şöyle erbabından;
hemen gördün mü diyebilecek birilerini ararım paylaşmak adına….

(Bu yazılarımın doğuş sebebini açıklar sanırım.:)

Bir resim görürüm, misal sağ köşedeki resim gibi; okuduğum bir yazıyla eşleştiririm hemen…

Zamanı da yazı ve resme uydurdum mu deymeyin yazının keyfine (aslında keyfime demek daha doğru )…

Diyeceksiniz ki aynı resme baktığımızda ya da aynı yazıyı okuduğumuzda gördüklerimiz aynı olabilir mi ki?....

Elbette ki aynı olmayacaktır gördüklerimiz....

Ama HAYATA DAİR DİKKATİMİZİ YÖNLENDİRMİŞ OLACAĞIZ....

Hem işin sırrı belki de bu aynı şeye bakıp ta farklı farklı şeyler de görebilmektedir???

Yazının başlığı, sevgili Salih Erdağı’ya ait.

Ben yazı yazmıyorum aslında, sadece parçaları birleştiriyorum dediğimde bana bu cümleyle yanıt vermişti;

" siz de HAYATA DAİR DİKKAT ÖNERİYORSUNUZ "....

Resim sevgili Hassan Ali’nin. İzin istediğimde kullanmak için; HEPSİ SİZİNDİR dedi :)

Yazı A.Kadir – Gülen Aktaş’ın çevirisiyle Bertolt Brecht’in

ve

Kenar süsleriyle birlikte hazırlayıp sunan da ben oluyorum…

(Radyoda bir de müzik veriyorum alttan ve de sonra da bir ezgi; daha renkli oluyor tabii.:)

***

Gotama Buda, bağlandığımız hırs çarkını verdi ve şunu öğütledi:
Bırakın bir yana tüm hırslarınızı ve girin Nirvana dediğim hiçliğe
tüm isteklerden arınarak.

Sonra bir gün öğrenciler ona sordu:
Neye benzer bu hiçlik üstat?
Öğütlediğin gibi, bütün hırslarımızı hepimiz bir bir atabiliriz bir yana…
Ama söyle bize, bu içine girdiğimiz hiçlik
tüm yaradılışla bütünleşmek gibi bir şey mi acaba?
Yatarken suyun içinde, bedeniniz ağırlıksız, öğle vakti,
tembel tembel yatarsınız suda, hiçbir şey düşünmeden hani,
ya da uyuklar gibisiniz, düzelttiğinizin pek farkında
olamadan battaniyeyi,
kendinizden geçerken hızla-
hiçlik bu tür mutlu bir şey mi acaba,
tatlı bir hiçlik mi yani,
yoksa duygusuz, soğuk, boş bir hiçlik mi bu hiçliğin senin?

Uzun süre sessiz kaldı Buda,
sonra, umursuz, dedi ki:
Yanıtı yok sorunuzun.

Ama onlar gittikten sonra, akşamüstü,
meyveleri ekmek olan ağacın altında oturuyordu Buda hala,
ve öbürlerine, soru sormayanlara, anlatıyordu şu öyküyü:
Geçenlerde bir ev gördüm. Yanıyordu.
Alevler çatısını yalıyordu evin.
Yanına vardım, baktım içinde hala insanlar var.
Açtım kapıyı, seslendim onlara,
dedim, yanıyor çatı, ve buyurdum,
haydi, çıkın dışarı çabuk.

Ama insanlar hiç oralı değil gibiydiler.

İçlerinden biri, sıcaklık kaşlarını kavurdu kavuracak,
dışarısının nasıl olduğunu sordu bana,
dışarda yağmur yağıyor muydu, yağmuyor muydu,
rüzgar esiyor muydu, esmiyor muydu,
dışarda bir başka ev var mıydı başlarını sokacak,
ve buna benzer
daha bir sürü soru.

Bir şey demeden ayrıldım ordan.
Bu evdeki insanlar, dedim, kendi kendime,
soru sormaktan vazgeçmeden önce yanıp ölmeyi
hak etmişler.

Doğrusu, dostlarım, bir insan, bastığı yerin ne denli kızdığının farkında değilse
ve orada durmaktansa, neresi olursa olsun başka bir yere gitmek zorunluluğunu duymuyorsa
söyleyecek hiçbir sözüm yok o insana.

İşte, Gotama, Buda buraya kadar.

Ama bizler de, artık bundan böyle,
boyun eğme zaatıyla değil de
boyun eğmeme zaatıyla ilgilenen bizler de,
somut öneriler öne sürerek
etten kemikten işkencecileri alaşağı etsinler diye
insanlara ders veren bizler de,
inanıyoruz ki;
yaklaşan bombardıman filoları karşısında parababalarının,
yok şu sorunu nasıl çözeceğimizi,
yok şu konuda ne önerdiğimizi,
ve devrimden sonra,
biriktirdikleri paraların ve bayramlıklarının ne olacağını
durup durup soranlara fazla bir sözümüz yok söyleyecek.

 
Toplam blog
: 206
: 1273
Kayıt tarihi
: 24.09.08
 
 

Don Kişot, Matematikçi, Öğretmen, Öğrenci ..