Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Ekim '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Hayatı Ciddiye Almamayı İsterdim

Hayatı Ciddiye Almamayı İsterdim
 

İşte Ben...


Belki de bir özeleştiri yazısı bu, belki başka bir şey; tam olarak ismini koyamıyorum; çünkü kendime bakışım hiçbir zaman net anlamıyla cümlelere dökülemeyecek. Bu korku belki kendimizi sorgulamanın zorluğu ile ilgili belki de hayatın sürecinde kendimizi koyduğumuz noktaya.

Hayatta kendinizi koyduğunuz nokta neyse ona göre şekilleniyor hayatınız devamı. Eğer kendinizi koyduğunuz yerin zincirlerini kıramıyorsanız, sizler beni anlayacaksınız.

İnsanlar kendilerini hayatın öyle yerlerine koyuyorlar ki zaman zaman, belirli hedefler, hayatın içeriği, gündelik yaşam rutinlerini bu koydukları yere göre şekilliyorlar.

Hayatta kendimi soktuğum ya da sokmaya çalıştığım kalıp beni birçok yerde engelliyor.

Kendi içsesim “olmaz bunu öyle yapamazsın, sen böylesin, şöylesin” diyor.

Bir yanım “bana ne ya” derken diğer yanım “sen böylesin, böyle davranmalısın” demeyi sürdürüyor.

Bu kısır döngü içerisinde hayatı bir yerlerinden tutmaya, yakalamaya uğraşıyorum.

Bir eğlence yerinde bir yanım deli gibi dans etmek dağıtmak isterken diğer yanım kendini kontrol et, kenardan izle diyor.

Kimi zaman kendimi aşacağımı düşündüğüm şeyleri giymek istediğimde ya da satın almak istediğimde ben bunu bu şehirde giyemem ki diyorum. Aslında o şehirde onu giymemi engelleyecek bir şey yok, bu benim kendi kendime kurduğum bir baskı. Yoksa İstanbul’a gittiğimde İstiklal’de yürürken ne kadar rahat bir ben varsa o beni her yerde rahatça yaşamak istiyorum.

Cümleleri kurarken yanlış anlaşılır mıyım diye düşünüyorsam birkaç kere bu benim otokontrolümden ziyade özgüvensizliğimden mi kaynaklanıyor çözemiyorum.

Oysaki düşüncelerimi rahatça ifade etmek istiyorum. Sonraki adımı düşünmeden…

Her potansiyel düşüncemi eyleme dönüştürürken bir sonraki hamleye odaklanmak istemiyorum. Hayatın tavını kaçırıyorum. Hep şu anlar yerine bir sonraki anlar var zihnimde…

Bu yüzden hayat bana bugün değil, yarın var.

Kafam her zaman karışık; acaba ilerleyen zamanda ne olacak diyerek kendimi sıkıyorum, kasıyorum. Dışarıdan belli olmayan kaygılar, endişeler taşıyorum. Oysaki dışarıdan öyle gününü yaşayan mutlu biri var ki bende, sanırım bu koca bir yalan…

Mahalle baskısı dedikleri şey aslında kendi kendimize yarattığımız kafeslerden ibaret. Yoksa toplum baskısı filan hikâye yani. Sason’da şortumla ilçenin tek caddesinde başımı öne eğip yürürken hep başkalarını düşünmüştüm. Hiç kendimi düşünemedim doğru düzgün. Eğer kendimi düşünseydim o şortla o ilçede her gün yürürdüm, başkalarını düşündüğümden dolayı ilk gece şortumu dolaba ayırdım.

Sonra da burası şortu kaldırmıyor diyerek pantolon giymeye başladım.

Bu hayatın neresine koyduğunuz mevzusuna gelince bunda kendimiz kadar başkalarının da suçu var galiba.

Okul hayatında hep örnek öğrenci, çalışkan öğrenci, iyi öğrenci güdüleriyle baskı altına alınan ben hiçbir zaman kötü bir şey yapamadım. İçimden geçse de olmadı çünkü bana yapıştırılan bir sıfat vardı. Toplumun üzerimize giydirdiği sıfatlar mahalle baskısının ana ayağını oluşturuyor. Çevrenin size yakıştırdığı tanımlamalar sizi kafesinin içine aldıktan sonra her şey birer engel hayatınızda…

Bu engelleri aşabilme gücünü bulmak ne kadar mümkün bilmiyorum ama ben aşmayı çok isterdim…

Hayatı en azından kısa bir süre ciddiye almamayı başarabilmek isterdim.

Ahmet Buğra TOKMAKOĞLU

Abtokmakoglu@gmail.com

 
Toplam blog
: 430
: 2186
Kayıt tarihi
: 18.06.07
 
 

20 Nisan 1989'da İzmir'de doğdu. İlköğretim ve lise öğrenimini Karşıyaka'da tamamladı. 20..