Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Uzman Psikolog Ebru Zorlutuna

http://blog.milliyet.com.tr/ebruzorlutuna

12 Nisan '17

 
Kategori
Çocuk Psikolojisi
 

Hayatımızın senaryosu ilk ne zaman yazılmıştır ?

Hayatımızın senaryosu ilk ne zaman yazılmıştır ?
 

Herkesin bir hayat hikayesi vardır. Bu hayat hikayesi ilk ne zaman yazılmıştır ? Hayatınızın senaryosu yazılırken hangi kararları aldınız? Çocuğunuzun kendi adına aldığı kararların farkında mısınız?


Hayatımız bir film olsa… Sizce bu filmin senaryosu ilk olarak ne zaman yazılmıştır?

Bu soruyu bir seminerde anne babalara sordum.. Kimisi doğduğumuz andan itibaren dedi, kimisi de ergenlikte dedi. Başka biri de hayat boyu yazılır diye bir görüş belirtti. Bu sorunun cevabı çok olsa da temel olarak bu senaryo 0-6 yaş döneminde yazılmaktadır. Biz bu yaş döneminde neleri kodlarsak aslında bunlar hayatımızın senaryosu olmaktadır. Örneğin kiminle evleneceğimizin kodları bu yaş döneminde belirlenmektedir. Seçeceğimiz kişinin fiziksel ya da kişisel özelliklerini yine 0-6 yaş döneminde oluşmaktadır.

İnsanlara güvenip güvenilmeyeceği ya da yakın ilişki kurup kurulamayacağı 0-2 yaş döneminde anne ile kurulan bağa bağlıdır. Hani bir türlü karşısındakine bağlanamayan, ya da ilişki tam yolundayken aniden kaçması gibi…

Anne karnından dünyaya gelme aşamasında,  o yer bizim için o kadar güvenlidir ki bu dünya bizi kaygılandırabilir. Anne karnında anne yemek yer, bebek doyar, ufacık dünyasında güvenlidir, Eğer anne de güvendeyse… Bilinmez bir dünyaya gelmek, bu dünya da kiminle karşılaşacağını bilememek, karnı doyurulacak mı, altı temizlenecek mi kısacası iyi bakılacak mı kaygıları olması son derece normaldir. Bu süreçte stresli bir hamilelik geçirmek ya da annenin duygu durumundaki değişiklikler karnındaki bebeğini de etkilemektedir. Bu bebekler anne karnında güvensiz, tehlikede ve çaresiz hissedebilirler. Bir diğeri de doğum sonrası depresyon yaşayan anneler… Bu annelerin çocukları da kendini tehlikede, terk edilmiş, sevilmeyen, değersiz, yetersiz hissedebilmektedirler. Bu senaryo uzar gider… Önemli olan şunu bilmektir; senaryoyu baştan yazmak elbette zordur ama en azından değiştirmek için ebeveynlere çok iş düşmektedir. 0-6 yaş döneminde yaşanan zorlukların ya da problemlerin sonraki yaşlarda telafi edilmesi elbette mümkündür. Bu bazen iyi bir psikoterapi ile yada zamanla olumlu hale gelmiş ebeveynin tutumlarıyla olmaktadır.

Çocuğunuza verdiğiniz mesaj önemlidir…

Çocuklar, bizden gelen bir sürü mesaj bombardımanı içerisindedirler. Bunu bilgisayardaki dosyalar gibi kodlarlar. Örneğin; bu mesaj değersizlikle ilgili ise“değersizlik kutusuna” taşınır. Çocuğun zihninde bir sürü dosyalar vardır. İçinde ise bu dosyaya ait bir sürü mesaj. Bu mesajlar; sözel, dokunsal, işitsel, davranışsal, görsel olabilmektedir. Örneğin;

“hiçbir işe yaramıyorsun, bak yine beceremedin” gibi sözel bir mesaj çocuğun “yetersizlik” dosyasına koyduğu bir mesajdır.

Çocuğa sürekli atılan tokat ya da fiziksel bir şiddet, çocuğun “değersizim” dosyasına koyduğu bir mesaj olabilir. Bu mesajlar birikir, dosyalar şişer ve çocuğun kendi ile ilgili bir sürü olumsuz karar almasına neden olur. Yetişkinlik hayatı ise bu kararlar doğrultusunda geçer.

Biraz içinizi kararttım sanırım. Bu dosyalara hiç mi güzel bir şey kaydedilmiyor? diye düşünebilirsiniz. Çocuğunuzu sevmeniz, okşamanız, emzirmeniz, beslemeniz, altını temizlemeniz öncelikle “güvendeyim” dosyasına kaydedilmektedir. Ya da onun girişimlerini desteklemeniz örneğin; yüksek bir sandalyeye çıkmak istediğinde ona fırsat tanımanız, hemen gidip oturtmamanız “ yeterliyim” dosyasına kaydedeceği bir mesajdır.

Elbette ki her şeyi dört dörtlük yapamayız, arada hatalarımız da olabilir. Önemli olan şudur ki; bu olumsuz mesajları sürekli verirsek çocuk bunları dosyasına kaydeder. Ya da sonraki tutumlarınızla bunlar telafi olur.

Her çocuk kendi ile ilgili kararlar alır… ama olumlu ama olumsuz…

Çocuklarınızda sağlıklı gelişim olduğunda ya da olmadığında kendileri ile ilgili bir sürü kararlar alırlar. Sağlıklı gelişim olduğunda derken, sevilen, bakım verilen, desteklenen, teşvik edilen çocuklardan bahsediyorum. Sağlıksız gelişim ise; duygusal, psikolojik, fiziksel istismara uğrayan çocukların yaşadıklarıdır.

Sağlıklı gelişim olduğunda; “Büyüyebilirim” kararını alan çocuğa ebeveyni “kendi hızında büyüyebilirsin” mesajı verilmiştir. Ayının ya da yaşının üstünde görevler verilmemiş, beklentiye girilmemiştir. Kendi hızındaki gelişimi olumlu yönde desteklenmiştir. Yetişkinlik hayatında kendi ayakları üzerinde durabilen yetişkinler olabilmektedirler.

“Güvendeyim”kararını alan çocuk, anne karnından itibaren sakin, güvenli bir ortamdadır ve doğduktan sonra da bakımı sağlanmış, sevgi dolu dokunuşlarla, ses tonuyla, “iyi ki varsın” mesajını almıştır. Yetişkinlik hayatlarında güvenli ve yakın ilişkiler kurabilmektedirler. 

“Güçlüyüm”kararını alan çocukların; birçok girişiminde özellikle hareket döneminde bir çok şeyi denemesi, keşfetmesi, defalarca tekrar etmesini engellemeyen ebeveynleri vardır. Kendi başlarına bir çok işi becerebildiklerinde kendilerinin güçlü bir birey olduğuna inanırlar. Yetişkinlik hayatlarında da zorluklarla baş edebilen ve problem çözen bireyler olmaktadırlar.

Sağlıklı olmayan gelişim olduğunda ise; “Büyümemeliyim” kararını alan bir çocuk, ailesi tarafından büyümesine, gelişmesine, denemesine, yemek yemesine, yürümesine, kendi başına uyumasına, konuşmasına fırsat tanınmıyordur. Örneğin; “5 yaşında bir çocuğun hala pusette gezdirilmesi gibi”. Kendi yemek yiyebileceği yaş döneminde çocuğun ağzını açıp beklemesi gibi. Bu ebeveynlik tutumları, çocuklarda sağlıklı gelişim ve ilerleme sağlamamaktadır.

 “Çocuk Olmamalıyım” kararı ise; evde sürekli tartışan, birbirine şiddet uygulayan ebeveynler varsa çocuk “çocukluğumda güvende değilim” bir an önce büyümeliyim kararı alır. Yetişkinlik hayatlarında da bir çocuk sorumluluğu üstüne alırlar ve erken olgunlaşırlar.

Annesi tarafından ihmal edilen, sevgisiz büyüyen, ya da küçük yaşta fiziksel şiddet uygulanan çocuklar “Yakın Olmamalıyım” kararı alırlar. Çünkü bu çocuklara göre yakınlık iyi bir şey değildir, onlara iyi gelmemiştir. Acı vermiştir. Yetişkinlik hayatlarında da yakın ilişkiler kuramayan, devam ettiremeyen,  yüzeysel ilişkiler yaşayan, mesafeli duran insanlardır.

Çocuğunuzu olduğu gibi kabul edin ve onaylayın.

Her ebeveynin zihninden çocuğum şöyle olsun düşüncesi geçebilir. Kimi ebeveynler şöyle der; “çocuğum çok içe kapanık, ben Kayra gibi dışa dönük olsun istiyorum”. “Çocuğum çok duygusal, biraz daha vurdumduymaz olmasını istiyorum”. Aslında bazı ebeveynler istemeden de olsa çocuklarını “böyle ol” , “böyle olma” diye yönlendiriyorlar. En önemlisi öncelikle zihnimizde yönlendirmeye çalışıyorlar. En kötüsü de bu ya, çocuğunu olduğu gibi kabul etmiyor ve bunun farkında değil. Bu şekilde kabul edilmeyen çocuklar da kendilerini yaşam boyu olduğu gibi kabul etmiyor ve hep savaşmak zorunda kalıyorlar. Olduğu gibi olmak başkalarına kendilerini beğendirmeye çalışıyorlar.

Çocuğunuz halinden memnunsa, mutlu bir çocuksa onu olduğundan farklı bir birey haline getirmeye çalışmayın. Önce onu kabullenin. Onun doğasını, yeteneklerini, özelliklerini ilk önce zihninizle kabullenin. Daha sonra sözünüzle onaylayın. Ona vereceğiniz tüm olumlu özellikler bu zemin üzerinde yükselecek. Film mutlu sonla bitecek.

 

 
Toplam blog
: 44
: 451
Kayıt tarihi
: 07.04.17
 
 

  Psikoloji Lisans ve Yüksek Lisans eğitimlerini Maltepe Üniversitesinde tamamlamıştır.  Çalışma ha..