Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Nisan '12

 
Kategori
Dostluk
 

Hayatın çarkları

Hayatın çarkları
 

düşlerimiz yamalı olsada,mücadelemiz son nefese kadar vardır...


Yıllar çabuk geçiyordu, erken büyüyorduk. Askerden geleli henüz bir ayını doldurmamıştı ki, bu seferde iş için ayrılmak durumunda kaldım, anamdan, babamdan kardeşlerimin hepsi evli olduğu için en son ben kalmıştım yanlarında, benimde ayrılmak durumunda kaldığım o gün kötü bir gün olmuştu onlar için, dünyaya getir, yetiştir, besle ve birgün ansızın terk edil, bu belki terk ediliş değil ama bir okadarda acı bir durum, bizim içinde yeni başlayan yaşamın heycanı ve tedirginliği vardı içimizde...

Biraz şanslıydık tabi önceki dönemlere göre, bir adresimiz vardı hiç yoktan elimizde, bir nevi rahatlığı vardı ağabeyimizin, amcamızın, teyzelerimizin oluşu içimizde, ama gel gör ki ben unutamamıştım babamın o gözyaşlarını, anamın savuşturduğu kirpiklerinden süzülen bakışlarındaki o serpintileri, sitem edercesine, sorgularcasına nedenleri, niçinleri yolcu ettiler beni o gurbet ellere. Kader işte yine örmüştü ağlarını, uzun bir film şeridi vardı önümde, oynanmayı bekliyen isimsiz bir senaryo. İşte Bursa macerası başlamıştı, hayatımın en yorucu yolculuğuydu Bursa'ya gelişim,bir daha geri dönmeyecektim sanki, çocukluğumun geçtiği o bayırlara, tepelere, öyle bir histi işte, yol boyunca hep karıştı düşüncelerim birbirine, nihayet ayak basmıştım Bursa'ya karışık düşüncelerimin arasında. İlk olarak amcamın kapısına gittim, ne de olsa baba yarısı idi, ağabeyim evli olduğu için, yengemizde fazla tanımadığım için amcam daha mantıklı gelmişti, zaten eşide teyzem oluyordu, daha da rahattım yani.. evet maceranın ilk günü, soğuk nefes alışlarımın arasında, doğan güneşin ışıltılarıyla, sıkışan kalbimin bana verdiği eziyetle başlıyordu, uzun bir yolculuğun isimsiz senaryosuyla şeritler dönmeye...

Ülkemizin tanınmış bir otomobil fabrikasında işe başlamıştım, zaten en büyük nedeniydi memleketimden kopuşumun, Bursa ya gelmeden önce müracaat edilmişti şahsım adına, gelen haber üzerine ayrılmıştım çocukluğumun geçtiği o doğal güzelliklerden, benim ilk işim ve ilk tecrübemdi, ne kadar da mesleğimden uzak olsa da, hayatın verdiği şansları değerlendirmek zorundaydık, daha doğrusu o fabrikada işe başlamak bir şans olarak görülüyordu. İlk olarak orada anladım insanların çıkarları doğrultusunda harcanmasını, fazla sevilememiştik, palyaçoluk yapmasını beceremiyorduk, üstüne üstlük buna sağlık sorunlarımda eklenince daha bir yılımı doldurmadan, yani bir yılımı doldurmaya bir hafta kala, öğle yemeği dönüşü muhasebenin kapısını gösterdiler, beyaz top sakallı adamın o acımsayıcı konuşmasını yaptıktan sonra yapacağı bir şeyin olmadığını söylediği bir diyaloktu sadece, zaten bekliyordum, uyum sağlayamamıştım ortama ama bana üç ay gibi bir süre daha gerekiyordu, polislik sınavına girecektim ve o süreye kadar çalışmak zorundaydım, bunuda dile getirmiştim ama malasef hiç dikkate alınmadı bile, önüme birkaç evrak sürerek imzalamamı istediler, nereden bilirdim koskoca bir fabrikanın bir işçinin 358 günlük emeğine göz dikeceklerini, attık imzamızı hiçbir hak iddia etmeden.. ^^o evrakların imzalanmasının, kendi isteğimle çıktığım anlamına geldiğini daha sonra öğrendim^^ İşler böyle yürüyormuş dediler, bir güvenlik görevlisinin nezaretinde fabrika dışına çıkardılar, işte ufakta olsa ilk iş macerası sona ermişti. Artık bir işim de yoktu. Dayım oğluyla kiraladığımız evimize gittim. Düşünüyordum bundan sonraki olacakları, kapı zilinin çalmasıyla irkilerek kalktım yerimden, amcamın o gülümseyerek içeri girişini hala unutamam, nereden haber almıştı, bunu kadehleri tokuşturduğumuzda öğrenecektim. Boş gelmemişti, hemen bir masa hazırladık, bunlar da geçer yeğen, hayatın dalavereleri mücadele gerektiyor her şey, yanımda olduğunu söylemesi rahatlatmıştı beni, tokuşturduk kadehleri geleceğimiz için, ağabeyimi de andık tabi işten ayrıldığımın haberini ağabeyim den öğrenmişti. Oysa nelerin mücadelesini veriyorduk, işle ev arasına sıkışan hayatımızda, dershaneye bile kaydolmuştuk dayım oğluyla beraber, üniversiteyi kazanacaktık, bu uğura yapmadığımız fedakarlık kalmadı, herşeyimizden kısmıştık, öyleki kara bir tahta bile yaptırmıştık. Okula yeni başlayan öğrenciler gibiydik, ama gel gör ki bırakmıyordu şansızlık peşimizi, işsiz kalmam biraz uzaklaştırmıştı bu mücadeleden beni, olmadı yapamadık, başaramadık. Şu an dayım oğlunun mutlu bir evliliği var nur topu gibi Zeynep adında birde kızı, ne diyelim Allah mesut etsin, hayat devam ediyor. Daha sonraki yaşamımda bu hayat mücadelesine yalnız devam ettim. Zaman su gibi akıyordu, dedimya çok çabuk büyüyorduk. Güz aylarının soğuk nefesi yayılmıştı her bir yere, insanlarda bir telaştır başlar o aylarda, yakacak derdi, okul derdi, herşey ardı ardına gelir, bir mücadeledir devam eder o aylarda, benim artık bir işimde yoktu. Bir lokma ekmeğin peşine düşmüştüm, bu arada işten atıldığımın üçüncü ayınıda doldurmuştum, kadehleri tokuşturduğumuz doksanıncı günüde geride bırakmıştım. Talihsiz geçen yıllardan sonra, gelen hüsran, hayatın dişlileri yine beni bulmuştu en zayıf anımda, acı, umutsuzluk, yoksulluk herşey üst üste geliyordu. Kolay değildi tabi nefes alışların bedelini ödemek, mücadele gerektiriyordu her şey, bütün bunlar bir sınamaydı sadece, basamaktı bundan sonraki yaşam için, zor geçen çocukluktan sonra, artık tamamen itilmiştik bizde o çaraka, hayatı yaşamaya, alışmaya çalışıyorduk. Aradaki boşlukları doldurmak için kitaplar okuyordum hayatla ilgili, ne var ki devam ediyordu kara bulutlar hareketliliğine, bir kere çökmüştü umutsuzluk geleceğimin üzerine, zorlaştırıyordu ayakta kalmamı, gözlerimin nemlenmesi, sevgiden, aşktan yoksun, ışıktan ırak geçiyordu gençliğimin günleri, bazen kayboluyordu benliğim, düşüncelerimin arasında, tıpkı Bursa'ya ilk gelişimdeki gibi karışıktı kafam, karamsarlığın yoğun olduğu o günlerde, hayattan kopmayı düşündüğüm anda, beliriyodu anacığımın nur gibi yüzü karşımda, hissediyordum babamın elini omuzlarımda, ablalarımın sıcaklığını yanımda, saygıdeğer ağabeyciğim zaten hiç bırakmadın yalnız, iyi ki varsın sende onlarla, yanımda oldun şu gurbet ellerde, eksik etmedin güler yüzünü, bazen bir baba oldun, bazen bir ana şefkatiyle yaklaştın sorunlarıma, gün oldu bir sigara parası, gün olurdu bir yemek parası sıkıştırdın cebime, yalnız bırakmadın o çarklarda beni, mücadele ettin benimle, cesaret verdin düşüncelerime, hatırlıyorumda birzamanlar birini sevmiştim, herkes karşı çıkmışken sen yanımda olmuştun, belki o zaman teselli için yanımda olmuştun kimbilir, ama bana yetmişti, hissettirmişti benimde bir ağabeyimin olduğunu, o zamana kadar,benden hep uzak olduğun için bilmiyordum ağabeyin ne olduğunu işte bazen o anlamlı sözler yetiyordu insana, sağol ağabeyciğim, sayende sarıldık hayata, senin sayende bulduk ekmeğimizi, paslanmış olan çarklar artık dönüyordu sayende...

01/02/2000

 
Toplam blog
: 22
: 198
Kayıt tarihi
: 09.04.12
 
 

1976 Artvin/ Şavşat doğumluyum. İlk, orta, lise artvinde okudum. Şu an memleketimden 1300km uzakl..