Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Eylül '09

 
Kategori
Felsefe
 

Hayatın nanik yaptığı zihniyetler

Hayatın nanik yaptığı zihniyetler
 

İnsanların düşünce dünyasını ya da zihniyetini belirleyen şey, gerçeklikle doğru arasında kurdukları ilişkidir.

Gerçek ve doğru genellikle eş anlamlı kullanılan kelimelerdir ama hiç de öyle değildirler. Gerçek, yani verili durum, her zaman doğruya tekabül etmeyebilir. Gerçekler acı da olabilir.

Kendi doğrularımız ise her zaman gerçeklikte yer bulamayabilir. Doğru dediğimiz şey biraz subjektif, biraz da soyuttur neticede. Hayatımızı adadığımız bir doğruyu uygulama fırsatı bulduğumuzda, “acı gerçek”le karşı karşıya kalabiliriz.

İnsanlar gerçekle doğru arasında kurdukları ilişki açısından üçe ayrılırlar.

İlk grup, kendi doğruları ile gerçekleri şekillendirmeye çalışanlardır. Bu düşünce yapısı için verili koşulların bir geçerliliği yoktur. Elbette kendi doğrularına tekabül etmedikleri müddetçe. Bunu ya gerçeği yontarak, onu kendi doğrularına biçimlendirmeye çalışarak yaparlar, ya da gerçeği yok sayarak.

Günümüzün en sıcak tartışması üzerinden bunu şekillendirecek olursak eğer, sizin doğrunuz bir ulus devletin varlığı, Türk milletinin ve devletinin bölünmez bütünlüğü ise, bu ülkedeki Kürt gerçeği halledilmesi gereken bir sorundur. Bu nedenle ya Kürt ve onlara ait bir dil yoktur ya da varsa bile göz ardı edilebilecek düzeyde bir şeydir. Yok edilmesinde bir sakınca yoktur. Yani bir Kürt kendisine Türküm derse (hatta ve hatta “ne mutlu Türküm diyene” derse) ve Türkçe konuşursa, sizin doğrunuzla, gerçeklik aynı noktada buluşmuş olur. Gerçeği yontmuş, biçimlendirmiş ve kendi doğrunuzu hayatta tatbik etmiş olursunuz.

Daha doğrusu tatbik ettiğinizi zannedersiniz. Çünkü bir süre sonra hayat size nanik yapar ve kendi gerçekliğinin o kadar kolay istediğiniz şekle girmeyeceğini müjdeler. Aynen bugün olduğu gibi.

Gerçekliği yadsımak, doğrunu gerçeğe dayatmak, gerçeklikle doğru arasında kurulan ilişkinin sorunlu noktalarından birisidir ama tek nokta bu değildir.

Bir de, gerçekliğin kendisini mutlak doğru olarak algılayanlar vardır. Yani mevcut verili durumu, mevcut koşulları kutsayan bir bakış açısı vardır ki, bu tarzda gerçeklikle doğru arasında bir zıdlaşma yaşanmaz. Çünkü bu durumda doğru gerçeğin kendisidir.

Yine gündemimizdeki Kürt sorununda, bu sorunlu bakış açısını üretenler ise Kürtlerin kendisidir. Yani en azından siyasi temsilcileri, ön plana çıkan aktörleridir. Devlete karşı giriştikleri kalkışmayı, bunun yöntemini, bu sürecin ortaya çıkardığı önderleri, yani gerçekliğin kendisini doğru olarak algılama hatasına düşen geniş bir kesim var Kürtler içinde. Ve bu zihniyetin kendisi de, en az karşıt oldukları fikir kadar tehlikelidir. Bir Kürt çocuğunun çıkıp, “sizin için Atatürk ne ise, bizim içinde apo odur” demesinin altındaki zihniyette budur.

Gerçekliğin, mevcut durumun kendisine saplanıp kalmak, ondan bir doğma yaratmak, ciddi bir düşünsel hatadır ve insanlığın en sık düştüğü hatalardan birisidir.

Tahmin edeceğiniz gibi, gerçekliğin bir kısmını yadsıyan bakış açısı ile gerçekliğin bir kısmını doğmalaştıran bakış açısı, aslında oldukça yakın akrabadır. Hatta bu ikisi arasında tavuk yumurta ilişkisi mevcuttur. Belli bir gerçekliği kutsallaştırmak, o gerçekliğe aykırı düşen hayatın geri kalan kısımlarını yok saymanızı gerektirir. Gerçekliğin bir kısmını yok sayan her zihniyetin, muhakkak gerçekliğin bir kısmını kutsallaştırma eğilimi vardır. Aynen bugün Kürt gerçeğini yadsıyanların da, kendilerine ait kutsal gerçeklikleri olması gibi.

Oysa hayat aslında birbirine değen, teğet geçen, ortak küme çıkartan, bazen içiçe geçen, bazen hiç temas kurmayan gerçekler bütünüdür. Ne tek gerçek vardır, ne de tek doğru.

Bir de üçüncü yol var elbette. O da gerçeklikle doğru arasında analitik bir düşünce sistemini kurabilmek. Gerçeğe objektif bir açıdan bakabilmek, onun içinde barındırdığı sorunları ve potansiyelleri ayrıştırabilmek, gerçeğin içinden doğruyu üretmek için ayıklanması ve desteklenmesi gerekenleri saptamak ve gerçek ile doğru arasında, ayakları yere (hayata) basan ve en pürüzsüz, sorunsuz çözüm kanallarını yaratmak da bir yöntemdir.

Bu yöntemin geçerli olması için, insan aklı ve vicdanının süreç içinde varlığını hissettirmesi kaçınılmaz bir zorunluluktur. Çünkü doğrusunu gerçeğe dayatanların vicdanını, gerçekliği doğru diye dayatanların akıllarını devre dışı bıraktıklarına tarih sahnesi çok kez tanıklık etmiştir.

Bugün Kürt sorununun çözümünün devletçi zihniyete saplanmış kalmışlarla, bir şiddet örgütünü Ortadoğu geleneği ile efsaneleştirenlerin çözemeyeceği son derece açık. Hatta bugün bunların birbirlerine muhtaç olduklarını bile söyleyebiliriz.

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..