Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Şubat '08

 
Kategori
Deneme
 

Hayatın özeti: Hesap özeti

Hayatın özeti: Hesap özeti
 

<ı>“ <ı>Hayatı bir şölen sofrası gibi bırakmalı, ne susuz ne de sarhoş olarak”

<ı>Aristoteles

<ı>

Herkes, yeri geldiğinde, hayatın ne kadar kısa olduğundan şikayet eder. Ben de..

“Yıllar su gibi geçti/geçiyor” deriz. Yaşlanmayı, konduramayız kendimize. Aynaya bakınca; görmek istediğimiz şeyi görürüz genellikle ve yüzümüzdeki çizgileri iyimser nedenlere bağlarız ve hatta görmezden geliriz çoğu zaman.

Yaş sınırı koyulmuş iş başvuruları ve kafa kağıdındaki artık bir çırpıda hesaplanamaya parmak hesabının yetersiz kaldığı tarih çarpar önce yüzümüze.

Bir zamanlar kucakta <ı>‘ hoppalaa’ yaptığımız bebişlerin şimdi üniversiteye gittiğini evlendiğini duymak; ‘aferin, bravo, tebrikler’ gülümsemesinin yapaylığının ardına boylu boyunca sezsiz bir <ı>‘vaybe’ çığlığı serilir.<ı> ‘vay be! zaman ne çabuk geçmiş.’

<ı>

Acaba ‘vay be’ dedikten sonra kaçımız ilk fırsatta aynaya bakmak yerine, şöyle bir geçmişi gözden geçiriyoruz. Boşa geçen, hep ihmal ettiğimiz, herzaman ertelediğimiz yaşanabilirliklerin hesabını tutuyoruz. Yaptıklarımızın değil, yapabilecek olup da yapamadıklarımızın…

Hayatın kum saatinin kadranı ömrümüz aleyhine boşalırken tadını çıkarabileciğimiz onca şeyi, hep bir yeniden başlama arzusuna kurban vermiyor muyuz? Sürekli birşeyleri beklerken yanıbaşımızda duran sevgileri, sevgilileri de bekletmiyor muyuz? Bayramları çağırıp dururken, “hayatın şölenini” kaçırmıyor muyuz? Kendi adıma maalesef.. Evet !

Son ödeme tarihleri, maaş günü hesaplamaları, aybaşı, aysonu; mesai bitimleri, tatiller, izinler, haftasonları işte hayatlarımızın <ı>hesap özeti. Geriye baktığımda gördüğüm manzara bu (sanırım birçoğunuzun da öyle). Sürekli tekrarlanan ve her tekrarda biraz daha sıkıcılaşan rutinlikler. Bugün ölüm meleği kapımı çalsa, <ı>‘ yaşamak için bana iyi bir neden söyle, seni bırakayım’ dese… Birkaç neden dışında gerisi bahaneden ibaret kalır.

Peki insan neden doğar, neden yaşar, sonucunda ne yapar. Birileri bize “sen polis ol, sen okutman, sen yazar, sen satıcı, sen de alıcı” ya da “sen hayatın boyunca borç öde sen de para biriktir.” diye sebepler mi dağıttı kaderlerimiz çizilirken? Büyümek, okumak, meslek sahibi olmak, piyasa ekonomisi sisteminin ihtiyaç dıyduğu biçimi almak. Kariyer peşinde koşmak, reklamı çıkan her ürüne potansiyel iyi bir müşteri olmak; Kredi borçlanıp ödemek sonra tekrar borçlanmak. Bu mudur?? Yoksa, hayatı yaşarken kendi gerçek nedenlerimiz var mı? Aslında evet. Hepimizin kendi gerçek nedenlerimiz var. Günlük yaşam kaygılarının arkasında saklı ve çoğumuzun iş işten geçince fark edebildiği..

<ı>

<ı><ı>“Ey adam! Biz sana ne hazır bir yüz ne de özgün doğuştan gelen bir özellik verdik, ta ki kendi yerini, biçimini, yeteneklerini kendin seçesin. Onları kendi yargın kendi kararınla edinebilesin. Bütün öteki yaratıkların doğası bizim koyduğumuz yasalarla belirlenip sınırlanmıştır oysa senin önünde böyle sınırlamalar yok, kendi yüzünün çizgilerini sana koruma görevi verdiğimiz özgür isteğinle çizebilirsin. seni dünyanın tam ortasına koyduk, baktığın yerden dünyadaki herşeyi daha kolay görebilesin diye. Seni ne yersel, ne göksel,

<ı>ne ölümlü, ne de ölümsüz olarak yarattık; özgür, olağan dışı bir yontucu gibi kendi seçiminle biçimleyesin diye. Aşağıya, yaşamın kaba biçimlerine inmek de tanrısal yaşam sürenlerin düzeyine çıkmakta senin elinde.”[1]

<ı>ERTUĞRUL ŞİMŞEK

<ı>



[1] Mirandelo, Pico Della, İnsanın Değeri Üzerine Söylev, Biblos Kitabevi, İst., 2006

 
Toplam blog
: 9
: 782
Kayıt tarihi
: 11.02.07
 
 

Arkeoloji eğitimi aldım. Bir inşaat firmasında gayrimenkul satış temsilcisiyim...