Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Ocak '14

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Hayatın reçetesi

Hayatın reçetesi
 

Sevginin kapsama alanı...


Yaşadığımız dünyada herşeyin çözümü matematik kadar kolay olsaydı hayatın formülünü bulabilirmiydik, acaba? Keşke olsa, herşey ne kadar kolay olurdu. Belki de bulabiliriz, şansımızı bir denemeye ne dersiniz?

Dört işlem, çarpım tablosu, kesirli işlemler, ortak payda, eşitlik, eşitsizlik, kapsama alanı, tolerans, vs.

İşlemlerini kabul etmemizle çözüm aramaya gerek kalmaz ve suyun akışı gibi yaşamak kolaylaşırdı ancak fiziksel güç, yaratıcı özellik, cinsiyet faktörü, vs biyolojik özelliklerin dikkate alınması ön koşuldur. Bu ilk adımı aşılmadıkça dört işlemle çözülebilecek basit bir problem (bilmem kaç) bilinmeyenli fonksiyon problemi haline gelebiliyor. Bilinmeyenler çoğaldıkça çözümden uzaklaşılıyor böylece hayat herkes için çekilmez oluyor.

Her BİR’imizin rakam olarak 1 olduğunu varsayalım, matematikteki yerlerine koyalım,

Dört işlem

(Çiçek) TOPLAMA, (leke) ÇIKARMA, (yemek) BÖLME, (güzellikleri) ÇARPMA

1 + 1 = 2  (Sen + Ben = Biz)

1 – 1 = 0 (Sen – Ben = Yokum veya Ben - Sen = Yoksun)

1 / 1 = 1 x 1 = 1 (Sen x Ben = BİRiz, BİRlikteyiz)

Çarpım Tablosu

2 x 2 = 4 (Anne x Baba = Çocuklar)

Ortak payda

Karı-koca, erkek-kız arkadaş, anne-çocuk, baba-oğul, büyük-küçük kardeş, anne-baba, vs. varoluş pozisyonlarımıza göre paydaşların paylaştıkları yani ortak paydalarımız değişebiliyor.

Kümeler

Tarafların içinde bulundukları kümelerin önemi büyük oluyor. Aile, iş, arkadaşlar, toplum ve diğer etkenler kapsama alanı bakımından ilişkinin karmaşıklığını destekliyor. Bunun ne kadar karmaşık olduğunu görmek için formüle dönüştürecek olsaydık bir kişinin içinde bulunduğu kümeyle ortak alana sahip olan bir dolu küme ortaya çıkıyor. Ayrıca bir dolu kümelerin olduğu grubu iki taraf olduğuna göre ikiyle çarpmak gerekiyor. Burada sorumluluk kapsama alanı belirlenemediğinde küme elemanı sorunla başbaşa kalıyor böylece yumurta küfesini de yüklenmiş oluyor.

Dünya> Kıta> Ülke> Şehir> Birey

Toplum> Semt> Apartman> Birey

Aile> Eşler> Birey

İş> Patron> Departman> Birey

Arkadaş> Arkadaşın arkadaşı> Birey

Eşitlik

Eşitlik sembolü iki çizgiden meydana geldiğine göre eşitlik unsurları bu çizgilerin arasındadır gibi bir anlamı olabilir mi?   

Eşitlik, terazinin dengede olması gibi birşey ve ortak alandaki yansımaları görebiliyor olmaya bağlı.

İnsan ilişkileri yazılı kurallara göre işlemiyor. Yani bir anlaşma metnine bundan böyle taraflar diye adlandırılacaktır, anlaşmanın şartları falanca şekilde belirlenmiştir, filanca koşulları kabul etmiş olurlar, diye yazılmıyor ne yazık ki. Davranış tarzı, konuşma şekli, ses tonu gibi etkenler belirleyici oluyor. Yapma “ya”, hadi “be”lere katılan ses tonu ve davranış tarzlarıyla konuşmalar olumlu ya da olumsuz hale gelebiliyor. Bazen dengeyi korumak zorlaşabiliyor. Çoğunlukla terazinin kefelerindeki dengeyi sağlayan görünmez ağırlıklardan en önemlisi güven duygusu. 

Tolerans!

Terazinin kefelerindeki dengeyi sağlayan davranışyansımalarını göreceğini ümit eden taraf açlıkları gidermek için diğerini beslemeye devam ediyor. Kendisini doyurmanın yanısıra diğerininkini tamamlamak bir süre sonra ağırlık haline dönüşeceğini bilse de...

Bir tarafın taşıdıkları artarken diğer tarafın güven eksikliği “nerden bileyim ya”, “ne yapayım be”ler şeklinde kendini ele veriyor ve bu durumu benimsiyor ancak diğer taraf durumu idare ederek ağırlığı taşımaya devam ediyor. “Bilemeyen”, “yapamayan” taraf ise idare edilerek kabul gördükçe ilave (+)bir üstünlük hissine kapılıyor. Örnek verecek olursak; “hayatın reçetesi ne ya”, “nerden çıkarıyorsun”, “seni oralara göndermemek lazım” gibi hükmeden ifadeler kullanılabiliyor ya da biraz merak duygusuyla “hayatın reçetesi mi, nasıl yani, böyle bir şey var mı gerçekten?” şeklinde olumlu ifadeler de kullanılabilir, neden olmasın?

Nerede olduğunu bilmeyen problemi çözümsüzleştiriyor ve bunu çeşitli davranış şekilleri sergileyerek ortaya koyuyor. Bu çeşitli şekiller; anlayış ve ilgi başta olmak üzere her türlü beklenti, önyargı, sinir, öfke, kaygı, endişe gibi açlık davranışları olup bu duygular sözlere aktarılırken “ya”larla, “be”lerle kendini gösterebiliyor. Başka bir ipucu da konuların haklılık vehaksızlık boyutuna getirilmesi şeklinde ortaya çıkıyor.  Açlığı giderecek olan gıdalar hayata olumlu bakma,  iyi ve kötü diye iki kutup olduğunu ve seçimlerini iyiden yana kullanma, beklenti yerine sorumluluk üstlenme, güven duyma.  Doyurucu gıdaları yerine koymak üretmekle alakalı ve her birimiz, kendimize yetecek kadar hammaddeye sahibiz. Eh bunları kendi ihtiyacının dışındakilere verdiğinde yeniden yerine koymak gerekiyor. Eksildikçe kendiliğinden dolmuyor malesef bir efor sarfedilmesi gerekiyor.  Bir bebeğin belli yaşa kadar ihtiyaçlarını annesi giderirken aynı bebeğin yetişkinliğe eriştiğindeki doygunluğu farklı oluyor tabii ki konumuz bebekler değil, yetişkinler.

Bir eşitliği iyileştirerek çoğaltmak veya bozmak mümkün. İkisinin arası yok eğer ikisinin arasında bir yerlerde olmayı tercih ediyor isek kendini ve karşı tarafı idare ediyor durumunu seçiyoruz böylece fazladan bir yumurta küfesi daha yükleniyoruz, sırt ağrısının sebebini başka yerde aramaya gerek yok...

“=” işaretini 1557 de Robert Recorde “paralel iki çizgi koyacağım, çünkü paralel iki çizgiden daha eşit bir şey olamaz" diyerek ilk kez kullanmıştır. (kaynak: Wikipedia)

Seçimini iyileştirmeden yana kullanmayan, bunun için somut adımlar atmayanlar, çizgi dışında kalmayı seçmiş olmuyor mu, ne dersiniz?

Yaşadığımız dünyada herşeyin çözümü matematik kadar kolay olsaydı hayatın formülünü bulabilirmiydik, acaba? Keşke olsa, herşey ne kadar kolay olurdu. Belki de bulabiliriz, şansımızı bir denemeye ne dersiniz?

 

 

Dört işlem, çarpım tablosu, kesirli işlemler, ortak payda, eşitlik, eşitsizlik, kapsama alanı, tolerans, vs.

İşlemlerini kabul etmemizle çözüm aramaya gerek kalmaz ve suyun akışı gibi yaşamak kolaylaşırdı ancak fiziksel güç, yaratıcı özellik, cinsiyet faktörü, vs biyolojik özelliklerin dikkate alınması ön koşuldur. Bu ilk adımı aşılmadıkça dört işlemle çözülebilecek basit bir problem (bilmem kaç) bilinmeyenli fonksiyon problemi haline gelebiliyor. Bilinmeyenler çoğaldıkça çözümden uzaklaşılıyor böylece hayat herkes için çekilmez oluyor.

 

Her BİR’imizin rakam olarak 1 olduğunu varsayalım, matematikteki yerlerine koyalım,

 

Dört işlem

(Çiçek) TOPLAMA, (leke) ÇIKARMA, (yemek) BÖLME, (güzellikleri) ÇARPMA

1 + 1 = 2  (Sen + Ben = Biz)

1 – 1 = 0 (Sen – Ben = Yokum veya Ben - Sen = Yoksun)

1 / 1 = 1 x 1 = 1 (Sen x Ben = BİRiz, BİRlikteyiz)

 

Çarpım Tablosu

2 x 2 = 4 (Anne x Baba = Çocuklar)

 

Ortak payda

Karı-koca, erkek-kız arkadaş, anne-çocuk, baba-oğul, büyük-küçük kardeş, anne-baba, vs. varoluş pozisyonlarımıza göre paydaşların paylaştıkları yani ortak paydalarımız değişebiliyor.

 

Kümeler

Tarafların içinde bulundukları kümelerin önemi büyük oluyor. Aile, iş, arkadaşlar, toplum ve diğer etkenler kapsama alanı bakımından ilişkinin karmaşıklığını destekliyor. Bunun ne kadar karmaşık olduğunu görmek için formüle dönüştürecek olsaydık bir kişinin içinde bulunduğu kümeyle ortak alana sahip olan bir dolu küme ortaya çıkıyor. Ayrıca bir dolu kümelerin olduğu grubu iki taraf olduğuna göre ikiyle çarpmak gerekiyor. Burada sorumluluk kapsama alanı belirlenemediğinde küme elemanı sorunla başbaşa kalıyor böylece yumurta küfesini de yüklenmiş oluyor.

Dünya> Kıta> Ülke> Şehir> Birey

Toplum> Semt> Apartman> Birey

Aile> Eşler> Birey

İş> Patron> Departman> Birey

Arkadaş> Arkadaşın arkadaşı> Birey

 

Eşitlik

Eşitlik sembolü iki çizgiden meydana geldiğine göre eşitlik unsurları bu çizgilerin arasındadır gibi bir anlamı olabilir mi?   

 

Eşitlik, terazinin dengede olması gibi birşey ve ortak alandaki yansımaları görebiliyor olmaya bağlı.

İnsan ilişkileri yazılı kurallara göre işlemiyor. Yani bir anlaşma metnine bundan böyle taraflar diye adlandırılacaktır, anlaşmanın şartları falanca şekilde belirlenmiştir, filanca koşulları kabul etmiş olurlar, diye yazılmıyor ne yazık ki. Davranış tarzı, konuşma şekli, ses tonu gibi etkenler belirleyici oluyor. Yapma “ya”, hadi “be”lere katılan ses tonu ve davranış tarzlarıyla konuşmalar olumlu ya da olumsuz hale gelebiliyor. Bazen dengeyi korumak zorlaşabiliyor. Çoğunlukla terazinin kefelerindeki dengeyi sağlayan görünmez ağırlıklardan en önemlisi güven duygusu.

 

Tolerans!

Terazinin kefelerindeki dengeyi sağlayan davranışyansımalarını göreceğini ümit eden taraf açlıkları gidermek için diğerini beslemeye devam ediyor. Kendisini doyurmanın yanısıra diğerininkini tamamlamak bir süre sonra ağırlık haline dönüşeceğini bilse de...

 

Bir tarafın taşıdıkları artarken diğer tarafın güven eksikliği “nerden bileyim ya”, “ne yapayım be”ler şeklinde kendini ele veriyor ve bu durumu benimsiyor ancak diğer taraf durumu idare ederek ağırlığı taşımaya devam ediyor. “Bilemeyen”, “yapamayan” taraf ise idare edilerek kabul gördükçe ilave (+)bir üstünlük hissine kapılıyor. Örnek verecek olursak; “hayatın reçetesi ne ya”, “nerden çıkarıyorsun”, “seni oralara göndermemek lazım” gibi hükmeden ifadeler kullanılabiliyor ya da biraz merak duygusuyla “hayatın reçetesi mi, nasıl yani, böyle bir şey var mı gerçekten?” şeklinde olumlu ifadeler de kullanılabilir, neden olmasın?

 

Nerede olduğunu bilmeyen problemi çözümsüzleştiriyor ve bunu çeşitli davranış şekilleri sergileyerek ortaya koyuyor. Bu çeşitli şekiller; anlayış ve ilgi başta olmak üzere her türlü beklenti, önyargı, sinir, öfke, kaygı, endişe gibi açlık davranışları olup bu duygular sözlere aktarılırken “ya”larla, “be”lerle kendini gösterebiliyor. Başka bir ipucu da konuların haklılık vehaksızlık boyutuna getirilmesi şeklinde ortaya çıkıyor.  Açlığı giderecek olan gıdalar hayata olumlu bakma,  iyi ve kötü diye iki kutup olduğunu ve seçimlerini iyiden yana kullanma, beklenti yerine sorumluluk üstlenme, güven duyma.  Doyurucu gıdaları yerine koymak üretmekle alakalı ve her birimiz, kendimize yetecek kadar hammaddeye sahibiz. Eh bunları kendi ihtiyacının dışındakilere verdiğinde yeniden yerine koymak gerekiyor. Eksildikçe kendiliğinden dolmuyor malesef bir efor sarfedilmesi gerekiyor.  Bir bebeğin belli yaşa kadar ihtiyaçlarını annesi giderirken aynı bebeğin yetişkinliğe eriştiğindeki doygunluğu farklı oluyor tabii ki konumuz bebekler değil, yetişkinler.

 

Bir eşitliği iyileştirerek çoğaltmak veya bozmak mümkün. İkisinin arası yok eğer ikisinin arasında bir yerlerde olmayı tercih ediyor isek kendini ve karşı tarafı idare ediyor durumunu seçiyoruz böylece fazladan bir yumurta küfesi daha yükleniyoruz, sırt ağrısının sebebini başka yerde aramaya gerek yok...

 

“=” işaretini 1557 de Robert Recorde “paralel iki çizgi koyacağım, çünkü paralel iki çizgiden daha eşit bir şey olamaz" diyerek ilk kez kullanmıştır. (kaynak: Wikipedia)

Seçimini iyileştirmeden yana kullanmayan, bunun için somut adımlar atmayanlar, çizgi dışında kalmayı seçmiş olmuyor mu, ne dersiniz?

 

 

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 23
: 587
Kayıt tarihi
: 24.10.07
 
 

Müdahale edilmediği sürece barış ve denge içinde sürüp giden doğa hayranı ve doğal yaşam sevdalıs..