Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Haziran '19

 
Kategori
İlişkiler
 

Hayatın Sırları Nelerdir?

   Tutuşunca bedenler, ilahi sihir eşliğinde birleşir hücreler ve her dünya ile cezalandırılanın kaderi başlar iki bacak arası derin kuyuda... Kuyudan ışığa yükseldi mi göz kapakların, açıldı mı ağzın dünya nimetlerinle, yaşamla tanışırsın.

   Nefsin işbaşı yapar, sen onunla savaşmaya alışırsın. Ya esiri olur, ya da esir eder, dünya dışında âlemlerin incisi olarak yaşarsın. Yaratıldığın yerden başlayıp sonsuza gittiğin yolunda, eşlik edenlerin çok olacak şüphesiz. Kimi, adını en iyi olarak andıklarından, kimi en kötü diye adlandırdıklarından olacak ve sen onlarla biriktireceksin günlerini. Kimi içini boşaltacak, kimi de doldurup taşıracak seni ve sen yalnızca iyi hissettiklerinin posasıyla, acıdan olma renklerden mutluluk tablosu yapacaksın. Kiminin hayatına yakışmayacaksın, kiminde şekilsiz duracaksın ama bir gün tamamlandığında tüm dünyaya yakıştığına inanacaksın. Bekleme, gelecek...

  Elini tutan, başını okşayan, bedenini doyuran, ruhunu hareketlendiren, acıyı, tatlıyı, kederi anlatan, yüzüne en güzel görüntüyü, gülümsemeyi bahşedenlerin olacak. Kimi zaman şanslı sayacaksın kendini, kimi zaman yaratılanların en talihsizi gibi göreceksin. Oysa her ikisi de sensin ama sen bunu anlayana kadar eskiyecek bedenin. Ruhun yorulacak.

  Olmasını istediklerinle mutlu, olmasın diye dua ettiklerinden pişman, bazen heveslerinden şikâyetçi olacaksın, bazen de vazgeçilmezliği anlamlandıracaksın. Hep isteyeceksin. İstemek en bıkmadan yapacağın davranışın olacak. Sıcakta soğuğu, soğukta ısınmayı, aşkta özgürlüğü, özgürlükte aşkı, huzurda mutluluğu, fakir kaldığında zenginliği, zenginlikte eksik kaldıklarını dileyeceksin hep. İstemek insanın nefsi ile ortak işletmesi, sen de zayıf ruhunla bu müessesede gönüllü köle olarak hizmetlisin.

  Ruhumuzu daraltan ne varsa, çaresi için yaratılandan görevlendirilmişlerimiz var etrafımızda. Asırlar öncesinden imdadımıza yetişenlerimiz var. Yeter ki var olanların kıymeti bilinsin, anlamak isteyene anlatılacak çok sırlar var hayatta. Yalnız geldiğimiz bu âlemde bizi yalnız bırakmayanları görebilmek ile iç huzur mümkün. Kör değilken kör olmamak mesele. Yeter ki kaybettiği benliğinin farkında olsun insan, bulması kolay. En iyi yaptığımız istemek fiili ile çözülebilir.

  Kırgınlıkların, enkazın, can kırıklarının, acıların, endişelerin, pişmanlıkların, huzursuzlukların, çaresizliklerin varsa, merkez sebep kim, ona bakmalısın. İçine bak, yaratılmış en mükemmel hazine sandığına. Zihnin cevherlerini çıkart meydana. Doğmadan önce belleğine yerleşmiş doğrularını iste, gelsin. İstemekle edinilmeyenler için gönül koyma, pişman olma, çabalamak için düşün. Düşün ve anla. İstediğinin sana faydası olsa gelirdi. Gelmediyse şükret, iyi ki gelmedi. Faydasız ilaç insan bedenine ne yaparsa, faydasız aidiyet de o denli zararlı ruhunun sağlığına.

  Bazen de sabırsız selamet beklemek alışkanlık oluveriyor. Sabırsız gelen kolay gelense eğer, kolay gelenin faydasına bakmak gerekmez mi? Sabırla dilediğinde gelen senindir, gelmeyen senden, senin için değildir. Kendini sorgular bulursun zaman zaman. “Ben olsaydım” ile başlar bazen cümlelerin. Senden bir tane var unutma. Sen kimsenin yerine ben olamazsın, o kimse de sen olamaz. Bekleme kendinden bir tane daha, yanılırsın. Senin aklınla, senin ruhunla aynı formülde değil her yaratılan ve kendine has herkes, unutma.

   Sana en yakınını bulunca da öyle çabucak gözden çıkartma. Belli ki zor gelmiştir sana, seni bulana kadar epey hırpalanmış, aramış, aranmış, yorgun düşmüştür o da. Tam da seninle eksiğini bütünlemişken zayi etme, sahip çık ki hayatın anlamlansın. Göze, dişe gelmeyen kusur yüzünden de silme hemen. Bir müddet yaprağını döktü, uzun zamandır çiçek açmadı, meyve vermedi diye ağacı kökünden sökeni duydun mu sen? Kendinden ve yaratandan başka hiçbir canlıdan bir şey isteme. İstersen saflığını, yalınlığını yitirirsin. Bekleme. Gelen kendi mucizesi ile gelsin de, mutlu olmak ne demek anlamlansın.

  Burnuna kötü kokular gelecek bazen etraftan ve duymak istemediğin uğultular. Duyma, görme. Seni yolundan çevirecek, yine sensin unutma. Yol senindir. Yolunda karşına çıkan ise eşlik edenlerindir. Yolun etrafında dağlar, tepeler, ovalar, dereler var diye gideceğin yerden mi vazgeçeceksin?

  Sırtındaki derin yaraların nedeni mutlaka en yakınına yerleşenlerindir. Uzağından takip edenlerin bu denli yakınından acıtamaz seni. Mesafeyi eşitlemek en doğrusu. Mertebeleri belirlemek ile yükümlü de sensin. Kendinin önüne dizdiğin herkesin arkasında kalırsan, kendi hayatına gecikirsin. Hayatta daima israftan kaçınarak yaşamayı tercih etmeli insan. En mühimidir zaman. Zamanını harcadığın sebebe dikkat etmelisin. Kim için? Ne için? Neden harcıyorsun ve bu sarfiyatta ne hissediyorsun? Sahip olduğun her bir zerre bir enerjiye ihtiyaç duyar varlığını sürdürebilmek için. Harcadığın enerji seni güçsüz bırakırken, topladığın enerji ile yenilenebiliyor musun, buna dikkat et.

  Ruhun kırılgan ve özel bir varlık. Senin en değerli hazinen ve emanetindir. Bu varlığını kıymetsizleştirecek hiçbir varlıkla zamanını kirletme. Seçim yapmak kaçınılmaz bir durum. Seçimlerimize göre hayatımız şekilleniyor. Hayatın ağırlığından yorgun ve güçsüz hale gelen ruhunu yeniden güçlendirmen için sana destek verenin varsa sımsıkı tut elini ve sen de güçlendir o kıymetlini.

  Hayatında eşlik eden herkesin mutlaka bir sıfatı var senin gözünde. Adı dost olanları iyi gözlemle. Sen ona dost derken o sana ne diyor, bir bak. Acılarınla beslenip canını yakarken yanında oluyorsa, adını değiştir hemen. Acılarınla endişelenip seninle ruhu sarsılıyor ve elini her şeye rağmen tutmaktan vazgeçmezken yanlışını doğruya çevirebiliyorsa, baş tacı olsun adı. Dost dediğin canını yakmaz, can yanıklarını iyileştirir unutma. Şems-i Tebrizi’nin dediği gibi: “Diyorlar ki dost acı söyler. Acıyı söyleyene dost denilmez ki! Seni sevmeyen acı söyler, dostun sana söyleyeceği acı dahi olsa, senin canını acıtmayacak şekilde tatlı dille söyler.” Sahip olduklarını paylaşmaktan çekinme, çekindiklerin başına dert olacaktır bir gün. Çok da sahiplenme, önce en çok sahiplendiklerini yitirirsin. Acı, en sevdiklerinden gelir her zaman. Ruhunu etkilemeyenin ne acısı olur, ne de neşesi. Öylece gelir geçer hayatından.

  “Bu bana neden oldu? Neden ben? Nasıl oldu bu?” soruları, yaratanı güldürmenden öteye gitmez inan bana. Hayatta hiçbir zerre sebepsiz değildir. Önlemlerini al, sabrınla zırhlandır, sus ve bekle. Canını yakarak gidenlerin yerine, yüzünü güldürmek için geleceklerin vardır. Sustur içindeki isyan çığlığını, ses tellerini kesiver gitsin. Kahkahaların gelişinin müjdecisidir, gözlerinden akan kederlerin nehirleri. Yıkar geçer, serinletir, ferahlatır ruhunu gözyaşları, bırak özgürce seni arındırsın. Biriktirirsen sana keder, sebep olana neşe olur. Sonbaharla başlayan vedalaşmalarının ardından kuruyup kalan ağaç, inadına açmaz mı baharlarda çiçeklerini, yapraklarını ve ardından meyvesini. Yaratan, kuruttuğuna yeniden can bahşedendir. Mucize arama hayatında yenilenmek için. Her hafta uzayan tırnaklarına, saçlarına, sakallarına, gözünün önünde saksısına mahkûm çiçeğine, çocuğuna, annene, babana, aynadaki kendine bak. Yaşam sihri gözünün önünde bu denli canlıyken hayattan vazgeçmek komik olmaz mı?

  Her sabah uyanıyor, her gece uykuya gidiyorken bedenin, onca saat yaşadıklarına bir bak. İyice bak, ama görmek için değil, gördüklerini anlamlandırmak için bak ne olur. Etrafında olan biteni gözlemle, senden başka yaşayan tüm varlıklarda olsun gözlerin ve anla. Bağlı olduğun köklerinde istediğin enerjin, gücün.

 

 
Toplam blog
: 158
: 253
Kayıt tarihi
: 22.08.15
 
 

Karşı kıyıdan kendi topraklarına geri dönmüş bir ailenin İstanbul'daki bolca edebiyat kokan evinde ..