Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Temmuz '11

 
Kategori
Öykü
 

Hayatın ta kendisi 17. Bölüm

Hayatın ta kendisi  17. Bölüm
 

"Yüzüme çarpan eller, yüreğimi kanatıyor...Buz tutuyor ruhum..."


Saatler sonra Tijen ve Kemal sarmaş dolaş yatakta uzandılar birlikte. Kemal kadının saçlarını okşuyordu gayri ihtiyari. Tijen eli ile Kemal’in göğsünde küçük daireler çiziyordu. Göğsüne düşen yaş damlaları ile irkildi Kemal. Dirseğinin üstüne doğrulup merakla baktı kadının yüzüne. 

_ Tijen… canım. Ağlıyormusun sen? Neden? Ne oldu şimdi? 

Kadın tombul parmaklarıyla silmeye çalıştı gözlerini ama ağlamaya devam ediyordu yine de. 

_ Ne olacak halimiz Kemal? Hep böyle kaçak… hep böyle gizli… nereye kadar sürecek? 

_ Hayatım haklısın ama…. 

Çaresizlik içinde yüzünü buruşturdu Kemal. Tijen’i gerçekten seviyordu. Onun sıcaklığı, yumuşaklığı ve emin olduğu sevgisinden asla vazgeçemezdi. Tijen yalvaran gözlerle ona baktı: 

_ Keşke bir yolunu bulabilsek… Hiç ayrılmamacasına, bir ömür beraber olabilsek. Kimseden korkmadan… değil mi? 

Kemal şefkatle sıvazladı kadının yüzünü. Yanağından öptü aşkla. 

_ Birtanem, ben istemezmiyim, tabii ki isterim ama… 

_ Hep amalar değil mi? Karın var, yetişkin oğlun var. Benim neyim var Kemal? Senden başka neyim var benim? İşe yaramayan, ne oldum delisi, bencil, arsız bir kocam var. Babam para için verdi ona beni. Bütün hayatımı mahvetti. Evlendirdi de ne oldu sanki. Hiçbir zaman kendimi vermedim ona, sevmedim hiç. Hayatı zindan ettim. Hıncımı ondan çıkardım. Sadık bir köpek gibi oldu önümde. Ama ne fayda, hiç mutlu olmadım ki ben. Evde pısırık bir kedi, iş yerinde kaplan gibi. Şirkette çalışan kadınlara neler yaptığını bilmiyorum sanıyor. Daha geçen gün gencecik bir kıza saldırırken yakaladım onu. Kızı suçladı utanmadan. Sanki bilmiyorum, her şeyden haberim var. Ne yaptığı umurumda değil ki. 

Kemal başı önde, ara sıra gözyaşları ile savaşan kadına bakarak sessizce dinliyordu. Ellerini tuttu sonra sıkı sıkı. 

_Tijen… neden çocuğun olmadı? Belki… belki hayata tutunmana vesile olurdu. 

Kadın hışımla kaldırdı başını, gözleri zehir saçıyordu sanki. 

_ O adamdan asla bir parça istemezdim. Hayatım boyunca nefret ettiğim bir insanın tohumunu hiç istemedim. Çocuğum olmuyor dedim ona ama hep korundum ben. Her birlikteliğimizde gözlerimi sıkı sıkı kapatırdım, bir an önce kalkıp gitsin diye dua ederdim. Artık elini bile sürdürmüyorum kendime. Çok güzeldim onunla evlendiğimde, herkes hayran hayran bakardı o zamanlar. O güzelliği parayla alabileceğini sandı. Bense evlendikten sonra hiç bakmadım kendime, kilo almak için ne bulursam yedim. Beni beğenmesin diye, parayla güzellik olmadığını anlasın diye… Ama seni tanıyınca… her şey o kadar değişti ki. Sevmeyi seninle öğrendim ben Kemal. 

Adam kendine çekti kadını ve kollarıyla sarıp sarmaladı onu. Acısını almak ister gibi, kanayan yüreğine ilaç olmak ister gibi. 

Güler başı hoş bir rehavet içinde girdi evine. Ortalıkta ses yoktu. Çocuklar bu saate kadar uyanık kalmazlardı ki. Hasan ne yapmıştı acaba? Çantasını bırakıp mutfağa girdi. Büyük bir bardak su doldurdu kendine. Tam içecekti ki bir gölge belirdi kapıda. Kocası anlamsız bir ifade ile onu süzüyordu. Sonra öfkeli bir sesle: 

_ Nerde kaldın sen? Saatin kaç olduğundan haberin var mı? 

Güler suyu içmeden bardağı tezgâha bıraktı. Suçlu çocuklar gibi panikledi bir an. 

_ Hasan… Canım. Telefon etmiştim ya sana, işyerindeki arkadaşlarla… 

_ Böyle emrivakilerden hoşlanmadığımı biliyorsun sen. Çoluk çocuk sahibi bir kadının ne işi var gece vakti yemeklerde? 

_ Hasan… bağırma. Çocuklar… 

Adam daha da öfkelenmişti sanki. Sus dercesine elini kaldırdı, işaret parmağını kızgınlıkla salladı karısına. 

_ Sen yemeklerde gezeceksin diye çocuklar orda burada sefil oldular. Annemden gelmek istemediler, yoklar şimdi burada. Bir daha asla böyle bir yemek falan olmayacak tamam mı? Anladın mı beni? 

İyice yaklaşmıştı karısına. Bir an soru işaretleriyle doldu yüzü. Kadına doğru eğilip koklamaya başladı sonra. 

_ İçkimi içtin sen? 

_ E… evet. Sadece iki kadeh şarap… 

Güler başına gelecekleri anlamış gibi elini yüzüne siper edip geri geri adım atmaya başlamıştı. Hasan burnundan soluyordu şimdi. Gözlerini akı çıkmıştı nerdeyse. Kolunu geriye doğru kastı, parmaklarını açarak elini havalandırdı ve indiriverdi karısının suratına. Yere yıkılmıştı Güler, burnu kanamaya başlamıştı. Dizlerini karnına çekip iyice toparlandı duvar köşesinde. 

_ Kadın başınla ne içkisi içiyorsun sen? Ben kimim ha, kimim ben? 

Gelip yanına çömeldi kadının ve saçlarına dolayıverdi ellerini. Çok canı yanıyordu ama ağlamamak için inanılmaz güç sarf ediyordu Güler. Ağlarsa daha çok üstüne gelecek, daha çok kuduracaktı. Ses bile çıkarmadan korkuyla bakıyordu kocasına. 

_ Bana bak kızım… bu evin amiri benim. Bir daha arkadaşmış, yemekmiş, anammış, bacımmış… dinlemem. Evden işe, işten eve. Senin işin çocuklara bakmak, evin düzenini tertibini sağlamak. Kadın dediğin kocasına hizmet eder. Senin gibi sazda barda dolaşmaz. Duydun mu beni? 

_ Tamam… gitmem bir daha. Hiç gitmem artık… 

Adam hınçla bıraktı saçlarını. Yüzünde tiksintiyle bakıyordu karısına. Kapıyı çarparak çıktı mutfaktan sonra. Gittiğinden emin olunca dertop oldu yerde Güler. Şimdi ağlayabilirdi, içini boşaltabilirdi. İşyerinde ayrı çile, evde ayrı çile çekiyordu. Çok sevmişti kocasını ama adam evlendikten sonra çok değişmişti. Kaynanası izin vermemişti onların mutlu olmasına. Oğlunu paylaşmaya inatla karşı koymuştu kadın. Şarap içti diye kızmıştı Hasan ama kendisi daha çok içmiyor muydu sanki? Hemen hemen her gece televizyonun karşısına geçip sızana kadar devirmiyor muydu kadehleri? Fakat kadın içince günah oluyordu ona göre. Çocuklar olmasaydı çekermiydi hiç? İki çocukla boşansa nereye sığınırdı bu zamanda? 

Parmaklarını ısırdı kanatırcasına, hıçkırıklara boğuldu sonra. 

*** 

O sabah güneş bir başka doğmuştu sanki. Kıpır kıpır, ışıl ışıl parlıyordu gökyüzünde. Baharın bütün coşkusu etrafa yayılmışken, yazın ilk adımları sesini duyurmaya başlamıştı uzaktan. Handan mutluluk içinde gözlerini açtı. Bu gün birkaç iş ilanı ile görüşmeye gidecekti. Akşam yatmadan önce gazetelere şöyle bir göz atmış, bazı ilanları işaretlemişti. En yakından başlayarak sırayla gidecekti hepsine. Şöyle bir gerinip ayaklarını neşeyle sallandırdı yataktan. Banyoya girip elini yüzünü yıkadı sonra. Mis gibi kokular geliyordu mutfaktan. Keyifle kokladı havayı. Annesi krep yapmıştı bu sabah. Kokusu bile iştah açıcıydı. Sevinçle mutfağa gitti. Züleyha hala tavanın başında kreplere devam ediyordu. Sessizce arkasından yaklaşıp kollarını dolayıverdi annesinin boynuna. 

_ Günaydın annem… 

_ Ah bıcırık kızım benim. Sana da günaydın. Ne bu neşe böyle? 

Muzip bir gülümseme ile omuzlarını kaldırdı Handan. Uzanıp seslice öptü annesini. 

_ Havadandır anneciğim… baksana şu güneşin güzelliğine… 

_ Hımmm… havadan mı yoksa Özgür’den mi desem… 

Handan’ın yine yanakları kızarıverdi bu sözlerle.Mahçup mahçup bakıverdi Züleyha’ya. 

_ Ben… en iyisi gidip babamı uyandırayım. 

_ Seni gidi yaramaz… kaç bakalım babanın kucağına 

Ekşi bir koku yayılmıştı odanın içine. Çürümüş bir şey vardı sanki. Darmadağınıktı içerisi. Yerlerde açık saçık dergiler, gazeteler yayılmıştı. Müzik setinden iç gıcıklayıcı hafif bir müzik yayılıyordu. Yataktaki yorganın yarısı yerde, yarısı Anıl’ın üstünde, çarşaflar toplanmış buruşmuştu. Anıl saçları karmakarışık, kolu yataktan yere sarkmış yüzükoyun yatıyordu. Duvarlarda ki posterlerde ona inat gülümseyen yüzler sıralanmıştı. Sehpanın üzerinde bir şırınga, yarım bir limon, uzunca bir serum hortumu, bir kaşık ve eriyerek sönmüş bir mum duruyordu. Gecenin suçunu ortaya serer gibi sıralanmışlardı öylece. 

Pencereden sızan güneş ışığı gözlerini rahatsız etmişti. Zorla istemeyerek araladı kirpiklerini. Tavana baktı boş gözlerle. Her defasında yeminler ediyordu bu son diye. Her defasında pişmanlıktan kıvranıyordu. Yine de olmuyordu işte. Beynine, vücuduna söz geçiremiyordu. 

Oflayarak kalkmaya çalıştı ama pelte gibi olmuştu eklemleri. En iyisi biraz daha uyumak diye düşündü ve yorganın altına girip sarıldı yastıkların yumuşaklığına. Hemen uykunun derinlerinde kaybolup gitmişti zaten… 

Özgür ise o sabah hiç kalkmak istemiyordu. Uyuyamamıştı gece, dönüp durmuştu yatakta. Evlenme teklifi ettiğinde Handan’ın sevinçle boynuna sarılmasını ve evetleri sıralamasını hayal etmişti senelerdir. Oysa hayallerinin bir kısmı bile gerçekleşmemişti dün akşam. Handan oldukça bozulmuştu üstelik. Yüzünde, gözlerinde isimlendiremediği bir şeyler vardı sanki. Ayrı oldukları seneler boyunca hep haberdar olmuştu genç kızdan. Onun hayatında başka birisi olmadığını biliyordu. Neydi acaba? Kızın kafasını karıştıran ne olabilirdi? 

Bıkkınlıkla kalktı yataktan. Perdeleri açınca güneş usulca göz kırptı ona ama Özgür fark etmedi bile bunu. Düşünceleri karışık bir halde banyoya yöneldi. Ilık bir alıp odaya döndü sonra. Dolabını açtı, giysilerine şöyle bir göz gezdirdi. En azından küçük bir iyilik yapmalıydı kendine. En sevdiği gömleğini ve ceketini çıkardı dolaptan. Giyindi alelacele, saçlarını tarayıp hafif bir parfüm sıktı boynuna. Ceketini alıp sırtına geçirdi. Bir anda soğuk bir ürperti yayıldı vücuduna. Uğursuz bir rüzgar yalayıp geçti yüzünü. Göğsünde bir çarpıntı peydah oluverdi. Durdurmak istercesine eliyle yüreğini bastırdı. 

_ Allah Allah… bu ne böyle şimdi… ne oluyor bana? 

Sıkıntıyla boğazına götürdü sonra elini. Boğulacakti sanki. Silkinerek çıkartı ceketi ve yatağın üstüne fırlattı. O anda Türkan Hanım kapıya vurarak girdi içeriye. Bir Özgür'e bir cekete baktı çekingen bir merakla. 

_Günaydın oğlum... yüzün gözün şişmiş, uyumadınmı sen gece? 

_ Uyuyamadım anne. 

_ Ne oldu... bu yüzünün hali ne? 

_ Evet... bilmiyorum. Sanki... nasıl anlatsam. Kalbim sıkıştı, sıkıntı bastı birdenbire. 

Kadın telaşla girdi araya: 

_ Aman oğlum, yorgunluktandır. Çok çalışıyorsun bu ara. Hadi kahvaltıya oturalım. 

_ Haklısın, yorgunluktan olacak. Geçti gibi zaten. 

Türkan yatağın üstündeki ceketi alıp düzeltti elleriyle ve oğluna uzattı. 

_ Hava serin bugün biraz. Ceketini de giy oğlum. 

Özgür ceketi tekrar geçirdi sırtına ve aynı şeyleri tekrar hissediverdi. 

_ Anne... ne var bu cekette böyle? Çok tuhaf oldum.... 

by SELVA 

 

 
Toplam blog
: 71
: 569
Kayıt tarihi
: 25.11.08
 
 

1969 doğumluyum. evliyim, iki çocuğum var. Kitap okumayı ve şiiri severim. ..