Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Ağustos '08

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Hayatınızı iyileştirmek

Hayatınızı iyileştirmek
 

Hayatın Nihai Amacı "Mutluluk"


Gün geçmiyor ki "hayatınızı iyileştirme" iddiası ile yeni bir şeyler çıkmasın ortaya... Bu bazen bir kitap, bazen bir TV kanalı, bir "guru" ya da sebze-meyve kokteyli şeklinde sunulan bir içecek olabiliyor. Bunların hangisinin sizin istediğiniz şekilde "hayatınızı iyileştireceği" elbette bir muamma, ama bu muammalar bile ne sizi ne de beni bu yenilikleri denemekten ve çoğu zaman arkaya yaslanıp ümit etmek ya da hayal kurmaktan alıkoymuyor, değil mi ? Bir gün mutlaka, evet mutlaka o doğru adımı atacağımızı, doğru insanı bulacağımızı, doğru kitabı okuyacağımızı, ya da en basitinden doğru diyet listesini ele geçireceğimizi umarak zamanımızı güzelce harcıyoruz - üstelik bu harcamanın hayatımızdan alıp götürdüklerini farketmeden...

Yaklaşık 13 yıldır iş hayatındayım. Arada doğum nedeniyle aldığım ücretsiz izinleri saymazsanız tabii... Bu 13 yıl içinde bir iş sahibi (meslek değil, sadece ) olduğum için binlerce kez şükretmişimdir elbette. Para kazanıyor olmak, "aç açık olmamak", evinin idamesine katkıda bulunmak, en azından bir sigortalı olarak sağlık masraflarımın çalıştığım yer tarafından karşılanmasını sağlayabiliyor olmak benim için önemli nimetler olarak yazılmıştır hesap defterime. Ama "yaptığım işi çok seviyorum, çok şükür" dediğim bir gün oldu mu diye düşündüğümde nedense aklıma gelen bir an, bir anı yok. Hep "daha iyisini yapabilirdim, daha iyi bir yerde çalışabilirdim, daha mutlu olabilirdim" diye beni içten içe kemiren bir huzursuzluk ile kolkola giden bir iş hayatım oldu. Bunu düşünmenin en kötü tarafı da elbette işteki performansınızın ciddi bir şekilde düşmesi - en azından benim için geçerli olan bu oldu. İstediğim şey bir bankada (hangi birim olursa olsun farketmez, birkaç bölüm gezen biri olan bunu rahatlıkla söyleyebilirim) oturup ne fayda sağladığını bilmediğim işlerle uğraşıp durmak değildi. Şu anda belki de tüm iş hayatımda en mutlu olduğum yerdeyim, ama hala bir şeyler eksik işte... Bunun nedeni 9:00-18:00 mesaisi ve zar zor ayarlayıp çıktığınız yıllık izinler mi, ortam mı, yoksa başka bir şey mi bilmiyorum. Tek bildiğim, iş hayatında mutluluk vaadeden her türlü kitaba, programa, vb sarıldığım, çünkü gününüzün çok büyük bölümünü geçirdiğiniz işinizde mutlu değilseniz eve yüzünüzde güller açarak gelmek Oscar'lık bir performans göstermek ile eşdeğer kanımca.

Yazdıklarımı okurken içinden "yok canım, ben çok memnunum işimden" diye düşünenlerin sayısının bir elin (hadi kıyak geçeyim iki el olsun) parmaklarını geçmeyeceğinden adım gibi eminim. Bunun bir "armudun sapı, üzümün çöpü" olayı olduğunu hiç sanmıyorum. Bu sadece bize doğru olarak gösterilen ve kabul ettirilmeye çalışılan iş ortamının aslında insan doğasına ne kadar aykırı olduğunu gösteren bir durum. Her ne kadar son 10-15 yıldır "İnsan Kaynakları" ve "İnsana Saygı" fonksiyon ve kavramları ile biraz iyileştirme yapılmaya çalışılsa da, iş hayatındaki o karmaşa, o keşmekeş çok da giderilemiyor gibi sanki. Peki bu durumda bizler ne yapabiliriz ?

Bir çözüm, kendimizi işin getiri-götürü hesaplamalarından sıyırıp kendimize yatırım yapmayı amaç edinmek. Yani, bırakın aldığınız eğitimler, yaptığınız işler, hanenize yazılan ama üstünüzün-kurumunuzun pek de takmadığı başarılar sizin yanınıza kâr kalsın. Amacınız kendinizi ispatlamak değil, kendinizi geliştirmek olsun. Belki yine huzursuz, mutsuz olacağınız, etrafınızda gelişen haksızlıklar karşısında kendinizi tutamayacağınız zamanlar olacak ama ibreyi kendinize çevirir, odak noktasına kendi kişisel gelişiminizi koyarsanız bir süre sonra yanınızdakinin ne dediğinden daha önemli olan şey, örneğin sizin ne kadar satış yaptığınız ve bir önceki döneme göre kendinizi ne kadar geliştirdiğiniz olacaktır. Kendinizi yeterince yetkin, güvenli, hazır hissettiğinizde de eğer hala mutsuz iseniz işinizi değiştirmeyi düşünebilirsiniz.

Bunu yaparken aman şunlara dikkat edin :

1 - Kendiniz ve yapabilecekleriniz hakkında gerçekçi ama iyimser olun. Kendinizi Süperman zannetmeyin ama olduğunuzdan aşağı da görmeyin. En iyi yöntem, olduğunuzu düşündüğünüzden biraz daha iyiymişsiniz gibi düşünmek ve bunu içselleştirmektir. "Neye inanırsanız onu yaşarsınız" sözünü aklınızdan çıkarmayın.

2 - Hedeflerinizi adım adım büyütün; çıtayı bir anda çok yükseğe koymayın. Yoksa başınız ona bakmaya çalıştığınızda dönebilir ve vazgeçebilirsiniz. Bunun yerine bir haftalık, bir aylık, bir yıllık, üç yıllık hedefler belirleyin.
3 - Ulaştığınız her hedefin ardından kendinizi kutlayın; başkalarının sizi kutlamasını beklemeyin. Güzel bir yerde bir yemek yiyin, kendinize hediye alın, ya da bütçenizin el verdiği bir eğlenceye katılın. Bir sonraki hedefinizi daha da iyi kutlamayı unutmayın !

4 - Bazı hedeflerinizi zamanından önce ya da sonra elde edebilirsiniz. "Önce" olanlar için kendinizi kutlayın ama "sonra" olanlar için kendinizi suçlamak yerine bunu bir gelişim fırsatı olarak görüp neyi yanlış yaptığınız, neyi düzeltirseniz işleri yoluna sokabileceğinizi değerlendirin. İsterseniz bu aşamada güvendiğiniz birinin yardımını alabilirsiniz ama bu kişinin tarafsızca sizi değerlendireceğinden ve sizin moralinizi bozmadan uyaracağından emin olun.

5 - Sadece işinizi değil, hayatınızı da iyileştirin. Zevk aldığınız şeyleri bir gözden geçirin. Hangisini neden yapamadığınızı, neden buna zaman ayıramadığınızı belirleyin. Yaratıcı olun; belki de o zaman ayıramadığınız zevkli şeyi başka bir şekilde de gerçekleştirebilirsiniz. Örneğin, bütçenizin darlığı nedeniyle kişisel gelişim kitaplarına çok para harcayamadığınızı süşünelim. O zaman ikinci el kitap satan internet sitelerinden faydalanın. Böylece aynı kitabı yenisine göre % 50-60'a varan indirimlerle alabilirsiniz.

6 - Sevdiğiniz işi yapabilmek için önce şu "sevdiğiniz iş"in ne olduğuna karar verin. Sonra bu işi neden yapamayacağınızı düşündüğünüzü yazın. Acaba kaç tanesinin gerçekten "gerçek" olduğunu, bahane olmadığını farkedebilecek misiniz ? En iyisi gidip ardından da Mümin Sekman'ın yazılarını bir gözden geçirin. Kiimlerin ne imkanlar (ya da imkansızlıklarla) neler başardığını okumak belki de o kadar umutsuz durumda olmadığınızı gösterir size.

En önemlisi, hayata tutunun. İsteyerek gelmediniz belki, ama işte buradasınız. Aldığınız her nefesin nimet olduğunu anlamak için hastalanmayı beklemek yerine, bugün etrafınıza bir bakın ve yaşamanın tadına varın. Mutluluk bize verilecek bir şey değil, bizim alacağımız, bizim yaratacağımız bir şeydir. Onu bir şeylere (ev, araba, iş, eş, vs) endekslersek o "mutluluk kaynağı" elimizden gittiğinde ya da ona çok alışıp artık yadsımaya başladığımızda mutluluğu da kaybediveririz. Oysa o hep içimizde, yeter ki biz onu aramayı bilelim.

Hepinize "mutlu mutlu" günler...
 
Toplam blog
: 15
: 1202
Kayıt tarihi
: 08.09.07
 
 

1973 İstanbul doğumluyum. Kadıköy Anadolu Lisesi ('91)'nin ardından 1995'te Boğaziçi Üniversitesi..