Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Ekim '10

 
Kategori
Güncel
 

Hayatlarının değişeceğinden korkanlar

Hayatlarının değişeceğinden korkanlar
 

Biz, "YOK" desek te... We are Arap, We are Kürt, We are Lâz, We are Rum da var.


Referandumunun ağırlığını üzerinden atan, bir nebze soluklanıp yeni bir hamleye hazır hale gelen karşıt kesimden bazı zevat kaldığı yerden konuşmaya başladı.

Hayır oyu veren % 42 lik kitlenin endişeleri varmış! Ülkemizin İran olacağından, başlarının örtüleceğinden, yaşama biçimlerinin zorla değiştirileceğinden korkuyorlarmış.

Hayatlarına müdahale edileceğinden endişe duyanlar korkularında kesinlikle haklıdırlar. Doğrusu bu ülkede, böyle bir tehlikenin mevcudiyetinden sözetmek yanlış değildir.

Çünkü 87 yıllık cumhuriyet geçmişimizin temelindeki harç bu korkuyla karılmıştır. Eğer kazıp bakarsanız, tabanda biriken korkuyu görebilirsiniz. İsterseniz yönetici kesimin, "rejim yıkılacak" endişesiyle gösterdiği refleksin sonuçlarını şöyle bir hatırlayalım.

Bu ülkede, cumhuri yönetimin birilerince alaşağı edileceğinden, modern anlayış biçiminin ortadan kaldırılacağından, gerici ve çağdışı bir düzenin kurulacağından hep endişe duyulmuştur. Bu sebeple yeni kurulan partiler kapatılmış, istiklal mahkemeleri eliyle insanlar yargılanıp cezalandırılmış, (tıpkı bu günkü gibi) kimin kotardığı pek belli olmayan isyanlar çıkarılmış, komplolar düzenlenmiştir. Her defasında birilerinin önü, birilerinin de başı kesilerek cumhuriyetimiz yaşatılmış ve bu günlere taşınmıştır!

Yönetici ve koruyucu elit, "özü lâiklik olan cumhuri düzenin, halk arasında ne kadar benimsendiğini görmek için" sık sık gözlemler yapmıştır. Bayramlar dahil, fırsat bulduğu her zeminde irticai tehlikeye dikkat çekmiş, bir kesimin; cumhuriyetin altını oyma niyetiyle hareket ettiği konusunda sürekli uyarılar yapagelmiştir. Sistemin öngördüğü çağdaş kadın ve çağdaş erkek profiline uymayan farklı giyim tarzları, rejimi tehdit eden unsurlar olarak algılanmıştır. Böylece tehlikenin farkına varılmış ve koruyucular göreve çağrılmıştır.

Demem o ki, korku bu düzenin varlık nedenidir ve o, buna dayalı bir refleks geliştirmiştir. Bu refleksin doğurduğu vehim darbeleri, darbeler de haksızlıkları, hukuksuzlukları, eziyet ve işkenceleri getirmiştir. Bugün, hayatından endişe duyduğunu söyleyen % 30 luk kitle ise, bundan hiç rahatsız olmamıştır/olmamaktadır. Çünkü onlar, gaz ve ekmek kuyruğuna girmemiş, dinini samanlıkta (gizlenerek) öğrenmek zorunda kalmamış, horlanıp aşağılanmamış, başı örtülü diye okul, nizamiye ya da orduevi kapısından çevrilmemiştir.

Yukarıda da açıkladığım üzre bu korku yeni değildir: Tam tamına cumhuriyetle yaşıttır. Çünkü birilerine göre bu topraklar bizi, irticaya bulaştırmak; İran, Arabistan veya Endonozya yapmak isteyen şeriat özlemcisi gerici ve yobazlarla doludur.

Şimdi, hayat biçimleri değiştirilecek endişesiyle yaşayan (aslında % 42 lik değil, azami % 30 luk) kesime sormamız gerekiyor:

Acaba yıllardır başkalarına eziyet edenler, onları inançlarını, hayat biçimlerini terketmeye zorlayanlar kimlerdi? Üniversite, nizamiye ve ordu evi kapısında kızlara, kadınlara zorla başlarını açtıranlar, haşema giyeni sahilden kovanlar, kameralar önünde çarşaf yırtanlar, inananlara İran veya Arabistan'ı gösterenler, % 58 e, (aslında % 70 e, ) "gericiler, yobazlar, rejim düşmanları" diye bağıranlar uzaydan mı gelmişti?

Yoksa, hemcinslerine karşı en ağır hakaretleri reva görenler, eylemlerinden gurur payesi çıkararak bunları, "başarı ve kazanım" olarak niteleyenler şimdi, "korkuyoruz!" diyenler miydi?

Düne kadar başkalarının korkularını, acılarını ve onurlarını önemsemeyenlerin, ısrarla kendi endişelerinin ciddiye alınmasını istemeleri ne kadar hazin bir durum değil mi! Doğrusu insan, iş bu noktaya geldiğinde ne diyeceğini bilemiyor. Galiba burada söylenebilecek en doğru söz şu olsa gerektir: "Kişi, kendine yapılmasını istemediği bir şeyi başkasına reva görmemelidir!" Çünkü bizim, "keser döner sap döner, gün gelir hesap döner" şeklinde, insanın intikamcı yanına dikkat çeken ve bazıları için gerçekliği tartışılmayan bir ata sözümüz vardır.

Keşke zamanında etrafa korku şaçanlar bunu düşünselerdi de, hakimiyetlerinin getirdiği dayanılmaz şehveti frenleyebilselerdi. Keşke, "herkes benim gibi düşünmek, benim gibi giyinmek ve yaşamak zorunda değildir" noktasına gelebilselerdi. Keşke, güç ellerindeyken, karşılarındaki kitleyi küçümseyip aşağılayacaklarına, onlara her türlü eziyeti reva göreceklerine kardeşçe yaşamanın kurallarını öğrenip/öğretebilselerdi. Keşke, keyfi ve tekil bir dünya görüşü yerine, gerçek bir demokratik anlayış geliştirebilselerdi!

Acaba bu 87 yıllık dönem korkular, endişeler ve vehimlerle örülmeseydi, onun yerine herkesin hukukunun korunduğu bir yapı gerçekleştirilseydi, isteyen istediği gibi yaşayıp okusaydı kötü mü olurdu? Eminim, bugün halâ tartıştığımız meseleler çoktan tarihe karışır ve bundan da herkes kazançlı çıkardı. Her iktidar değişikliğinde vatandaş, hayatı konusunda korkuya kapılmaz, "yaşam tarzının tehlikede olduğu" gibi bir endişe taşımazdı.

Bugün, yaşam tarzlarının değiştirileceğinden korkanların, geçmişte başkalarının hayatına müdahale etmekte bir sakınca görmeyenler olması trajik bir durumdur..

Bense her durumda tavrımı değiştimemekte kararlıyım. Dün, nasıl bir tarafın hayat tarzını inkâr edenlere tepki gösterdiysem, (eğer olursa;) bundan sonra da karşıtların hayat tarzına müdahale edenlere aynı şekilde karşı çıkacağım. Zira dürüslük ve demokratlık bunu gerektiriyor.

Resim: http://www.turan.azeriblog.com/

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..