Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Temmuz '12

 
Kategori
Anılar
 

Hayatta isen; adın, Mevlut Serhat değildir…

Hayatta isen; adın, Mevlut Serhat değildir…
 

İnternetten alıntı


Baban bizi ayakta uyutmadı; böyle bir şeye ihtiyaç bile duymadı.

“Öldü o öldü; ziyaretine gidemeyiz. Kesin zırlamayı” Terslemesi pek bir sahteydi; cesaretlendim.

Bedeli her ne olursa olsun dedim; soru sormayı göze aldım.

“Nasıl? Neden vefat etmiş?”

“Ona bakan ya da bakamayan hemşire kanlı ishal olmuş dedi; hem artık ne önemi var? Olan olmuş bir kere”

Onu tanımazsın; tanımaya fırsatın olmadı. Senin baban çabuk parlardı.

Çizmeyi aşmamak için “Neden ağlamıyorsun?” Diyemedim. O kadarına cesaretim yoktu.

…Gerçi sen beni de tanımazsın. Ben ilkim sen de tekne kazıntısısın diyemeyeceğim çünkü anamız seni dünyaya getirdiğinde otuz bir yaşındaydı.

Kucaklaşamadınız. Acelesi vardı; Mevlut gecesiydi göç etti gitti.

Doğduğun ilden apar topar İzmir’e kara trenle geldik. Kompartımanda ana kucağı yerine beşikte yattın hem de çok ağladın. Karnın açtı.

Anamızın sülalesiyle babanın arası limoniydi. Sebebini sorma.

Ottan yoktan sebeplerden; arada bir kan davası yoktu.

Dayımızın on sekiz yaşındaki karnı burnunda eşi Gül yengemiz “Ben Serhat bebeğe bakarım” Dedi.

Gül Yengenin yanında çok az kaldın çünkü baban seni alıp Karşıyaka’daki çocuk yuvasına verdi.

Sen devletin yuvasında biz küçük tek katlı bahçeli evimizde kaderimize terkedildik. Bir kez olsun seni orada ziyaret etmemize izin vermedi senin baban; sonra da bir gün kardeşiniz öldü deyiverdi.

O zamanlar da inanmamıştım; iki aylık bebeğin toprağa dönüşünü kabullenemedim. İçimdeki şüpheyle yaşadım.

Senin baban seni birilerine emanet etmiş olmalıydı. Yeni ailen seni bağrına basmış adını değiştirmiş sana güller gibi bakmış olduğunu hayal edip durdum.

Baban bizden gizledi; rahatın bozulmasın tedirgin olmayasın diye…

Belki seninle birçok kez karşılaştık; sokakta yanımdan geçtin.

Çocukların büyüdü; onlara düşkün bir babasın…

Belki de içimizde en şanslı çocuk sendin, mübarek bir gecede doğdun; gerçek aileni hiç tanımadan da çok mutlu bir hayat sürüyor olabilirsin.

Sen aklımdan hiç çıkmadın; dersem yalan olur. Ben seni hep en derinlere ittim.

Aklıma geldiğinde çalkalandım; olanlardan kendimi sorumlu tuttum.

Unutmaya çalıştım.

Her nerede olursan ol bir daha karşılaşabilecek miyiz diye soramıyorum.

Nasılsın Serhat?

Beni sorarsan vakit buldukça köye geliyorum.

Yaz aylarında dayım ve Gül yengem de köyde oluyorlar.

Geçtiğimiz Perşembe akşamı onlara uğradım, eskilerden konuştuk.

 Gül Yengen ağlamaklı oldu; arada sırada yaptığı gibi yine seni anlattı.

“Kızım baban kardeşini bizlere bırakmadı. Çok yalvardım ama nafile…

İnadı tuttu. Ben onu hiç affedemiyorum Alev”

Evime dönerken ver yansın ettim. İçimden dalga dalga yükselen öfkem sınır tanımaz oldu. Babana ve daha birçok şeye küstüm.

Ne akla hizmet etmişti kim bilir?

Yengem ben dayım seni unutmuyoruz.

Bizlerden sonra geri kalanlar da seni unutmasınlar istedim.

Senin için yazdım; yazarken aklıma geldi. Siyah beyaz bir resmin bile yok elimde.

Yüce seni bizlere armağan etti; kıymetin bilinmedi.

Yaşam zaten bir düş; değeri bilinmeyen kısacık bir dönem demek de teselli etmiyor işte…

13 Temmuz 2012 Cuma

Alev Meisel/İnternetli Köy

 
Toplam blog
: 584
: 853
Kayıt tarihi
: 01.03.07
 
 

Dinleyenin olmadığı yerde anlatmanın önemi! Nasıl YAZAN oldum. 'Yalnız doğar, yalnız göçer' eskile..