Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Mayıs '07

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Hayattan izin istiyorum

Hayattan izin istiyorum
 

Zülfü Livaneli'nin aynı adlı romanından uyarlanan "Mutluluk" filmini izleyenlerdenim. Sanırım biraz yorgun günüme denk gelmiş olacak ki film hakkındaki yorumlarımı soranlara, filmdeki bir cümleyi ısrarla söylüyordum; "Hayattan izin istiyorum."

Hayattan istediğim izin, birkaç haftalık tatil değil. Ben biraz "kaçış" istiyorum. Nereye, nasıl hiç önemli değil. Kafamın içini boşaltmak istiyorum. Bir süreliğine de olsa, birilerinin annesi, ablası, kızkardeşi, arkadaşı, dostu olmak istemiyorum. Sadece ben olmak istiyorum.

Ben bu ruh halinde gündelik işlerimi yapmaya çabalarken, Antalya Kemer'de iki günlük iş toplantısı çıktı. "Piyangodan büyük ikramiye çıktı" gibi söylediğimin ayrımındayım, çünkü büyük ikramiyeden daha sevindirici bir haberdi. İş toplantısı da olsa, iki günlük de olsa, sonuçta benim için anlamı "Kaçış"tı.

Şirketteki dört kişi aracımıza bindik ve bir öğlen yola koyulduk. Henüz kent dışına yeni çıkmıştık ki, baharın canlı yüzünü görmeye başladım. Çok yakınımızda olmasına karşın, bu kadar yeşili bir arada hiç görmediğimi ya da göremediğimi düşündüm. Bir yandan yüzünü güneşe dönmüş tarlalara, bir yandan beyaz bulutlarla çevrelenmiş masmavi gökyüzüne sanki ilk kez görüyormuşçasına bakarak, yüzümde geniş bir gülümseme ile bu yolculuğun hiç bitmemesi için dualar ediyordum.

Gördüğümüz ilk kır kahvesinde durduk. Evi ile gözleme ve çay servisinin yapıldığı işyerini birleştirmiş Aydın'lı karı koca bizi güleryüzle karşıladılar. Bir ceviz ağacının altındaki tahta masalara yerleştik ve çay istedik. Hemen demlemeye koştular. Kısa sürede taze demlenmiş çaylarımızı yudumlarken, bahçedeki gelinciklerin tomurcuklarından gelin yapmaya başladım. Çocukluğumun en güzel anılarındandı. Arkadaşlarım nasıl yapıldığını bilmiyorlardı. Ben de uzun yıllardan sonra ilk kez çocukluğuma dönmüştüm.

Çaylarımızı içip dinlendikten sonra yola koyulduk istemeye istemeye. Aracı kullanan arkadaşı da sık sık uyarıyorduk; "Hızlı gitme, acelemiz yok, yavaş yavaş lütfen"...

Yol kenarındaki satıcılardan erik ve kirazlarımızı da alıp zevkle yedik. Denizli'yi geçip, Acıpayam çıkışında akşam yemeği arayışına giriştik ve tam da istediğimiz gibi bir yer bulduk. Yine evi ile işyerini birleştirmiş Denizlili bir aileye konuk olduk. Konuk olduk, diyorum çünkü bizi müşteri gibi görmediklerini kısa sürede anladık. Sac kavurma siparişlerimizi verdikten sonra küçük çaplı çiftliği gezdiren ev sahibi Hasan bey, bize sürpriz üstüne sürpriz yaptı. Biz, yeni doğmuş buzağıyı sevip, geniş bahçedeki tırpanı, eski lambaları, düveni, deve çanlarını incelerken, duvardaki sazını kaptığı gibi Aşık Mahsuni'den türküler söylemeye başladı. Araya da, kendi bestelerini sıkıştırmayı ihmal etmedi. Saatlerce türkü dinledik, sohbet ettik, çaylarımızı içtik ve artık yola koyulma zamanımızın çoktan geçtiğine şaşarak! istemeye istemeye yeniden yola koyulduk.

Gün batmıştı çoktan. Ama gece yolculuğu da ayrı bir güzellikteydi. Bizimle aynı saatlerde Antalya'ya doğru yola çıkan ve saatlerce önce hedefe varan İstanbul ve Ankara ekibinin bizi sık sık telefonla arayarak, nerede kaldığımızı sormalarına da "Lastik patladı" yalanıyla (!) yanıt vererek bol bol güldük. Kemer'e girdiğimizde gece yarısını çoktan geçmişti ve bizim İzmir-Antalya yolculuğumuz tam 10 saat sürmüştü. 4 saat rötarla otelimize varabildik. Ertesi günkü toplantıya hazırdık.
Hayattan koparabildiğim 2 günlük izin, beni ne kadar idare edecek bilemiyorum. Ama ben bu izni çok sevdim, sanırım kısa süre sonra yine aynı nakarata başlarım; "Hayattan izin istiyorum..."

 
Toplam blog
: 37
: 1503
Kayıt tarihi
: 26.08.06
 
 

1958 doğumluyum, İzmir'de yaşıyorum. 17 yıl gazetecilik yaptım ve emekli oldum. Şimdi babamın kurduğ..