Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Mart '10

 
Kategori
Anılar
 

hayde balık ekmege

hayde balık ekmege
 

haydeee balık ekmekkk


Güzel bir kasım sonu. Eyüp sahilinde Fatoş’la yaklaşık 20 yılın üzerindeki bir dostluğun sohbetiyle adımlarımızın yavaşladığı sahil boyunca yürüyoruz. Konuşmalarımızda zaman zaman yüzümüzde gülümseme oluşuyor, zaman zaman da hüzün.

Denize sıfır bir banka oturuyoruz hava açık güneşli ama o derecede soğuk gizemli bir kadın gibi hem güzelliğini sergiliyor hem de dokunulmazlığını gösteriyor.

Fatoş, hep aynı Fatoş… Onunla sohbet beni rahatlatan bir terapi gibi geliyor tane tane konuşması sakinliği yol göstericiliği mantık yürütmesi rahat hissettiriyor insana kendini, rahatlıyorum onun yanında, ender bulunası bir arkadaşlık bu…Geçmişimi her şeyimi en ayrıntısına kadar bilen kendimi saklamadan açıkça konuştuğum can dostum… Zaten insanın topu topu kaç can dostu vardır ki hayatta?

Eyüp gizemli bir semt gelir bana, huzur verir içime, farklı bir mekan benim için, Eyüp Camii, yatırlar, hiç değişmemiş yollar, henüz teşrif etmediğim teleferiği ve tepeden İstanbul’u izleyemediğim bir yudum çay keyfiyle bakamadığım ama anlatılanlardan yorum yaptığım Piyerloti…

O an ikimizin de cep telefonları çalıyor, beni Zeynep! Fatoşu da Berrin arıyor! __’’Neredesiniz!’’

__’’Sahildeyiz sizi bekliyoruz’’’’ya siz neredesiniz’’ gecikmelide olsa Berrin ile Zeynep zıt yönlerden gelip orta noktada buluşuyoruz. Ardından Mine’de gelince kadromuz tamamlanarak yine yeniden kucaklaşmalar başlıyor. Beş liseli arkadaş…

Ya ben kızların değişimlerini fark etmiyorum, ya da yıllar bize jest yapıp bizi asla değiştirmiyor, ya da biz kendimizi öyle görmeye devam ediyoruz…

Ne öyle ne böyle en güzel yıllarımızı yaşıyoruz kaç insan vardır bizim gibi hala görüştüğü sevgiyle kucaklaşıp bir yerimizin sancısında hepimizin üzüldüğü kaç değerli dost vardır yıllar geçtikçe uzaklaşacaklarına yakınlaşan..

Mine, Berrin, Fatoş ve ben sahil boyunca yürümeye devam ediyoruz. Hangi balıkçı motorunda oturacağımızı tartışıyoruz ayak üstü sonunda benim devamlı ve adını kendimce benim balıkçım dediğim mekâna gidiyoruz. Karadeniz'in esintisini hissettiren bir nostalji yaşanası bir yer havanın soğuk olmasından dolayı ortaya birde kuzine kurulan masaların tahtadan olduğu tavanının Karadeniz peştamallarıyla süs yapılmış bana şirin gelen bu mekanın en uç yerinde oturuyoruz.

Zeynep garsondan bir camın açılmasını rica ediyor.
__’’Sigara yasağımız var ama şu an müşteri olmadığından içebilirsiniz fakat müşteri olursa lütfen içmeyin!’’ ikazına uyarak, arkadaşım yakıyor bir sigara öyle tiryaki derecesinde içtiğini sanmıyorum ama arkadaş arasında bu da bir zevk diye dumanı içine çekiyor. Bir yandan da yurt dışı seyahatini anlatıyor.. Biz de onu mutlulukla dinliyoruz.. Bu yıl Fransa’ya yerleşme planlarını anlatırken hem olumlu hem de olumsuz yönlerini paylaşıyor bizimle… O sırada kahve siparişlerimizde geliyor ben limonlu sodamı yudumluyorum.. Kızlar konuştukça ben de onları dinliyorum bir ara gözüm camdan dışarıya kayıyor martıların o özgürce uçuşları dikkatimi çekiyor ne de özgürce süzülüyorlar denize sıfırlanıp tekrar uçuşları, devamlı aynı alanda oval dönüşleri maviliğin içinde beyaz dans eden melekler gibi geliyor bir an bana doğanın o muhteşem görünüşü, her şey bir birini tamamlayan bir tablo oluyor gözümde… Balıkçı kayığım, kayığımızın sallanması denizin dalgalanması kuşların dansı hepsi birbirini tamamlayan harika bir melodi… sessiz melodi…

Bir ara masamızın sallanmasıyla dikkatimi tekrar kızlara çeviriyorum. Berrin yine o güzelliğiyle bizlerin takdirini alıyor açık göğüs dekoltesi hiç de abartı olmayan ona farklı tarz oluşturan yüzündeki makyajıyla tam bir şirin cimcime kız gibi sevimli gülüşüyle, hararetli bir başka konu anlatıyor. Lisede neden ona ‘melek yüzlü şeytan!’ dediğimizi hatırlamaya çalışıyorum melek yüzlü olduğu kesin ama ‘şeytan’ bölümünü ona yakıştıramıyorum. Şeytanlık yapamayacak kadar temiz bir yüreği var. Neden böyle bir isim takmıştık diye kafamı kurcalıyorum ama yok bulamıyorum!

Kahveler yudumlanıp sohbetler sürerken birde bakıyorum ki fallar çoktan kapanmış… Kahve içmediğime pişman olup garsondan kendime ‘bir orta kahve’ istiyorum; bu arada Mine’nin ne güzel kilo verdiğinden konuşmaya başlıyoruz ve benim nasıl şişmanladığımdan. Berrin aldığı ilaçlardan şişmanlamanın mutsuzluğunu anlatırken ona “bu halinin de yakıştığını” söylüyoruz. Mine’ye de hayranlıkla bakıyoruz ben ve Zeynep nasıl bir azim bu nasıl vermiş istenmeyen kiloları… Onun da yeni projelerinden başlıyoruz konuşmaya çekimler için İstanbul dışına çıkabileceğini anlatıyor imreniyorum bir an onun yerinde olup gezmek istiyorum ben de.. Ben ve Fatoş gibi devamlı masa başında çalışmadığı için “ne çok şanslısın!” diyorum ama şunu da düşünüyorum. Yaradan her kişiye özel bir yetenek verir ve o yetenekleriyle para kazanır Mine’nin makjözlügü gibi…

Bu arada yavaş yavaş karnımızın acıktığını hissederek ortaya güzel bir midye tava, midye dolma istiyoruz bu sefer nedense kimse balık yemek istemiyor…

Bir yandan sohbet bir yandan fallar bakılıyor falların içinde yollar, atılımlar, aşklar, seyahatler… Anlatırken bile o an sanki onları yaşamış gibi seviniyoruz. Sanki çok iyi yorumcularmışız gibi __’’aa bak ne gördüm evet aynı at kafası şansın açıldı’’ diye yorumlar yaparak kahkahalar atıyoruz. Zeynep’in fal bakışı ise daha bir kahkaha attırıyor bizlere şekillerden dedeler çıkarıyor bu zamanda yaşlı dedelerden nasihat alan kalmış gibi bana ‘sakallı yüzü aydın bir dededen bir nasihat alacaksın’ diyor…

Eyüp… Son 3-4 seneden beri keşfettiğim bir mekan hafta sonlarımı sesli kitap okuduğum balık ekmeğimi yediğim yalnızlığımın içinde yalnız hissetmediğim tek mekan… Huzur bulduğum içimde dualarımın eksik olmadığı o güzel mekan..

Kasımın son haftasında o güzel güneşini gösterip bana ‘aldanmayın kendinize dikkat edin güneşliyim ama ayazım var’ diyen Eyüp… Güzelliğine hayran bir gün daha bitiriyorum. Bir vardı güzel arkadaşlarım yanımda bir yok oldular ama anıları kaldı bende, yazılarıma konuk oldular…

Şimdi 40'lı yaşların en güzel verimli döneminde işlerimizin zirvesinde ama o kadarda çocuksu duygularımızı kaybetmediğimiz kaç insan kalmıştır kaç insan bizim kadar şanlı olmuştur.. Ben şanslıyım ya siz?

Sevgiyle can dostlarım
Emine zaimoglu yapıcıer

 
Toplam blog
: 63
: 1955
Kayıt tarihi
: 15.01.10
 
 

Emine Zaimoğlu 21/12/1971 doğumlu. Nişantaşı Rüştü Uzel Kız Meslek Lisesi resim bölümünü okudu. R..