Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Mart '09

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Hayde bre efeler

Hayde bre efeler
 

anilarif.sitemynet.com


Zeybek deyince aklınıza ne gelir?

Zeybek deyince benim aklıma; daha ilk notasını algılar algılamaz o büyülü müziğin, istemsizce iki yana açılan kollarım ve soluğu sahnede alışım gelir. İsyan başkaldırı. Halep oradaysa arşın burada gibi... Bir nevi efelenmek, dayılanmaktır bu güdü.

Öylesine bir büyüsü, tılsımı vardır ki bu müziğin, oyun oynamayı hiç bilmeyenleri bile zeybeğin o büyülü atmosferine çeker ve kişi zeybeğin o başkaldıran figürlerini gayet ustalıkla yaparken bulabilir kendisini. Hele benim gibi serde de efelik varsa biraz.

Tevekkeli değilmiş demek; daha çocukken annemin ve komşuların bana efe lakabını takmaları. Efelik doğuştan gelen bir şeymiş demek ki. Genlerde var sizin anlayacağınız.:))

Bu nasıl bir duygudur diyecek olursak, haksızlığa asla tahammül edememek, boyun eğmemek, her kim olursa olsun haksızlığı yapan, hani derler ya; “babam bile olsa” göz yummamak olarak açıklanabilir. Ya da kafamın yatmadığı her hangi bir şeye asla prim vermemek gibi… Öğrendiğim bir şey daha oldu ki; “inandığım daha doğrusu”, o da bir insan yedisinde neyse, yetmişinde de oymuş gerçekten.

Zeybeği tanımlayan sözcüklere baktığımız zaman, cesaret, dürüstlük, yiğitlik, sözünün eri olmak delikanlılık “dizilerdeki koftirikten delikanlılıktan söz etmiyorum tabii ki” gibi kelimelerle ifade edildiğini, özdeşleştiğini görürüz.

Bu anlamda sizi bilmem ama ben her nerde duyarsam duyayım zeybek havasını, içimde tavus kuşu gibi kabaran bir duyguyla sahnede buluyorum kendimi.

Zeybeğin uzun yıllara dayanan köklü bir de tarihçesi de var tabii.

 

Zeybeklere ilk olarak Anadolu Selçuklularında rastlanmaktadır. Bu dönemde zeybek adının, Aydın yöresinde yolların güvenliğini sağlayan bir çeşit asker anlamına geldiğini biliyoruz. Kelimenin anlamını araştırmak ta beyhude bir iştir. Kelimenin kökenine ilişkin bir tarihi kayıt bulunmamasının yanısıra bu kelimeyi Rumca’ dan veya başka yabancı dillerden gelmiş gibi göstermeye çalışan sahtekar ve hainlerin varlığı, bu bahisten tiksinerek geri adım atmamız için yeterlidir.

Zeybekliğin asıl kökeni 16.yüzyıl sonu ile 17.yüzyıl ortalarına tarihlenen Celali Ayaklanmalarına dayanır. Gerçek anlamını da burada bulur. Yenilgilerle bozulmaya yüz tutan merkezi idare ve halka zulümden başka bir şey getirmeyen yerel vali ve mültezimler ile birlikte köylüler üzerindeki mali yükün ağırlığı, asker kaçakları ile birleşen isyancıların çığ gibi büyümesine yol açtı. Aydın, bu sıkıntıları daha fazla hisseden bir vilayet olarak Celalilerin her zaman etkin olduğu bir yöre olageldi. Bu isyancıların faaliyetleri yoğun olarak Aydın’da hep devam etti. Buna karşın aynı sebeplerle dağa çıkan eşkıyanın gittikçe yöresel niteliklere bürünerek diğer eşkıyadan ayrıldığını ve bir çeşit toplumsal çete haline geldiğini görmekteyiz. Anlatılanlar bellidir; haksızlığa karşı çıkan köylü genci ve zenginden topladığını fakire dağıtan, gençleri evlendiren, köprüleri onaran gönlü tok eşkıya.

Bu anlamdaki en eski zeybekleri Sinanoğlu ve arkadaşlarının olayında görüyoruz. Atça’nın Yağdere köyünden olan Sinanoğlu ve arkadaşları Koca Hasan ve Gök Hasanoğlu yine aynı sebeplerle dağa çıkarak etraflarında hatırı sayılır bir kuvvet toplayarak Aydın’ı ele geçirmişler ve Valiyi öldürmüşlerdir. 1828-1832 yılları arasında 5 yıla yakın Aydın Vilayetinde hüküm süren Sinanoğlu, Aydın?a gelen iki orduyu yenmiş, ancak daha sonra, 8 bin kişilik bir Zeybek ordusuyla İzmir’i ele geçirmeye kalktığında, üzerine gelen Vezir Tahir Paşa komutasındaki Osmanlı Ordusunca mağlup edilerek idam olunmuştur. Kendisi ve arkadaşlarının mezarları Atça-Nazilli arasında Tabanlı Çeşmesi denilen yerdedir.

Çoğu zeybeklerin akıbeti bu şekilde olmuş ve su testisi su yolunda kırılır atasözü boşa çıkmamıştır. Bunun yanında birçok efe de devletle işbirliği yapmış, teslim olmuş, hatta eşkıya takibinde devlete yardımcı da olmuştur. Kırım Savaşına zeybeklerin katıldığını gösteren belge ve gravürler mevcuttur.

En son 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşına efelerden oluşan bir Zeybek Alayı katılmıştır. Bunların arasında meşhur Çakıcı Mehmet Efe’nin babası Çakırcalı Ahmet Efe de vardır. Zeybeklerin savaşlara katılmaları genelde kendilerine yapılan vaatler ve nasihatler sonucu olmuştur. Bu savaşta da Sultan II. Abdülhamit ile şahsen görüşen zeybekler, kendilerine savaştan sonra verilecek özgürlük ve mal ile kandırılmıştır. Aydın’dan getirilen Zeybek Alayı İstanbul’da bir müddet eğitilmiştir. Hatta bu eğitim sırasında Beyoğlu’na inen palabıyıklı, kulaklı kamalı zeybeklerden ürken halkın şikayetleri yabancı ülke sefirlerinin raporlarında da yer almıştır. Bu zeybeklerin çoğu, gösterdikleri birçok kahramanlıktan sonra Karadağ savaşlarından dönememiştir. Bu savaşlar sırasında Arnavutların çok hainliğini gören zeybekler, bundan sonra Arnavut milletine karşı amansız bir hasım haline gelmişlerdir.

Son olarak zeybekleri, Kurtuluş Savaşımızda görmekteyiz. Kurtuluş Savaşı’nın ilk başarılı mücadelesi efeler komutasında Aydın’da yapılmıştır. Milli Mücadelemizin ilk topu, yine efeler komutasında Aydın’da patlatılmıştır. Yörük Ali Efe’nin komutasında kurulan Milli Aydın Alayı, halen ordumuzda mevcudiyetini korumaktadır. Burada Kurtuluş Savaşında efelerin neler yaptığını uzun uzun anlatmayacağız. Bu husus, tarih kitaplarında bol bol incelenmiştir. Buna karşın, bazı sahneleri anlatmadan geçemeyeceğim. Bu sahnelerin hepsi şu ya da bu şekilde efsaneleştirilerek halkımızın dimağında yer almıştır.

Bunlardan ilki Yörük Ali Efe müfrezesini Yenipazar’a doğru giderken gören Rum işçilerin kaçmaya yeltenmesi ile başlar. Rumların kaçmalarına engel olan Efe, onlara yolluk verir ve Sultanhisar’daki kumandanlarına giderek Yörük Ali’nin teslim olarak Yunanlılara katılmak istediğini, bunun için ertesi gün Sultanhisar’a silahsız geleceğini söylemelerini tembihler. Koşarak giden Rumların ardından bakakalan kızanlar, Efelerinin hilesini anlayamazlar. Ancak ertesi gece sabah doğru Sultanhisar’ın Malgaç Köprüsündeki karakolu basmaya giderken bu kurnazlığı anlayacaklardır. Yunan Komutanı Sultanhisar’da hazırlık yaparak Efe’nin teslim olmasını bekleyedursun, Malgaç’ tan gelen silah sesleri, Türk Kurtuluş Savaşı’nın başladığını, Türk Milletinin ölmeden esareti kabul etmeyeceğini ilan etmektedir.

Bir diğer ölümsüz sahne, Atatürk’ün bir telgrafı ile tarihe geçmiştir. Telgrafın metnini, tek satırına dokunmadan naklederek yazımızı sona erdiriyoruz. Nihai karar elbette ki tarihe kalacaktır.

Ankara, 11 Haziran 1920

Aydın ve Havalisi Kuvayi Milliye Umum Kumandanı Demirci Mehmet Efe kardeşime:

Kahraman efelerinizi size gönderiyorum. Aydın'ın bu doğru özlü ve fedakar evlatları, Bolu ve Düzce havalisinde memleketimizi gavurların esaretine düşürmeye çalışan hainleri pek kahramanca ve fedakarca bastırdılar. Vatanımıza büyük hizmetler ifa ettiler. Allah iki cihanda aziz etsin. Kendilerine ve umum kumandanları olan zat-ı alinize Büyük Millet Meclisi’nin kalbi ve samimi teşekküratını takdim eder, gözlerinizden öperim. Kardeşim efendim...

İmza: Büyük Millet Meclisi Reisi

Mustafa Kemal!


Kaynak: http://www.turkuler.com/thm/zeybek.asp


 

 
Toplam blog
: 669
: 1503
Kayıt tarihi
: 19.01.07
 
 

Bir on dört mart sabahı güneş henüz arz-ı endam ederken üzeri yongalarla kaplı, küçük pencereli, ..