Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Eylül '07

 
Kategori
Güncel
 

Haydi anayasa yapalım

Haydi anayasa yapalım
 

Demokratik sistemlerin kuvvetler ayrılığı ilkesi üzerine oturduğu söylenir. Bunlar; yasama, yürütme ve yargıdır. Her erk kendi alanında bağımsızdır. Yasalardan aldıkları yetkileri kullanarak kamu adına, kamu hizmetini deruhte ederler. Yani kanunların kendilerine sağladığı yetkilerle, millet adına hizmet ( veya görev ) yaparlar.

Taşları yerine oturtmamız gerektiğinde ise yasama yetkisinin meclise, yürütme yetkisinin hükümete ve idari organlara, yargı yetkisinin de bağımsız mahkemelere ait olduğu görülür. Kısacası, yönetim biçimi olarak uygulamaya koyduğumuz bu sistemde, yasama yetkisi meclistedir. Fakat bazı hukuk ulemasından, anayasayı bu meclisin değil, ancak bir " Kurucu Meclis "in yapabileceğine dair iddialar dinliyoruz.

Aynı görüşe yakın bir başka grup da, " yeni bir anayasa yapabilmek için ülkenin, ya savaştan çıkmış olması, ya da bir iç kargaşaya sürüklenmiş olması gerekir, " biçiminde özetlenebilecek fikirler seslendiriyor. Bu durumda, yeni bir anayasa yapabilmemiz için önümüzde iki seçenek var:

1- Komşu ülkelerden birine savaş açmak !
2-Ülkede bir iç kargaşaya zemin hazırlayarak, milleti birbinine düşürmek !

Artık hagisini uygun gördüysek;... ya savaş bitip barış sağlandığında veya önü alınamayan eylemlerden dolayı ordu yönetime el attığında... oturup, bir anayasa yapabileceğiz! Niye güldünüz ? Benim saçmaladığımı düşünüyorsunuz da, " anayasalar, ya bir savaş veya bir iç gerilimden sonra yapılır " diyen hukukçulara niye ses etmiyorsunuz?

Farzediniz ki bir adam trafik kazası geçirmiş, iyileşip hastaneden çıkmış. Bir kaç hafta sonra da, bir holdinge genel müdür olmuş. Artık bundan böyle, genel müdür olabilmek için " tafik kazası geçirmek gerekir " diye bir kural oluşabilir mi? " Hayır! " diyorsanız, o zaman bana değil, yukarıdakilere gülünüz.

Bildiğimiz kadarıyla hukuk kurumları çözüm mercileridir. Hukukçular da çözüm üreten adil ve tarafsız yargıçlardır. Mahkemeler, kişilerin birbirleriyle veya kurumlarla, ya da kurumların, kurumlarla ( vs. ) olan meselelerini hakkaniyete uygun bir biçimde hallederek, toplumda denge sağlayan müesseselerdir. Birtakım karşı argümanlarla toplumun önünü tıkamak, problem üretmek yargının ve yargı adamlarının işi değildir.

Meclisin anayasa yapamayacağı iddiasına gelince: Kuvvetler ayrılığı ilkesine göre, " yasama yetkisi " TBMM' nindir. Meclis, şimdiye kadar sayısız kanunlar çıkarmış, Anayasa' nın bir çok maddesini de değiştirmiştir. Mevcut Anayasa' mızda ve temel kanunlarımızda, " Meclis, Medeni Kanunu ve TCK' nunu değiştirir ama Anayasa' yı değiştiremez" diye bir madde veya ima olsaydı bunu, zaten şimdiye kadar çoktan öğrenirdik. Böyle bir engel olmadığına göre, ortadaki laf kalabalığının sebebi nedir? Bunun nedeni olsa olsa, yapılanı engellemeye çalışmaktır.

Daha önce de yazmıştım; vekillerin, vatandaşlar tarafından seçilerek meclise gönderilmesi zaten " toplumsal bir mutabakat "tır. Bunun dışında ayrı bir toplumsal mutabakat aramak, milleti ciddiye almamak demektir. Meclis; yargının, yürütmenin, yasalar çerçevesinde oluşmuş kurumların ne yapacaklarına, nasıl hareket edeceklerine karışıyor mu? Yargının karşısına geçip, " Ahmet hakkında böyle, Veli hakkında da şöyle karar vereceksin, yoksa karşında beni bulursun " imalı dokundurmalar yapıyor mu? Şu ana kadar yapılanlar asla; yol göstericilik, yapıcılık, destek oluculuk biçiminde yorumlanabilecek nitelikte değildir. Daha çok, her şeyin eski şeklinde kalması için yürütülen, bir engelleme taktiği görüntüsü vermekterdir. Yazık bize diyorum.

Polemiklerden bir başkası da, Anayasa' dan Atatürk' ü çıkardılar feryatlarıydı. Aşağıya, geçmiş yıllarda hazırlanan iki anayasa taslağı ile sonuncusunun 2. maddelerini yazıyorum. Karşılaştırınız ve görünüz; Atatürk' ü, 2. maddeden kim tasfiye etmiş ve neden kimse sesini çıkarmamış, öğreniniz. Şunu da söyleyeyim. Anayasa' ya ideoloji sokulmasına, toplum hayatının bu ideolojiye göre şekillendirilmeye kalkılmasına ben de karşıyım. Çünkü bu, serbest düşünceyi ve serbest yaşamayı engeleyici bir sonuç doğuruyor. Yönlendirici oluyor.

1-Prof. Erdoğan Teziç başkanlığında hazırlanan TÜSİAD taslağı:
Madde 2: Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına dayanan, milli, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.

2-Barolar Birliği Taslağı: ( Şimdi yeniden gözden geçiriliyormuş )
Madde 2:Yurttaşların ortak varlığı olan Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.

3-Prof. Özbudun' un başkanlığında hazırlanan AK Parti taslağı:
Madde 2:Türkiye cumhuriyeti, insan haklarına dayanan, Atatürk Milliyetçiliğine bağlı, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.

Görüldüğü üzere Atatürk ismi sadece AK Parti taslağında geçiyor. Çünkü onlar taslağa, " Atatürk " ün adını yazdıkları halde başlarına gelenleri gördüklerinden, yazmadıkları zaman neler olabileceğini de iyi biliyorlar. Ötekiler zaten ülkenin beyaz kesimini temsil ettiklerinden dolayı, " la yüseldirler " ve yaptıklarının hikmetinden sual olunmazdırlar. Onlara kimse hesap soramazdır.Onlar, içinde Atatürk' ün bulunmadığı bu taslakları hazırlarken de haklılardı, şimdi de haklılardır. Yani her zaman haklılardır. Sistemin adamına göre muamele çektiğini söylediğimde, bana inanmıyorsunuz. Siz görmek istemiyorsanız ben ne yapayım?

Dün, Yargıtay Başkanlar Kurulu toplanarak, yeni anayasa taslağı üzerinde görüş teatisinde bulunmuş. Beş saat süren toplantının ardından çıkan sonucu şöyle özetleyebiliriz: " Bırakın her şey olduğu gibi kalsın! " Yargıçlar bu karara varabilmek için tam beş saat tüketmişler. Ortaya, mevcut olanın dışında yeni bir şey çıkmayacaksa, bu kadar zaman harcamaya ne gerek vardı? Mevlana; " Bugün yeni bir gündür cancağızım. Yeni şeyler söylemek lazım." demiş. Büyüklerimiz ne zaman yeni şeyler söylemeye başlıyacaklar merak ediyorum.

Yazı çok uzadı. Bu nedenle Milliyet Gazetesi'nin, "Yargıtaydan 4 Kırmızı Çizgi " başlığıyla sunduğu Yargıtay açıklamasının, dört ana maddesinden birini sunarak bitirmek istiyorum:

" Cumhuriyetin vazgeçilmez temel dayanağını oluşturan ve yüksek mahkeme kararları ile çerçevesi isabetle seçilmiş olan laiklik ilkesinin doğrudan veya dolaylı yeni düzenlemelerle zaafa uğratılmasının kesinlikle kabul edilemez olduğu, ....... kamu oyuna duyurulur." (1)

Bunu günümüz Türkçe'sine çevirdiğimizde; " Hazırlamakta olduğunuz anayasa taslağında, başörtülülerin üniversiteye girmesini sağlayacak bir düzenleme yapamazsınız. Biz bunun kararını daha önceden vermiştik. Boşuna uğraşmayın ! Havanızı alırsınız." anlamını çıkarabiliriz. Hiç bir şey değişmeyecekse, anayasayı değiştirmeye ne gerek var kardeşim. Demek ki Mevlana, yukarıdaki sözü boşuna söylememiş. Ayak diremelerin sona erdiği, toplumla kurumların uyum içinde yaşadığı bir günü görebilecek miyim? diye merak ediyorum.

(1)-http://www.milliyet.com.tr/2007/09/28/son/sonsiy61.asp
Haberin tamamını buradan okuyabilirsiniz. 28 Eylül 2007


 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..