Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Mayıs '08

 
Kategori
Deneme
 

Haydi gençler göreve!

Kulağında küpesi, uzun saçları, özenle tıraş edilmiş bıyık ve sakalıyla havuza öylesine atladı ki, çevrede güneşlenenler “ Yuh Be!” demekten kendilerini alamadılar. Havuz, her zamankinden biraz daha kalabalıktı. Herkesimden gelen, yaşlı, genç ve çocuklar havuz başını sarmıştı. Zafer Bayramı’nın İzmir’e özgü kutlamaları daha da anlamlıydı. Animasyon şefi, şişman ve ablak olmasına rağmen sevimli suratıyla gelen konukları coşturabilmenin gayreti içindeydi.

Gençler oldukça neşeliydi.

Kulaklarındaki MP3’lerin çılgınlığında yerinde duramıyorlardı. Tarkan’ın “Oynama Şıkıdım” şarkısıyla kıvrak dansları çevrede oturanlarca ilgiyle izleniyordu. Şarkının aniden kesilmesiyle, gençler hep bir ağızdan;

“ Hoppala!” çektiklerinde, animasyon şefi;

“ Gençler, bugün ne bayramı biliyor musunuz?” sorusuna, çevreden gelen sesler homur homurdu.

“ Ya, ne günüyse günü, kesme şu güzelim şarkıyı, ne güzel oynuyorduk.”

“ Sevgili konuklar, İzmir’in, Kurtuluş Savaşı’nda çok önemli bir yeri var. Sömürgeci devletler tarafından işgal edilen, fakat Ulu Önder Atatürk ve silah arkadaşları, düşmanı şu gördüğünüz denize dökerek, bağımsız Türkiye’nin temelini atmışlardır. Bunun için, bugünün anlamı çok büyüktür. Zafer Bayram’ınız kutlu olsun!” sözünün ardından gelen alkışlar, gençler dışında gürdü. Animasyon şefi;

“ Anlamlı gün için, sizlere güzel bir gösteri hazırladık. Umarım beğenirsiniz.” Sözüne, gençler yine burun kıvırmıştı. Havuz kenarından atılan havai fişekler, gençlerin yüzünü aydınlatıyordu. Ardından okunan şiirler ise oldukça duygusaldı. Gençler, kulaklarından çıkartmadıkları MP3’lerle duygusuzdu. Orta yaş ve ihtiyarlar ise okunan şiirlerin duygusallığında ağlamaklıydı. Tüyler ise dimdik ayaktaydı.

Kenarları dağılmış şemsiyenin altındaki masada oturan yaşlı adam, yanı başındaki genç bayana;

“ Evladım, yıl 1919, Osmanlı 1. Dünya Savaşı’nda yenilmiş, ordu her yerde zapt edilmişti. Ağır Sevr Antlaşması imzalanmış, Osmanlı hükümeti aciz ve korkaktı. Ordunun elinden silahlar alınmış, İtilaf Devletleri ülkeyi çeşitli bahanelerle ele geçirmekteler. Ülkenin içine, yabancı askerler ve ajanlar cirit atıyordu.”

Bu kez genç bayan devam etti;

“ Ya, bu günler bey amca? Ülkemizin en önemli ve ekonominin can damarı olan kuruluşlar ve topraklarımız, Amerika, İsrail, Yunanistan, İngiliz, Fransız ve diğer yabancı ülkelere satılmadı mı? Hala da satılmaya devam etmiyor mu? Büyük Ortadoğu Projesi ile Sevr’i yeniden hortlatmaya çalışmıyorlar mı? Sınırlarımızı değiştiren haritaları Avrupa’da elden ele dolaştırmıyorlar mı? Sermayeyi arkasına almış, tüketici toplumu doğuran ve Türk insanını bağımsızlığa yönlendiremeyen medya nerede?”

“ Nerede olacak kızım, uykuda. Türk halkını TV’lerde dizilerle, gösterilerle uyutmaya devam ediyorlar.”

Animasyon şefi, üzerindeki Türk bayraklı tişörtü ile CD’yi müzik çalara yerleştirdiğinde İstiklal Marşımız, gümbür gümbürdü. Gençler dışında herkes esas duruşta ayakta dimdikti. Hiç istifini bozmayan gençler ise, şezlonglarında MP3’lerin hızlı müzik ritminde umursamazdı.

Yaşlı amca, titreyen çarpık bacaklarına rağmen ayakta yine de zor duruyordu. Beyaz bıyıklarına damlayan gözyaşları arasında, “ Yazıklar olsun şu gençliğe ve onu yetiştirenlere!” mırıldanmasıyla yüreği buruk ve sinirinden sıktığı takma dişleri ise, gıcır gıcırdı.

Gençler, marşımızın, “Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklâl!” sözlerinin bitimi ile müzik setinden çıkacak hızlı nağmelerin beklentisi içindeydiler.

Cumhuriyetle doğan nesil gençlere kızgındı. “ Yazıklar olsun bu gençliğe!” hayıflanması gençlerin kulaklarına küpe bile olamıyordu. Günün anlam ve önemi için yapılan gösteri son bulduğunda, animasyon şefi, Atası ve silah arkadaşlarına teşekkür edip, Hande Yener’in oynak şarkılarını koyduğunda, bu kez yaşlılar yerlerine geçip, gençler sahneye fırlamıştı. Zıpladıkça, kanla sulanan toprağın yüreği sızlıyordu.

Şezlonguna uzanan göbekli, saçları beyazdan da öteye geçmiş, tombul yüzlü, yaşlı amca, hemen yanı başındaki gence:

“ Atatürk, Bursa Nutkunda sizlere ne dedi biliyor musun?”

“ Öğrenmek isterim bey amca, sizi dinliyorum.”

<ı>“ Türk Genci devrimlerin ve Cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Rejimi ve devrimleri benimsemiştir. Bunları zayıf düşürecek en küçük ya da, en büyük bir kıpırtı ve bir hareket duydu mu; bu memleketin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır, demeyecektir. Hemen müdahale edecektir. Elle, taşla, sopayla ve silahla, nesi varsa onunla kendi eserini koruyacaktır.”

Yüce Atamız, bunları gençliğe söylerken, MP3’lerin kulakları tıkayacağını nereden bilirdi. Bu kutsal vatan toprağı için canını siper eden ve uğrunda hiç korkmadan veren binlerce şehidimiz, bu gençlerin böyle olduğunu görse, kemikleri sızlamaz mıydı?

Ah! Gençlik Ah! Koy artık elini şu vatan sorunlarının altına, senin sayende dirilecek bu bağımsızlık ve gelecek. Minik yavrular, bunu senden bekliyor. Çünkü Atam, Gençlere hitabesinin bir bölümünde sizlere ne demişti?

<ı>“ <ı>İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur! “

Öyleyse, ülken için, MP3’leri biraz olsun kulaklarınızdan çıkartıp, olup bitenlere kulak verin! Yarın çok geç olmadan.

Sevgiyle ve bağımsızca kalın.

Ertuğrul ERDOĞAN

<ı>2007- Eylül - Bursa

 
Toplam blog
: 300
: 466
Kayıt tarihi
: 06.05.08
 
 

Ertuğrul Erdoğan, 1958 yılının sonbaharında Ankara'da doğdu. 1968 -1980 yılları arasında babasını..