Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Kasım '10

 
Kategori
Futbol
 

Haydi Hagi vakit tamam, al getir Florya'daki o eski ruhu!

Bu Galatasaray, biraz da son yılların CHP’sine benziyor! Her ikisi için de, “bu sefer oldu galiba” cümlesi zihninizde geçerken, pratik, sizi tekzip edebiliyor. Her ikisinin serüveni de, her şeyin olduğu ama başarının bir türlü elde edilemediği bir hikâyeyi tekrar tekrar dinlemeye benziyor. Dejavu yani!

CHP, “az zamanda büyük işler başarmış”; Galatasaray ise Fenerbahçe’yi 7-0 yenmiş bir tarihten geliyor. İlkokuldayken yüreğimizi göğsümüzden taşıran 10. Yıl Marşı’nın bütün bir hayat boyunca aynı etkiyi yaratacağını sananlar niye başarısız oluyorsa, bir kerelik tutmuş 20.45 efsanesi de, ister istemez hayatın gerçekliği karşısında tarumar olabiliyor. Nitekim, CHP, geçen yüzyılın son çeyreğinde kaynağını halktan alan bir dönüşümle neredeyse iki kişiden birinin gönlünü çelebilmişti. İktidar olamamıştı ama gönülleri fethettiğini biliyoruz. Aynı şeyler Galatasaray için de geçerli! UEFA’yı alan kadroyu hatırlasanıza…

Fincancı katırlarını ürkütmek!

Başarının sırrı, özüne dönmekte yani radikalleşmekte yatıyor. ‘70’lerin CHP’si, ‘fincancı katırları’nı ürkütmekten; sırtındaki “yumurta küfesi”ni atmaktan çekinmemişti! Zaten o nedenledir ki, boy boy ilanlar verilmişti gazetelere! O CHP, kendi tarihini de alt üst edercesine, “ne ezilen ne ezen, insanca hakça bir düzen” sloganıyla sokakları, meydanları, fabrikaları, tarlaları fethetmişti. O fethin açtığı yolda ilerleyenlerin “yalnız yeryüzünü değil gökyüzünü de istiyoruz” coşkusu, 12 Eylül darbesiyle kesilmişti; ama ağızlardaki tat, hala tazeliğini koruyor!

Galatasaray’ın UEFA’yı alma serüveni de böyledir. Edirne’den öteye geçemeyen “büyük takım efsanesi”ni, “yenildik ama ezilmedik” repliklerini alt üst eden bir tarihsel dönemeçten bahsediyoruz. Hatırlattığım, gösterileni gören, söyleneni duyan, duyduğunu doğru anlayan, anladığına inanan, inandığını uygulayan, uyguladığını sürdüren radikal bir süreçti. İster Old Traford’a çıkalım, ister Barnebau’ya; her takımın 11 kişiden kurulduğunu bilincinde dönüştürmüş bir tarihti sözü edilen. Tıpkı Pazar günkü Manisalı futbolcuların hissettikleri gibi!

Kılcal damarları kapatmak!

Önce CHP’nin sihiri bozuldu; 12 Eylül darbecileri, CHP’nin de içinde bulunduğu bütün partileri siyasetten men etti. Elbette önemli olan, “zarf değil, mazruf”tu! Kurulan SHP’nin etrafında toplanan halk, Kayseri dâhil, bütün belediyeleri SHP’ye devretti.

Ne mi oldu? Sıkılmış limon esprisi ile ANAP’a “sonun başlangıcı”nı gösteren SHP, ironinin bu kadarı da fazla diyeceksiniz ama limon bile satamayacaklardan müteahhit çıkardı; yani halktan uzaklaştı. ‘70’lerde yoksullarla kurduğu organik bağ nedeniyle iktidarı fethetmeye kararlı CHP, ‘90’larda, “nemelazımcılık” ideolojisi tarafından fethedildi. Sonrası malum! Önce CHP’ye dönüştü; sonra da kapıldığı tuhaf bir laiklik ve milliyetçilik sendromu nedeniyle İstanbul’un yoksulundan Diyarbakır’ın Kürdüne kadar herkese ve her şeye yabancılaştı! 1989’da kazandığı Diyarbakır Belediye Başkanlığı için 2009’da aldığı oy oranının sadece binde 6’da kalması her şeyi anlatmıyor mu?

Galatasaray’ın sihiri de bozulmuş! O büyük başarıların ardından kendi “kılcal damarı” sayılacak öz kaynaklarıyla bağlarını kopardı; başarıyı ün yapmış isimlerde aradı. Tıpkı CHP’nin girdiği gerileme döneminden çıkabilme umudunu İlhan Kesici ya da Lütfullah Kayalar gibi sağcılara bağlaması gibi! Alt yapıda yetişmiş isimsiz kahramanlara kapıyı gösterdi; Florya’nın kapısı “çıtkırıldım”lara açıldı. Ne zamanki Galatasaray’ın kadrosunda “alt yapı” damgası silindi; o zaman Avrupa kapılarını kapatmak, mahalle takımlarına düştü. Bir zamanlar Avrupa takımlarının defansif oynamak zorunda kaldığı Galatasaray’ın, geçen yıl son anda lige tutunan Manisa tarafından yer bir edilmesi her şeyi anlatmıyor mu?

Gerçekçi ol, imkânsızı iste!

Hagi, yıllar önce, 1998’de, “büyük futbolcu olmak için inanmak, istemek ve tecrübe kazanmak gerek" demişti. Manisaspor karşısındaki Galatasaray’da bunların izine rastlamayan Hagi, üzüntüsünü, maç sonunda, “tavır, azim, hırs, disiplin, sahadaki her şey önemlidir” sözleriyle dile getirdi. Hagi’nin, “sahadaki oyuncularımın tavırları bana göre normal değil” sözleriyle Kılıçdaroğlu’nun “korku imparatorluğunu yıktık” sözleri arasında bir bağ kurmak fazla mı abartılı olur?

O halde Kılıçdaroğlu’nun, ne kadarını yapabileceğini yaşayarak göreceğiz ama Bayramı Diyarbakır halkıyla geçirmek; ya da Yılmaz Güney ile Ahmet Kaya’nın mezarını ziyaret etmek gibi kıblesini sağa dönmüş CHP’nin ezberini bozma girişimini Hagi de, Galatasaray’da başlatmalı. “Maalesef sadece isim olarak bir futbolcu Galatasaray'da oynayamaz” sözü böyle bir radikalliği gerektiriyor. Hagi’nin, “bu durumu değiştirmek için iyi bir takım, başarıya aç bir takım kurmak zorundayım. Sevinci ve başarıyı seven, o mantaliteye sahip bir takım kurmak istiyorum'' sözü, “fincancı katırları”nı ürkütmeyi; sırtındaki “yumurta küfesi”ni atmayı gerektiriyor.

Galatasaray’ın şampiyonluğu artık mucize ama bütün bu “isim futbolcu”ları evine gönderip, lige PAF takımıyla devam etmek de Hagi gibi birinin yapabileceği bir iş. Zaten bu yüzden, her zaman ve koşulda “I love you Hagi” diyoruz. Bir ömür geçerliliği olacak bu hissiyat, elbette, “idare-i maslahatçılar, hiçbir zaman gerçek inkılapçı olamazlar” sözünü de zihnimizin bir köşesinde sürekli hatırlamak üzere tutmamızı gerektiriyor. Yenilirse de, Cafercan’lı, Özgürcan’lı Uğur Uçar’lı bir kadroyla yenilsin! Yani bir çeşit, “gerçekçi ol, imkânsızı iste”hali!

Bu yazıyı, dizelerini deforme ettiğim için Cahit Sıtkı’nın affına sığınarak bitirmek istiyorum:

Haydi Hagi vakit tamam/Al getir Florya’daki o eski ruhu/ Kur o rüya takımı/Gururlanmak istiyorum takımımın başarısıyla yeni baştan”!

 
Toplam blog
: 102
: 682
Kayıt tarihi
: 06.07.10
 
 

8 Ocak 1961'de doğdu. Ankara Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu Gazetecilik ve Halkla İlişkiler..