Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Ekim '09

 
Kategori
Siyaset
 

Haydi köyümüze geri dönelim…

Haydi köyümüze geri dönelim…
 

“Sıradan bir insanın hayattan ne beklentileri olur, ” diye düşündüğümüzde, ilk akla gelenler sağlıklı bir beslenme, iyi bir gelecek, mutlu bir yaşam, diyebiliriz. Tabii ki bu maddelerdeki sıralanış insanın o anki ruh haline göre değişebilir. Hükümetimizin gündeminde öne çıkan konuları hep beraber görüyoruz. Ancak asıl ön plana alınması gerken konular maalesef bunlar değil. İnsanımız sağlıklı beslenebiliyor mu? İyi bir geleceği umut edebiliyormu? Mutlu mu? Bizce asıl cevap verilmesi gereken sorular bunlar.

Dünkü yazımda, http://blog.milliyet.com.tr/Aclik%E2%80%A6/Blog/?BlogNo=208741 tarım politikalarının dünya genelinde ön plana çıktığından, giderek büyüyen “açlık”tan bahsetmiştim.

Dünyanın, özellikle gelişmekte olan ülkelerin neden bu konuda giderek bağımlı hale geldiğini düşünürken, bir dönem bizde vücut bulan Köy Enstitüleri aklıma geldi. “Geçmişini bilmeyen toplumlar geleceğe ümitle bakamazlar” Bu yüzden o dönemi bir hatırlayalım.

Cumhuriyetin bu ulvi projesinin amacı; köyden gelen yetenekli çocukların tam donanımlı olarak yetiştikten sonra, tekrar köylerine dönerek geride kalan ve okuma fırsatı veya olanağı bulmamışları eğiterek ülkenin okuryazar düzeyini yukarı taşımasıydı. Köy Enstitüleri’nin o günkü eğitim yöntemi gününün en ileri eğitim yönteminden daha donanımlıydı. Bu modelde teorik ve pratik eğitim birlikte alınıyordu. Yalnız temel dersler değil, yaşama dair bütün konular bir bütünlük içinde işleniyordu. Bir taraftan güçlü bir tarih eğitimi yanında tarım, el işi ve güzel sanatlar ile yurttaşlık bilinci ve ulusal bilinç kazanıyorlardı; diğer taraftan dünya klasiklerini okuyarak, müzik dinleyerek, tiyatro yaparak dünya değerleri ile tanışıyorlardı. Bu model şimdi bütün dünyada tartışılan yüksek öğretimde probleme dayalı öğretme modeline çok benziyor. Ayrıca AB’nin yüksek öğretimde başlattığı Leonardo Da Vinci siteminin yıllar önce uygulandığı bir şeklidir.

1940-1946 arasında köy enstitülerinde 15, 000 dönüm tarla tarıma elverişli hale getirilmiş ve üretim yapılmıştı. Aynı dönemde 750, 000 yeni fidan dikilmişti. Oluşturulan bağların miktarı ise 1, 200 dönümdü. Ayrıca 150 büyük inşaat, 60 işlik, 210 öğretmen evi, 20 uygulama okulu, 36 ambar ve depo, 48 ahır ve samanlık, 12 elektrik santralı, 16 su deposu, 12 tarım deposu, 3 balıkhane, 100 km. Yol yapılmıştı. Sulama kanalları oluşturularak enstitü öğrencilerinin uygulmalı eğitim gördüğü çiftliklere sulama suyu öğrenciler tarafından getirilmişti.

Kapatıldığı 1954 yılına kadar Köy enstitülerinde 1308 bayan ve 15, 943 erkek toplam 17, 341 köy öğretmeni yetişmişti.

Köy Enstitüleri’nde yaşam, dönemin öğretmen ve öğrencilerinin anlatımı ile tam "birliktelik, katılım, yetki" ve "sorumluluk" eksenlerine oturtulmuştur. Enstitülerde kararlar yönetici-öğretici-öğrenci üçlüsünün katkı ve onayıyla alınır. Okul yöneticileri ile öğrenciler her konuyu tartışabilirler. Enstitüleri’nin kuruluşunda Atatürk politikası uygulanır, tarıma elverişli arazilerin seçilmesine özellikle özen gösterilir.

1942-43 öğretim yılında, Köy Enstitüleri'ne öğretmen, bölge okullarına yönetici, gezici başöğretmen, ilköğretim müfettişi ve kesim müfettişi yetiştirmek amacıyla Hasanoğlan Köy Enstitüsü bünyesinde Yüksek Köy Enstitüsü açılır. Enstitülerin ilk resmî öğretim programı 1943 yılında yayımlanmıştır. Programa göre, ilkokulu bitiren çocuklar sınavla Köy Enstitülerine alınır ve karma eğitim uygulanır. Toplam beş yıl süren öğretim zamanının yarısı kültür derslerine, dörtte biri tarım dersleri ve çalışmalarına, dörtte biri de sanat ya da teknik derslere ve çalışmalara ayrılmıştır. Bütün derslerde ve çalışmalardaki temel yöntemin 'yaparak öğrenme' ilkesi olduğu söylenebilir. "Gerek öğretimin eğitsel bir biçimde yapılmasında, okuldaki toplumsal ortamın yaratılmasında ve gerekse toprakların işlenip uygar bir eğitim kurumunun oluşmasında öğrenci - öğretmen ilişkilerinin bir aile yuvasındaki gibi içten oluşunun büyük rolü olmuştur." Zamanla sayıları 21'i bulan Köy Enstitüleri 1944'ten itibaren yılda ortalama 2000 öğretmen mezun etmeye başlar. Köylere gönderilen öğretmenlere tarım araç ve gereçleri ile üretimde bulun-mak ve gelirinden yararlanmak üzere tarla ve irat hayvanları verilir. Öğretmenlerin ödevleri 1942 yılında çıkan 'Köy Okulları ve Enstitüleri Teşkilat Kanunu'nda belirlenmiş ve 'okul ve kurslarla ilgili işler' ve 'köy halkını yetiştirmekle ilgili işler' diye ikiye bölünmüştür. Ulaşılmak istenen hedef, Atatürk'ün halkçılık ilkelerine uygun olarak, geniş halk kitlelerinin eğitim düzeyini yükseltmek, böylece reformların yerleşmesi için gerekli koşulları yaratmak, halkın politik, ekonomik ve kültürel yaşama aktif olarak katılmasını sağlamak ve aynı zamanda kendi hakları konusunda bilinçlendirmektir. Enstitüler, geniş bir halk kütlesine ulaşan bir eğitim ve kalkınma etkinliği olması dolayısıyla ülkenin gelişmesinde en büyük katalizör olarak görülebilir. Nitekim daha başlangıç noktasında kalan bu eğitim modelinin başarısı, 1946'ya kadar köylerdeki öğretmen açığını kapatan 16.400 kadın ve erkek öğretmen ile 7300 sağlık memuru ve 8756 eğitmen yetiştirmiş olmasıdır.

Bu bilgiler ışığında geri dönüp baktığımızda, o sistem işbirlikçiler tarafından tü-kaka ilan edilip 1954 de kaldırılacağı yerde geliştirilseydi, bu gün herhalde ne köyden şehire göçü, ne bu kadar büyük gelir dağılımı çarpıklığını, ne giderek çoğalan üniversite mezunu işsizi, hatta ne de muhtemelen PKK terörünü konuşuyor olacaktık.

Teba olmaktan yurttaş olmaya geçişi, köylünün kalkınmasını, bilinçlenmesini, kendi şahsi çıkarlarına engel gören malum kesimin olağanüstü çabaları ve emperyal destekleri ile bu sistemden vazgeçildi.

Bu yazıyı okuyan bir kısım okur, sistemdeki olduğu iddia edilen yanlışlardan bahsedecektir. Her sistemde, her kurumda yanlışlar olabilir. Örnekleri bu gün yaşadığımız sistemde de sayılmayacak kadar çok. Ancak yanlışları ayıklamak ile sistemi toptan yok etmek başka şeyler.

Günümüzde o dönemin köy enstitüleri ana fikir olarak alınıp ülke kalkınması, insanların mutluluğu, en önemlisi de gelecek için umudu tekrar yeşertilebilir. Ne dersiniz düşünmeye değmez mi?

Pazar, 18/10/2009

 
Toplam blog
: 1508
: 1688
Kayıt tarihi
: 16.07.08
 
 

Yetmişiki yaşında iki çocuk ve iki torun sahibi bir erkeğim.. Lise mezunuyum. Uzun yıllar esnaflı..