Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Haziran '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Hayır !

Hayır !
 

“İzmir marşıyla gelip mehter marşıyla gidilen” ve Erkan Yolaç ile özdeşleşmiş bir yarışmanın iki önemli sözcüğü olan “Evet ve Hayır”ın yaşamımızda ne önemli bir yere sahip olduğunu düşündünüz mü?

 

“Kendimi iyi hissetmiyorum, kimseyi görmek de istemiyorum ama arkadaşım ısrarla “açılırsın” diyerek beni beklediğini söylüyor. Peki dedim. Kıramadım gittim. Ama zor oturdum yanında”

“Ona hayır diyemedim ve evlenme teklifini kabul ettim”

“Kırılır diye istemediğimi söyleyemedim”

“Yüzüme öyle bir bakışı vardı ki hayır demem mümkün değildi. Sonradan çok pişman oldum ama”

Örnekleri çoğaltabiliriz.

 

Günlük yaşamda küçük bir ayrıntı gibi duran bu iki sözcük çoğu zaman duygu, düşünce, davranış ve ilişkilerimizi ciddi biçimde etkileyerek hayatımızın yönünü, tadını ve rengini tayin eder.

Toplumsal ve bireysel evet- hayır dengesi hem sosyal yaşantımızın hem de ruh sağlığımızın belirleyicisidir çoğu zaman. Toplumların kendi kaderlerini belirlemesi de yine bu dengeyi bulmasına bağlıdır.

Hangisini söylemek daha kolay ya da hangisi daha zor?

Bu sorunun cevabı galiba söyleyen ve söylenilen açısından farklı anlamlar ifade ediyor.

Genel kanı “evet “demenin daha kolay, “hayır” demenin ise daha zor olduğu yönünde. Fakat ağızdan çıkan bu iki sözcüğün zorluğu veya kolaylığı bunların eylemsel ifadeleriyle anlamlıdır aslında.

Daha kolay söylendiği düşünülen “evet” sözcüğü, eyleme dönüşme aşamasında söyleyene zorluk, sorumluluk ve zoraki bir kölelik olarak geri dönebilir.

Her gün birçok kişi karşıdakine hayır diyemediği için, kimisi de her şeye hayır dediği için bir sürü sıkıntı yaşamakta, zor durumda kalmakta ve değişik ruh hallerine girmektedir.

Onaylanmak ve beğenilmek insanların en önemli ihtiyaçlarından biridir. Ve insanlar bu ihtiyaçlarını karşılayabilmek için zaman zaman kendi isteklerini bir kenara atarak diğer insanların istek ve beklentilerini karşılamak adına onlara “evet”; kendi istek ve beklentilerini ise erteleyerek ise kendilerine “hayır” derler.

Aslında evetçi yaklaşım bizi başkalarıyla işbirliği ve dayanışma yapmaya yönelten bir yaklaşımdır. Ve birçok olumlu getirisi olduğunu yadsıyamayız.

“Hayır” olumsuzluk içeren, negatif bir anlam taşır. Hayır demek hem söyleyen de hem de söylenilen kişide hoş bir duygu uyandırmaz. Her iki tarafında moralini bozar. Özelliklede sevdiğimiz ve iyi sosyal ilişkiler içerisinde olduğumuz kişilere söylendiğinde.

Zamansız ve gereksiz yere söylenen hayırlar , iletişimi ve kişilerarası ilişkileri etkiler. Bu da çoğu zaman yanlış anlaşılmaya, dışlanmaya ve bazen çok güzel fırsatların elden kaçırılmasına neden olabilir.

Bunun yanı sıra “hayır” asi bir başkaldırıdır. Hayatımızın kontrolünün bizim elimizde olduğunu gösteren, mevcut olan hakların bilinçli olarak kullanılmasını sağlayan cesur ve onurlu bir eylemdir.

Görüldüğü gibi, diğer insanlara söylediğimiz hayır ve evetlerin dengesini iyi kurabilmek ne kadar önemli.

Bu denge nasıl bulunur?

Ne zaman “hayır” ne zaman “evet” demeliyiz? Bunun ölçüsü ne olmalı?

Aslında her zaman evet demenin olumlu, hayır demenin sonuçlarının olumsuz olacağı gibi bir değerlendirmenin algılama sorunundan kaynaklandığını kabul etmek gerekir. İnsanlararası ilişkilerde ilişkinin kalitesini arttıran en önemli etkenlerin “dürüstlük, açıklık” olduğunu bilmek belki bu konuda bize yol gösterebilir.

“Evet”i sıkça kullanmak ve sorumluluğunu yerine getirmek bizi daha nazik, sevimli ve sevilen biri haline getirebileceği gibi başkalarının gözünde kişiliksizleştirebilir de. Artık dikkate alınmayan da olabiliriz.

Yine sık ve gereksiz kullanılan “hayır” sosyal yaşamdan ve sevdiklerimizden dışlanmamıza neden olabilir.

Kendi ilke ve ihtiyaçlarımıza sırtımızı dönmeyecek, ruh sağlığımızı bozmayacak aynı zamanda uyumlu ve olumlu ilişkilerimizi sürdürecek denge için üslup, kişilik ve yöntem sahibi olmak süreç ve eğitimi zorunlu kılar. Neyse ki “Hayır” demek, öğrenilebilen bir yetenektir. Dolayısıyla “Hayır”ı öğrenmek aynı zamanda nelere “Evet” dememiz gerektiğini de öğrenmemiz anlamına gelir.

Bir fıkra ile yazımızı sonlandıralım. Fakat buradaki fıkra; “evet” ve “hayır”ı söyleme yönteminin dışında, beklentilerimiz doğrultusunda bir cevap alabilmenin de bir yöntem gerektirdiğine dair güzel bir örnek oluşturuyor.

 

İki arkadaş, hararetle tartışıyormuş. Tartıştıkları konu; “Sigara içerken İncil okunup okunmayacağı imiş. Sonuç alamayınca hikâye bu ya Papa'ya sormaya karar vermişler. Papa'nın yanına gidip sırayla sorularını sormuşlar. Biri sorusuna olumsuz “hayır” cevabını alırken diğeri izin almayı başarmış. İzin alamayanın sorduğu soru:

“Papa hazretleri, İncil okurken canım sigara içmek istiyor, içebilir miyim?”
”Oğlum, İncil okunurken Tanrı'yla ilgilenmen lazım. O sırada dikkatinin dağılmaması lazım” O yüzden İncil okurken sigara içilmez.
İzin alanın sorduğu soru :
“Papa hazretleri, sigara içerken canım İncil okumak istiyor, okuyabilir miyim?”
“Oğlum, her nerede ve ne koşulda olursan ol, İncil okuma isteği duyarsan okuyabilirsin.”

KISSADAN HİSSE:
1) Esas olan; aldığın cevap değil, sorduğun sorudur
2) Beceri; almak istediğin yanıtı alabileceğin soruyu sorabilmektir.

Tijen Taşlı- İzmir

 

 

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 156
: 2800
Kayıt tarihi
: 03.04.07
 
 

SÖZ UÇAR, YAZI KALIR. 9 Eylül Ünv. İşletme mezunu, 9 Eylül Ünv.Sosyal Bil. Ens.Sağlık Kurumla..