Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Gülüm Çamlısoy

http://blog.milliyet.com.tr/

02 Aralık '14

 
Kategori
Öykü
 

Hayır, istemiyorum

Hayır, istemiyorum
 

Öfkesine bir kez daha yenilmişti işte. Yine yeniden nelere mal olacaktı bu ivedi karar kim bilir…

Usulca kapadı gözlerinin geçirdiği bu öfke nöbeti sonrasında. Bildiği tüm duaları sıraladı ardı ardına.

‘’Hadi, kızım sakinleş.’’ deyip bir yandan teselli ediyordu ezik kalbini.

Bir anda boyut değiştirmişti. Yine o küçük kızı gördü karanlığın tam da ortasında. Ne zaman geçmişe dönse kesişirdi yolu o çelimsiz, küçük kızla. Yıllar öncesine gitti…

‘’Süreyya, güzel yeğenim benim. Hadi, gel amcanın kollarına.’’

‘’Hayır, amca. İstemiyorum. Hayır.’’

‘’Gel. Söz. Bu sefer yakmayacağım canını. Hem bak ne hediye aldım sana. Merak etmiyor musun?’’

‘’Hayır, amca. Sonra canım çok yanıyor.’’

‘’Gel buraya. Bak kimse yok ikimizden başka. Gel, dedim yoksa her şeyi anlatırım annene. Sen de çekersin cezanı.’’

‘’İyi de amca ben ne zaman istedim ki. Hem annem bana çok kızar, biliyorum. Sakın bir şey deme anneme. Sakın.’’

‘’Eğer gelmezsen anlatırım herkese nasıl kötü ve yaramaz bir çocuk olduğunu. Görürsün sen o zaman.’’

‘’Hayır, amca. Sakın anlatma. Bak, bu son olsun. Söz ver bana.’’

‘’Anlaştık Süreyya. Bak ışıkları da söndürdüm.’’

Aniden açtı gözlerini genç kadın. Yaşa boğulmuştu gözleri farkında olmadan. ‘’Unutmalıyım. Unutmak zorundayım’’ diye kıvranıp duruyordu bir yandan. Duyduğu çığlık ile irkildi. Farkında olmadan çığlık attığının yeni farkına vardı.

Aradan nice yıl geçmişti geçmesine de hala unutamıyordu amcasının yaptıklarını. Tam olarak hatırladığı söylenmese de zihnine kazılanların izini bir türlü silemiyordu. Biliyordu zira. Mecbur kılındığı o garip ve çarpık ilişki hala koruyordu mevcudiyetini canlı canlı.

Olanların tek sorumlusu olarak hep kendini görmüştü önceleri ta ki sevdiği adamla evlenene kadar. Kocası olanlar hakkında hiçbir şey bilmese de gece odalarına çekildiklerinde kadının tedirginliği hep bir paravan olmuştu aralarında. Geçmişiyle ilgili şüpheler taşısa da adam asla zorlamazdı Süreyya’yı üstelik konu ne olursa olsun. Karısına duyduğu sevgi, gösterdiği anlayış sayesinde beraberliklerini sürdürme gayreti içerisindeydiler. Gerçi oldukça zorlanıyorlardı ama diğer yandan da birbirlerine duydukları sevgi her şeyin önündeydi. Zaman içerisinde başa çıkamayacaklarını anladıklarında bir uzmandan yardım almaya karar vermişlerdi. Ve gün geçtikçe bunun oldukça faydasını görmeye başladılar.

Süreyya’nın geçmişiyle ilgili zihninde dondurduğu tüm görüntüler yavaş yavaş açığa çıkmaya başlamıştı görüştüğü terapist sayesinde. Yine de fazla detaylara girmiyor ve ket vuruyordu kendine seanslar sırasında.

Süreyya’nın öz amcası ile olan bu garip yakınlaşması babasının ölümünden sonra başlamıştı. Önceleri nadir geldiği bu eve daha sık uğrar olmuştu adam. Süreyya’nın annesi ise bir o kadar mutluydu gösterilen bu ilgi neticesinde. Fazlasıyla saf ve iyi niyetli bir kadında zahir. Ve insanlar hakkında bir o kadar mülayim. Hele ki konu rahmetli eşinin ağabeyi oldu mu nasıl da mutlanırdı yalnız kalmadıkları için. Eşinin ölümünden sonra bir fabrikada çalışmaya başlamıştı kadın. Ne zaman fabrikada mesaiye kalsa güvenle emanet ederdi Süreyya’yı amcasına. Zaten sonun başlangıcını  hazırlayan da kadının bu tutumu idi.

Kız çocuğu olmadığı için görünürde Süreyya’yı gözünden sakınırdı adam. Sözüm ona şefkatli, müşfik ve sevecen bir akraba! Ne de olsa kardeşinin yadigârlarına sahip çıkıyordu. Ta ki cinayetten hüküm giyene kadar. Çalıştırdığı kahvehanede karıştığı bir kavgada ortağının ölümüne sebebiyet vermişti. Bir anda gelişen bu olay neticesinde uzun bir zamana tekabül eden hapis cezasına çarptırıldı adam.

Süreyya’nın annesi çok üzülmüştü bu duruma diğer yandan Süreyya’nın içi oldukça rahatlamışken.

Hala annesine anlatamadığı bu sırrı ve ayıbı zihninin derinliklerine gömdü küçük kız. Ne zaman aklına gelse olanlar düşünmemeye çalışır ve gizli gizli ağlardı.

Anlam veremediği bu davranış ergenliğe adım attığında zihnini daha da kurcalar olmuştu. Kimselere bahsetmemesi gerektiğini biliyordu izafi bir korku neticesinde. Gün geçtikçe gelişen, serpilen bedeni ise bir yandan yanlış giden bir şeylerin olduğu sinyalini vermeye başlamıştı. Artık çocukluktan çıkmış bir genç kız idi ve bir sürü çekinceleri ve korkuları olan. Mümkün mertebe vücudunun belirginleşen hatlarını istem dışı gizlemeye çalışıyordu.

Aklı erdikçe geçmişin küllerinden bilincine taşınmaya başlamıştı yaşadıkları. Seziyordu ve mütemadiyen suçluyordu kendini. Düşünmemeye çalıştıkça daha da saplanıyordu karanlığın is kokan belirsizliğine.

Zaman içinde yeni korkulular eklenmeye başladı. Amcasının tahliye olmasına şunun şurasında az bir süre kalmıştı. Yine aynı döngüye girmek en büyük korkusuydu. ‘’Yine, yeniden olursa’’ diye endişe duymaya başlamıştı. Düşündükleri itibariyle işin içinden çıkılmaz bir hal almaya başladı yaşantısı.

Tek çaresinin ne olduğunu anlamıştı artık. Durumu annesine anlatmalı ve boşaltmalıydı içini. Bunun bedeli ne olursa olsun anlatacaktı her şeyi. Sonucunun ne olduğunu kestiremese de kararlıydı annesiyle konuşmaya. Yeniden aynı olayları yaşamanın önünü almalıydı.

Ve korktuğu başına geldi genç kızın. Yıllar sonra çıkıp gelmişti adam evlerine üstelik hiçbir şey olmamışçasına ve bilmeden aslında Azrail ile olan randevusuna geldiğini…

Yarı uykulu yarı uyanık çalan telefon ile irkildi Süreyya daldığı hayal âleminden.

Telefonu açmasıyla yüzü aydınlandı genç kadının. Arayan annesiydi, ziyaretine bekleyen çileli anacığı. Kısıtlı bir zaman diliminde konuştu ana kız ve özlemle, göz yaşlarıyla sesleri de duyguları da birbirine karıştı.

‘’İki saate kadar oradayım anneciğim. Çok özledim seni hem de çok.’’ Deyip kapattı telefonu.

Bir yandan da söyleniyordu görüş gününe geç kaldığı için.

‘’İş ki geç kalmasam’’ diye mutfağa geçti. Annesinin en sevdiği yemekleri günler öncesinden hazır etmişti. Özenle yerleştirdi hazırladıklarını geniş ağızlı torbanın içerisine. Elleriyle yaptığı çilekli pastayı da en üste koydu.

Hapishane yönetimi izin verse neler neler götürürdü annesine. Aslında kimselerin görmediği, bilmediği bir hediye taşıyordu ki annesini havalara uçuracak.

Usulca okşadı henüz belirginleşmemiş karnını. Kocaman bir gülümseme yerleşti yüzüne eşlik ederken bir iki damla yaş.

 
Toplam blog
: 216
: 117
Kayıt tarihi
: 22.08.13
 
 

Yazmaya gönülden sevdalı, kendini her daim geliştirmeye çalışan, öğrenci ruhlu biriyim. Mesleğim ..