Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Ocak '09

 
Kategori
Güncel
 

Hayranlarına, Yalçın Küçük'ten Seçmeler

Hayranlarına, Yalçın Küçük'ten Seçmeler
 

Geçen gün Yeni Harman dergisine göz atarken, Tuncay Akgün’ün Yalçın Küçük’ün Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınmasına dair yazısı dikkatimi çekti. Tahminimin ötesinde methiyeler düzen bir yazıydı. Ancak garipsemedim. Yeni Harman ve Red Dergilerinin girdiği koridoru bir zamandır takip etmeye çalışıyor ve uzanacağı noktayı az çok tahmin edebiliyorum.

Ardından blog ortamında Yalçın Küçük’e dair bir yazı görünce, günümüz Kemalistlerinin, ulusalcılarının içine düştükleri çaresizliği bir kez daha fark ettim.

Kütüphanemde bir kitap var. Büyük ihtimalle yasaklı. Son yıllarda ne kitapçılarda görüyorum ne de internette satış yapan sitelerde. Ama nihayetinde belge sayılacak bir eser.

Eser Yalçın Küçük’e ait. Basım yılı; 1992, Yayınevi; Başak. Kitabın ismi; Emperyalist Türkiye

<ımg src="http://www.nevaria.com/UserImagesNew/947/U701412F1JUJIYKDI.JPG">

İçinde birkaç alıntı yapmam, söz konusu kişi ve bu günkü duruşu hakkında ne kadar açıklayıcı olur bilemiyorum. Okuyup görmek lazım. Bir nebze cımbızlama yapacağım ama umarım arkadaşlar bu kusurumu görmezden gelebilirler. Kitaptan yaptığım alıntıları “Yalçın Hoca şu an köşe yazarı olan insanlara beş çeker” diyen blog yazarı arkadaşımıza ve destekçilerine ithaf ediyorum;

Sayfa 24; Başlık; “Türk Emperyalizmi ve Görevleri”

“…. Türkiye dışarıdan, içerideki Türkler’in gördükleri türden görülmüyor. Mustafa Kemal , yirminci yüzyıl politikacıları içinde en temkinlisi ve ufku en dar olanlardan birisidir; yönetime gelmesinde, yorgun ve yenilgiye alışmış yenikçi Türk halkının psikolojisine uygun düşmesinin ayrı bir ağırlığı olduğunu düşünüyorum. Misak-ı Milli, Kemal Paşa’ya ve Kemal Tahir’in romanının adıyla, “yorgun savaşçı” bir kütleye uygun düşüyor.”

“Fakat Birinci Cumhuriyet ve Kemalizm, Türklerin tarihinde sanıldığından daha kısa bir süreçtir.; ayrıca dışarıdakiler hiçbir zaman bu bakışla değerlendirmiyorlar. Ermeniler, Azeriler, ön Kafkasya’nın ve Orta Asya’nın diğer halkları ve hiç kuşkusuz Ruslar için, Türkiye ekspansiyonist ve Türk yönetimi her zaman aşırı baskıcıdır. Bu nedenle muhtemel bir Türk emperyalizmine, iç Türklerin ‘in gözlükleriyle bakmadıklarından kuşku duymuyorum”

Sayfa76; Başlık “Emperyalist Cephede”

“Bütün çalışmalarımda Kemal Paşa’nın devrimci geçmişi olmayan, oldukça tutucu ve son derece sınırlı ufuklu bşir burjuva demokrat olduğunu gösterebilmiş durumdayım. Türkiye Üzerine Tezler dizisinin sonuncu ve beşinci kitabı bu alanda yepyeni bilgiler getiriyor; ayrıca bu inceleme, tartıştığım alanla pek büyük ölçüde çakışıyor. Tezler’in bu sonuncu kitabında, 1918-1922 arasında Anadolu, Kürdistan, Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan devrimlerine ayrı ayrı yer vermeye çalıştım. . Enver Paşa, işte bu dönemde, Osmanlı İmparatorluğu’nu, Orta Asya’ya taşımaya çalışıyor. Osmanlı İmparatorluğunu Orta Asya’ya taşımayı planlamış olan bir burjuva –demokrat, bugünün oligarklarına, Kemal Paşa’dan çok daha yatkın bir model veriyor”

Sayfa 93; “Kemalizm: Emperyalizmin Dar Ceketi”

“ ’İnsan’ Atatürk filmi olmaz. Olursa ya bu bir başkasının filmidir ya da kahraman sevecen değildir. Eğer bir kimse Mustafa Kemal’i sevecen gösterirse, bir başkasının filmini yapmış olur.

Mustafa Kemal, çok vesveseli, hep kıstırılmışlık kompleksi içinde yaşayan, sevgisiz bir insandır. Annesini sevmez. Mütareke’de İstanbul’da annesi ile değil Pera Palas’ta kalmayı tercih ediyor. Annesinin cenazesine gitmiyor. Latife’yi de sevdiğini gösteren hiçbir işaret yok. Üstelik kendisinin Latife’yi seçtiğini sanmıyorum. İzmir’in komprador burjuvazisi olan Uşakizadeler, İşviçre’de okuyup yaşayan kızlarını Mustafa Kemal’e vererek, Kemal’i burjuvaziye damat alıyorlar. Kemal’de hep, “sosyete” kadınlarına yatkınlık sergiliyor. Sofya’da, Şam’da, İstanbul’da hep zengin ve güzel hanımların salonlarına girmeye çalışıyor. Çeşitli kaynaklar bu alanda çok başarısız kaldığını saptıyor. Yabancı kaynaklar, Kemal’in asker yürüyüşüyle dansettiğini kaydediyorlar. Sevimli olmaz.

Sevgisiz ve acımasızdır. Maliye Nazır’ı Mehmet Cavit’i astırdığı akşam, bir balo düzenlemeye dikkat ediyor.
Mustafa Kemal, geç kalmış ve bu nedenle fazla gelişememiş bir Müthiş İvan veya Sekizinci Henry’dir.”

“Eylülist günlerde, hapishanelerde coplarla Atatürk sevgisi aşılanmak istendi. Olmadı. Şimdi “herkes gibi” bir Atatürk düşünülüyor. Ancak sevgiyi bilmeyen, acımayı bilmeyen, kimseye güvenmeyen, herkesi kendine karşı komplo hazırlayıcısı olarak gören, bir aydınlanmacı despot olan Mustafa Kemal’i hiçbir romancı ya da yönetmenin sevimli yapabileceğine ihtimal vermiyorum. En gerçekci film, Müthiş İvan’ın başarısız bir kopyası olabilir”

Sayfa 135; Başlık; “Türkiye Düzeninde Tıkanma” (Bir röportaj ama soruları kimin sorduğu belirsiz)

“Soru; Son günlerde İstanbul’da Genelkurmay Başkanlığı ile İçişleri Bakanlığı’nın ortaklaşa düzenlediği basın toplantısında dile getirilen bazı görüşler var. Adeta kamuoyuna “Eğer toplu katliam yapmazsak, vatan elden gider, PKK her şeyi aldı götürdü” imajı verilerek kitleler, özellikle de Türk halkı kitlesel katliama hazırlanmak ve bunun yanında yer almasını sağlamak isteniyor. Bu durumlar nasıl değerlendiriyorsunuz?”

“Yalçın Küçük’ün yanıtı; Yayılmacı bir Türklük geliyor. Kemalizmin misak-ı milli ilkesini terk etmek zorunluluğunu duyuyor. Tarih Kemal’in yerine Enver’i ön plana çıkarmak üzeredir.

Yayılmacı Türklük, hem kendisine bir misyon bulmak ve hem de bir düşman yaratmak zorundadır. Orta Asya’da “komünizm altında ezilmiş, dinini ve benliğini kaybetmiş, geri kalmış” Türkler’e yatırım ve uygarlık götürmek misyonudur; artık, Türklük, Elenleri ve Bulgarları düşman ulus sayamayacak durumdadır. Kürtler, Türkler’in “düşman ulusu” yapılmak isteniyor.

Bunun için kan dökülmesi planlanıyor.”

Sayfa; 151 -152-153, Başlık; “ Ne Mutlu Kürdüm Diyene”

“Şimdi dünyanın umutsuzluğun kara bulutlarıyla bastırıldığı bu tarih döneminde insanlık Kürdistan’da patlıyor. İnsanın doğuşu Kürdistan dağlarındadır”

“Bekaa Vadisi’ndeydim; hepsi gençti ve gençlerden birisi yaklaştı. Hukuk fakültesini bitirmiş ve öğrenciliğinde konferanslarıma, panellerime dinleyici olarak katılmış olduğunu söyledi. General üniformasıylaydı, ama yine de ne yaptığını sordum. “Ceza Mahkemesi Başkanıyım” dedi. Çok büyük heyecan duydum. Bir şansla, belki de 20-25 yıl sonra ve mutlaka Kürt kimliğini reddetmek koşuluyla baş ceza yargıcı olabilecekti. 23 Yaşındaki Ceza Mahkemesi Başkanına gıpta ettim.”

“Bu topraklarda şimdi, Kürt mücadele ediyor; İnsan doğuyor.
Ne mutlu mücadele edene!
Ne mutlu Kürdüm diyene!
Ne mutlu yükselişin bayrağını tutana; Doğan insana!”

Sayfa; 254-257, Başlık “İstanbul Nasıl Yıkılmalı”

“Büyük heyecanlarım var. Uçağa bindiğimde gözümü teleskop yapıp dikkatle gözlem yapmaya çalışıyorum. “Yeni başkenti nereye kuracağımız” sorusuna cevap arıyorum. Yeni cumhuriyetin yeni başkenti olmalıdır ve yeri, gecikmeden, bulunmalıdır, öyle düşünüyorum.”

“İstanbul’a her geldiğimde İstanbul’u nasıl yıkacağımı düşünüyorum. Bu düşünceden büyük heyecan çıkarıyorum. İstanbul’u acımadan ve toptan yıkmak gerektiğine inanıyorum. “Milli servet” dememek gerekiyor, bu söz son zamanlarda uydurulmuştur, halkların utancı demenin daha uygun olduğunu sanıyorum.”

“İstanbul’un fethine Taksim’den başlamak gerektiğini düşünüyorum.

Yıkım, Taksim'den başlamalıdır.

Taksim, dünyanın en büyük tepesi, en büyük meydanı yapılmalıdır.

Bir çırpıda Su Deposu ile Atatürk Kültür Merkezi’ni yıkmalıyız.

Yıkmadan önce bu iki binadan, Su Deposu ile Atatürk Kültür Merkezi’nden hangisinin daha çirkin olduğu konusunda bir yarışma açmalıyız. Bir kez içini de gördüm, Atatürk Kültür Merkezi kadar çirkin bir opera binası düşünemiyorum. İçi mi dışından ve dışı mı içinden daha çirkin olduğuna karar veremiyorum. “Sanatçı Deposu” olarak inşa edildiğini sanıyorum.

Bu taş yığınları bu oteller hemen yıkılmalıdır.

The Marmara, Sürmeli Park, yanındaki binalar hemen yerle bir edilmelidir. Sıraselviler’deki kiliselere kadar taş üstünde taş bırakılmamalıdır. Ortaya dünyanın bir besin harikası olan mantar gibi düm düz bir tepe çıkmalıdır. Trafik tepenin altından verilmelidir.

Bu dünyanın en büyük tepesinde bu her yürüyenin denizi gördüğü yerde, bu dünyanın en büyük miting alanında bir tek Sheraton kalmalıdır. Sheraton, devrimini yapamamış ülkelerden gelen gençler için konuk evi olarak kullanılmalıdır.

İstanbul bize layıktır. Biz yıkmalıyız.”

Bunlar 508 sayfalık kitapdan bir gecenin kısa vaktinde derleyebildiklerim elbette. Aklımda kalanlardan ilk anda bulabildiklerim. Ama daha çarpıcı ifadelere, özellikle Abdullah Öcalan'a dair sempati ve samimiyet barındıran ifadelere bol bol rastlayabilirisiniz.

Umarım Yalçın Küçük’ün, o hayran kalınan üretkenliği ile ürettiği yazılar sizlerde hayal kırıklığı yaratmamıştır. Bende yaratmadı açıkcası. Çünkü yakın zamanlarda bile Sabetaycı avı ile açıktan açığa ırkçılık yapan, sosyetede grup seks araştırmaları ile bilimsel yeteneğini sergileyen bir yazar olarak, onu zihnimde yerleştirdiğim yere aykırı düşen şeyler değildi okuduklarım. Ben esas, dokuz yanlış, bir doğrudan koca bir teori geliştirip ciddi bir hayran kitlesi yaratabilmesine şaşırıyorum.

<ımg src="http://img2.blogcu.com/images/e/r/g/ergenekonteror/yalcinkucuk1.jpg">

<ımg height="552" src="http://www.haberaktuel.com/images/news/32106.jpg" width="379">

Son olarak gözaltına alındığı Ergenekon soruşturması kapsamında verdiği ifadede; "Bekaa'ya Türklerin düşmanları hakkında bilimsel araştırma yapmak için gittim" diyen Küçük'ü yaptığı bilimsel araştırmalar esnasında görüyoruz.

Not;

Sayın yeşilsoğan bana ulaşan yorumu dışında iki yorum daha kaleme aldığını bana iletti. Bana ulaşmayan iki yorumundan da ilkinde kısaca;

Yalçın Küçük ve Doğu Perinçek’in Atatürk devrimlerini tam olarak anlamadıkları, onun yaptıklarını küçük burjuva devrimleri olarak değerlendirdiklerini, bu nedenle zaman zaman yanlış yola saptıklarını, 90’lı yıllarda PKK çizgisine yaklaşmalarının da bundan kaynaklı olduğundan bahsediyor.

Diğer yorumunda ise;

Ergenekon’un adresinin 12 Eylül darbesini gerçekleştiren ekip ve başı olduğu, şu an Ergenekon kapsamında tutuklu bulunanların bu yapı ile ilişkilerinin olmadığı, söz konusu olan şeyin antiemperyalist tasfiye süreci olduğu, bu gerçeği örtmek isteyenlerin gerçek Ergenekon yapısını oluşturduğu, globalleşmenin yangınını her yana sıçratmakla meşgulken, Mustafa Kemal’in yoluna daha fazla sahip çıkmak gerektiğini ifade etmiştir.

Sayın yeşilsoğan’a yazıma gösterdiği ilgi için teşekkür ederim. Düşüncelerine katılmadığımı ve bu bakış açısını doğru bulmadığımı eklemek isterim.

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..