Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Mayıs '09

 
Kategori
Mizah
 

Hayret

Hayret...!
Güzel uyuduğu bir gecenin sabahında, güzel bir güne başlamak umuduyla uyandı. Ama bir yerleri fena halde ağrıyordu.

Duşunu aldı, tıraşını oldu. Kendisi gibi emekli öğretmen olan eşi:

-Kahvaltın hazır, diye seslendi.

Doktora gitmesi gerektiğini düşünerek kahvaltı bile etmedi o sabah. Doktor aç karnına tahlil isteyebilirdi belki.

Eşiyle birlikte giyinip, dışında falanca eczanenin adı yazılı plastik kaplı sağlık karnesinin bir naylon poşete koyup, önünde incir ağacı olmayan hastanenin yolunu tuttular. (Hastane önünde incir ağacı, Doktor bulamadı bana ilacı, Baştabip geliyor zehirden acı...eski bir halk türküsü)

Yaya gidip yürüyüş de yapmış olacaklardı. Deniz kenarından yürüdüler. Bir öğrencileri geldi önlerinden.Yakasını ilikledi ellerini öptü.Hukuk bitirmiş, hakim olmuştu.”İlkokulda da kendine ve her şeye hakim bir çocuktu zaten” dediler.

Sevindiler, gururlandılar.

Kaldırımda yan yana yürüyorlardı. Hayret karşılarından gelenler onlara çarpmıyor, hatta kenara çekilerek yol bile veriyorlardı.

Şaşırdılar.

Büfeci, taaa ötelerden “günaydın hocam” diye bağırıyordu.

Önlerinden yaya gelenler onları selamlıyor, yoldan arabayla geçenler de korna çalarak selamlarını iletiyorlardı.

Hastanenin kapısına geldiler.

Bir beyaz önlüklü hemşire karşıladı onları, bir güzel hemşire, hem de olanca gülen yüzüyle. Sağ elinin avucunu yukarı doğru açarak:

-Hoş geldiniz, beni izleyin lütfen, dedi, bu güler yüzlü güzel hemşire

Yürüdüler, izlediler. Deftere kayıtları yapıldı.Güler yüzlü hemşire önde , onlar arkada pırıl pırıl bir odaya girdiler. Masanın başında oturmakta olan beyaz önlüklü doktor ayağa kalktı. Sağlık karnelerini açıp baktıktan sonra:

-Hocam hoş geldiniz, buyurun şöyle oturun lütfen, şikayetiniz nedir hocam.

Şikayet söylendi, dinlendi. Ceketin çıkmasına, tansiyon ölçümü için kolun açılmasına, sırtın dinlenmesi için giysilerin toplanıp tutulmasına hep yardım ediyordu, o güler yüzlü güzel hemşire.

Tüm muayeneyi bir baba sevgisi, ya da ana sevgisiyle yapan doktor, neler yiyip yememesi gerektiğini, ilaçlarını ne zaman nasıl kullanacağını söyledi bir bir. Sonra da:

-Hocam maşallah sen hepimizden iyisin, dedi.

Böylece ene önemli ilacı yazmıştı doktor.

Güler yüzlü güzel hemşire ile çıktılar odadan, doktorun” güle güle geçmiş olsun” dilekleriyle.

Bir başka güzel odaya geçtiklerinde hemşire:

-Siz burada bir iki dakika bekleyin lütfen, ben hemen geliyorum, dedi.

Hemşire az sonra, elinde sağlık karnesi bir elinde de ilaçlarla girdi odaya:

-Her şey tamam hocam, geçmiş olsun. Sizi dışarıda hep böyle ayakta, hep böyle sağlıklı görmek istiyoruz, dedi ve hastanenin dış kapısına kadar uğurladı.

Bir yanlışlık mı vardı yoksa.

Hayır.

Bugün sağ yanından kalkmıştı.

Hayret...!

Kaldırımda eşiyle yürürlerken önünden gelenler onları çarpıp geçmemişlerdi.

Bankta oturan adam hem simidini yiyip, hem de burnunu karıştırmıyordu.

Yolda yürüyenler kaldırımlara tükürmüyorlardı. Üstelik yollar da temizdi. Ne kuru yemiş poşetleri vardı, ne sigara kabı ve ne de izmariti.

Parkın içinden geçerlerken de yerlere basmaya kıyamıyorlardı.

Sonra ne mi oldu:

Verilen ilaçlar yalnız bir gün içildi, ne ağrı kalmıştı ne de sızı.İyi olmuştu bile.

Sonuç mu?:

“Yürü hür maviliğin bittiği sonsuz hadde kadar,

İnsan alemde hayal ettiği müddetçe yaşar.”demiş şair.

Ne güzel demiş.


Temel doktora gitmiş:

-Çok hastayım doktor, nereme bassam ağrıyor, demiş.

Doktor, ağrıyan yerlerini göstermesini istemiş. Temel parmağıyla göğsüne basmış ”of”, kolunu tutmuş “offf”, karnına basmış gene of da of. Doktor Temeli soyup baştan aşağı muayene ettikten sonra teşhisini koymuş .

-Tamam buldum Temel, hastalığını buldum. Senin parmağın kırık, demiş.

Yaaa!

 
Toplam blog
: 165
: 646
Kayıt tarihi
: 16.02.09
 
 

Recai Şahin: 1941 yılında Fethiye- İncirköy'de doğdum. İlkokul köyümde, ortaokulu Fethiye'de okud..