Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Haziran '07

 
Kategori
Çevre Bilinci
 

Hayrettin Karaca'yı ayakta alkışladık...

Hayrettin Karaca'yı ayakta alkışladık...
 

Bugün TEMA'nın Kadıköy Halk Eğitim Merkezi'nde çevre eğitim semineri vardı. TEMA'yı kuranlar ve vakfın gönüllüleri on beş yıldır ''Türkiye Çöl Olmasın'' diyor ve bu amaçla çırpınıp duruyorlar.

Hayrettin Karaca'yı yakından tanımak, onu dinlemek ve konuşması sırasında defalarca alkışlamak; salondan çıkarken ayakta dakikalarca alkışlamak, unutamıyacağım bir güzel anısı olacak hayatımın...

Hayrettin Karaca bir toprak adamı, Anadolu gibi büyük; hem toprağın yüreğinde yer açmış kendine hem de insanın... Erozyon Dede konuşurken notlar aldım:

''Yeni bir tüketim ahlakı olmalı. Haberlerin içine bile reklam girmiş; tüketelim. bitirelim, mahvedelim, sonra devam edelim... Ben bir kültürle yetiştim: ''Olan, olmayana borçludur'' dediler; ''Komşusu aç iken tok olan mümin değidir'' dediler; ''Komşuda pişer bize de düşer'' dediler... Fakirdik ama açımız yoktu... Bizim durumumuz iyiydi. Annem, yalnız ve kimsesiz komşumuz ''Fatma Anne''ye yemek götürmem için elime siniyi tutuşturur ve sessizce ''Fatma Anne'ye götür'' derdi. Kimse duymaz, kimse bilmezdi. Büyüklerimiz annelerimizdi, babalarımızdı... Evlenme çağına gelmiş komşu kızının evlenmesi için komşular seferber olurdu. Falan komşunun oğlu iyidir, bu kıza uygundur, oğlan askerliğini yapmış eli de ekmek tutmuştu. Komşu kızları hepimizin kızıydı...''

Koca salonda çıt çıkmıyor; Erozyon Dede; Vatan Dede, Toprak Dede, Anadolu Dede devam ediyor; ayakta ve yüreğimizde derin izler bırakacak sözler söylüyor:

''Babamın fabrikasında yüz elli kişi çalışırdı. Yemekler kazanlarla bizim evde yapılırdı. İki işçi kazanın iki kulpu arasına uzatıp iki ucundan asıldıkları uzun bir sırıkla kazanı fabrikaya götürürlerdi. Herkes kaşığını kendi getirirdi. Masa yoktu, makinaların arasına serilen beyaz şilte üzerine tabaklar konur, kepçelerle yemekler dağıtılır; çömelip yenirdi yemekler. Öyle kimsenin yeri belli değildi, babamın da... Gelişigüzel oturulur, yenirdi yemekler... Bize ayakkabı alınırdı ama o ayakkabılarla bizi sokağa çıkartmazlardı, çünkü kimsede ayakkabı yoktu. Diğer çocuklar görüp üzülmemeliydi. ''

''Yeni bir paylaşım düzenine ihtiyaç var: İçinde kural olmayan, sadece ahlak olan... İhtiyacından fazlasını tüketmeyecek insan... İk milyar iki yüz milyon aç var dünyada; yakın zamanda altı milyar aç insan olacak. 2020-25-30 yıllarına doğru insanlar birbirini yiyecek. Çünkü aç, yiyecek yok... Gazeteler yazacak falan ülkede 140 kişi yendi. Bunlar olacak, 2020-2030 yıllarına varmadan birbirimizi yiyeceğiz. İzlanda'da patates üretimi olmadı, insanlar birbirini yedi. 1984'te denge bitti, toprağın insanı besleme gücü kalmadı. ABD'de nüfusun yüzde 17'si aç. Avrupa'da da açlar var. Bırakalım yoksul ülkeleri, zenginlerde açlık var... Bizde daha yeni dokuz ilde sel oldu, 41 kişi öldü. TEMA'nın bir hedefi var: İktidara gelmek isteyen partinin erozyon sorununu çözmeden iktidar olamıyacağı gerçeğinin ortaya çıkmasıdır. Bu olgu, TEMA'ya verilecek geniş destekle başarılacaktır. Kamuoyunun toprağına sahip çıkması şarttır. Bugüne kadar partiler, tüketerek, yokederek iktidar olmuşlardır.''

Konuşmacılardan biri de ziraat mühendisi olan Profesör Doktor Murat Altın'dı. ''Toprağı oluştuğu, suyu düştüğü yerde tutmak gerekir'' diyen Altın, mera konusunda bilgiler verdi. Trakya'da yaptığı çalışmaları anlattı. Yeni çıkarılan mera yasasının yanlış olduğunu ifade etti. Bu yasanın meraları yaylak ve otlak alanlarına denetimsiz açtığını ve gerektiğinde ev yapma izni de verdiğini söyledi.

Bir başka bilimadamı da mesleği cerrah olan bir tıp adamı Profesör Doktor Lütfü Baş idi. Bu toprak adamı da, kendi deyimiyle doğa adamı; görevli bulunduğu Şişli Etfal Hastanesinde, erozyonla mücadele derneği kurmuş ve şu ana kadar 680 bin ağaç dikmiş. Ceviz dikme ve yedirme kampanyalarına ağırlık veriyorlar, arıcılık da var. Türk milletinin tamamına ceviz yedirmeye kararlılar. Ceviz dikmeyi de teşvik ediyorlar. Kıbrıs Savaşı'nda cerrah olarak görev yapmış. Hastaneye, Türk askerlerce yaralı olarak getirilen bir Rum askerinin de tedavisini gerçekleştirmiş. Yaralı asker ve komutanların tedavi sıralarını birbirlerine verişlerini ve yaralı hallerine karşın, itidalle sanki yaralı değillermiş gibi durmalarını; bunun da Türk milletinin asaletini gösterdiğini söyledi. Profesör Baş'ın bizden istekleri de vardı:

''Ölümden korkmadığınız anda dünyanın en mutlu insanı olursunuz. Enerjinizi boşa harcamayın. Zararlı yeyecek ve içecekleri kullanmayın. Kimseyi kıskanmayın. Doğa dostu olun, ağaçla, toprakla uğraşın. Gelirinizin yüzde birini çevre için harcayın. Babam doğduğunda dünya nüfusu 1, 5 milyardı, ben doğduğumda 2, 5 milyar, oğlum doğduğunda ise 6, 5 milyar. Bu iyi bir gidiş değil...''

Her sunumdan sonra Atatürk'ün sözleri perdedeydi: ''Vatan toprağı kutsaldır, kaderine terk edilemez.'' ve ''Kılıç ve saban bu iki fatihten birincisi ikincisine daima mağlup olmuştur.''

Anadolu için çalışan, Anadolu gibi büyük ne çok insanımız varmış; bugün bunu gördüm ve çok mutlu olarak tamamladım günümü...


Hayrettin Karaca'nın fotoğrafı: www.gazetevatan.com

 
Toplam blog
: 323
: 2029
Kayıt tarihi
: 04.09.06
 
 

Yaşanan her hayat en iyi hayattır; yeter ki içinde kötülük olmasın!.. ..