Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Eylül '07

 
Kategori
Psikoloji
 

Hayrola! Yolculuk nereye?

Hayrola! Yolculuk nereye?
 

Kadının içini nedenini bilmediği bir huzursuzluk kaplamıştı. Canı dışarı çıkmak istiyordu. İstiyordu istemesine de böylesi durumlarda ayaklarının onu götürdüğü yer için kendi kendine yasak koymuştu. Çıkmak ya da çıkmamak arası bir ikilem yaşadı kısa bir süre. İnat etmişti oraya gitmeyecekti. Başka bir mekana uğradı. Biraz oturduktan sonra bir ahbabına rastladı; keyifsizce onun sohbetine eşlik etmek zorunda kaldı. Ahbabı da sıkkındı. Mekanda onları pek sarmamıştı. Aynı derecede canı sıkkın olan ahbabı; haydi başka bir yere gidelim dedi. İyi haydi gidelim. Yine öncesinde bildikleri bir yere gittiler. Fakat nereye gitse içine hapsetmeye, susturmaya çalıştığı o sesin çığlıkları uğulduyordu kulaklarında. Benden kaçamazsın, benden kaçamazsın, benden kaçamazsın. Bu ses içindeyken, yerine koymaya çalıştığı diğer bütün sesler cılız kalıyordu. İçindeki o sesin çığlıkları ise gittikçe dayanılmaz bir hal alıyordu. Senin yerin orası değil, senin yerin orası değil, senin yerin orası değil. Arkadaşına haydi çıkalım, boğdu beni burası dedi. Fakat içinde de garip bir huzursuzluk vardı. Oraya gitse bile görmek istediği yüzün, duymak istediği sesin orada olmayacağına dair. Ayrıca kötü bir şey daha olacaktı sanki. İçinde bu hissin ayak tıkırtıları... Fakat gittikçe içinde büyüyen bu sesin çığlıkları da dayanılacak gibi değildi artık. Evet, bu gün oraya gitmeliydi. Ne olursa olsun gitmeliydi. Çığlıklara eş bir biçimde gaza yüklendi, biraz da arkadaşının yahu sen ne kadar güzel araba kullanıyorsun, "erkeklerden bile güzel" gazıyla daha da bir yüklendi gaza. Her gün geçtiği viraj gözüne biraz daralmış gözüktü. Sertçe frene bastı. Yarım spin atarak yan tarafta bulunan çardağın demirine çarptı. Araba hala çalışıyordu. Sakince düzeltti ve yola devam etti. Sol çamurluk tekerleğe sürtüyor, bir hayli de ses çıkartıyordu. Ama olsundu. Bu gün ne olursa olsun oraya gitmeliydi. Gitti. Ve o çok özlediği yüz orada yoktu. Her zaman olduğu gibi hisleri yine onu yanıltmamıştı . Kendisi için hiçte sürpriz olmayan bu duruma karşın yine de içini kaplayan hüzün bulutuna engel olamadı. Biri dokunsa, bir kelime etse yağardı ama olsundu. O orada olmasa bile nefesi vardı, kokusu, ayak izleri vardı. Tüm bunlar bile onu rahatlatmaya yeterdi. Anladı ki bu sesten asla kaçamayacaktı. Fizana gitse ne yazardı? Yıllarını bu şekilde harcadı. Hala da iç sesiyle tam olarak barışamadı. Ne onla oluyordu; ne onsuz. Her ne olursa olsun; iç sesini çok seviyordu. Tek yapması gereken onu idare etmeyi öğrenmekti.

 
Toplam blog
: 669
: 1503
Kayıt tarihi
: 19.01.07
 
 

Bir on dört mart sabahı güneş henüz arz-ı endam ederken üzeri yongalarla kaplı, küçük pencereli, ..