Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Ocak '07

 
Kategori
Doğal Hayat / Çevre
 

Hayvan hakları- I

Hayvan hakları- I
 

Doğa insandan önce vardı. İnsanoğlu doğa’da varoldu ve varoluşundan bugüne kadar hep doğa’dan yararlandı. Beslenmek için avlandı, avlanmak için hem doğayı, hem hayvanları keşfetti. Sonra hayvanları eğitti. Onlardan farklı faydalanmayı öğrendi. İnsanoğlu çoğalınca ve çağlar geçince, aklının gücüyle oluşturduğu teknolojilerle, toplumsal gelişimler gösterdi. Toplumların toplumsal gelişimiyle içinde bulunulan doğal çevre de tek yanlı olarak, insanın kendi çıkarları doğrultusunda sorumsuz ve düşüncesiz bir biçimde kullanıldı. Ve bugün doğanın dengesi bozuldu. Bugün ''küresel ısınma'' diye adlandırılan canavarı insanoğlu yarattı. Şimdi, ortaya çıkan sorunların kendisine negatif olarak dönmeye başlaması üzerine çevreyi korumak, doğal dengeyi sağlamak için önlemler almaya çabalıyor.

Dengesi bozulan doğa’da en büyük hasarı görenler, doğanın gerçek sahipleri olan hayvanlardır. Doğa’da gördüğümüz her canlının doğada üstlendiği bir görevi vardır. Hayvanlar bu görevleri bizim anlayamayacağım ve öğrenemeyeceğimiz hatta öğrenmek istemediğimiz bir içgüdüsel dinamizm ile yerine getirir ve yaşamın dengesi belli bir otonom döngü içerisinde sağlanır. Önemli olan yaşam dengesini bozmamaktır. Her tür canlının ''yaşam hakkına'' saygı duymak, çevre korumasının, doğal dengeyi sağlamanın en temel hatta birinci maddesidir. Örneğin, doğalarından kopartıp yüzyıllar öncesi aramıza aldığımız köpeklerin, kedilerin yaşam dengelerini ne derece bozduğumuzu bugün sokak hayvanlarının gittikçe artan sayılarında, çektikleri acılarda görmek mümkündür. Evimizde, bahçemizde baktığımız bu hayvanları hızlı kentleşmeyle sokaklara bıraktık. Onların da acı çektiklerini, üzüldüklerini, mutlu olduklarını hastalandıklarını göz ardı ettik. Mikrop, hastalık gözüyle baktık. Çocuklarımıza saldırırlar önyargısıyla kaçtık. Şikayet ettik. Yapılan her şikayet onları ölüme götürdü. Belediyeler itlaf ekipleri kurdu. Hayvanlar sokaklardan inşaat araçlar ile çöp kanyonları toplandı, çöp ezen kamyonlarda telef edildiler, leşler çöplüklere atıldı. Protestolar yapıldı, insanlar yürüdü, pankart açtılar ama özellikle ülkemizde hiç hak etmedikleri bir muameleye maruz kaldılar. Hiçbir suçları yok iken onları parmaklıklar ardında yaşamaya mahkum ettik.

Bugün bir moda haline gelen evde, bahçede hayvan besleme eylemi hat safhalara ulaştı. Geçici hevesle evimize aldığımız hayvanları bir süre sonra sokaklara ter kettik. Hayvan beslemeyi bir tür yaz mevsimi tatil eğlencesi gözüyle baktık. Yazlıklarda açlığa, kimsesizliğe terk ettik. Bilimden, akıldan merhametten yoksun uygulamalarla yıllardır sürdürülen insanlıktan uzak itlaf yöntemleriyle acılar içinde ölmelerine sebep olduk. Ölümden kurtulan hayvanları, hesapta dışarı, sokağa atarken, doğaya bıraktık. Ama hesaba katmadığımız başka şeyler vardı. İnsanlarla, aynı ortamda yaşamaya alışkın bu hayvanlar, nasıl beslenecekti ve doğaya nasıl ayak uyduracaklardı. Ve en önemli şey, sokağa bırakılan hayvanlar belki ölmekten kurtuldular ama üremeleri engellenmedi. Sahipsiz hayvanlar azalacağına çoğaldı. Hayvanların çoğalması doğal bir seleksiyondu. Doğanın gereği de zaten buydu.

Sorunun çözümü için neler yapılması gerektiği, hayvan sevgisi ve hayvan hakları konusunda hayvanları koruma dernekleri ilk adımı attılar ve bu hayvanlara sahip çıkmaya başladılar. Toplum içinde bir hareketlilik kazandırılmalıydı ve bunun adı ''çevreye ve hayvanlara duyarlılık'' olmalıydı. Ama hala toplum olarak bilinçsiz ve bilgisiziz. Bilgilenmek te istemiyoruz, hayvanları korumak da.

Bizim zamanımızda okullarda pek ''duyarlılık'' üzerine dersler yoktu. Öğretmenlerimiz kendiliklerinden duyarlı olmak gerektiği ile ilgili bilgiler verirdi. Sanırım AB’nin de dayatmasıyla artık okullarda ders olarak okutulacak. Çevreye ve hayvanlara duyarlılık konusundaki eğitim çocuklara daha ilköğretim öncesi zamanlarda verilmeli, sonraki yıllarda bu uygulamalı olarak pekiştirilmeli. Bizim zamanımızda ''doğa turları'' vardı. Şimdi hala var mıdır bilmiyorum ama mümkün mertebe bu artırılmalı ve çocuklar hayvanları yalnızca kafesler ardından değil, doğal ortamlarında da görmeli. Mesela büyük şehirlerde alışık olduğumuz hayvanat bahçeleri daha geniş alanlara yayılmalı ve buralarda doğal ortamlar oluşturulmalı. Hayvanlar, kafesler ardında bir birkaç metrekare alanda değil daha geniş alanlarda yaşamalı. Bunun için de devletin ilgili kurumlarının olaya el atması gerekir. Burayı gezen insanlar ve özellikle çocuklar aradaki farkı gözlemlemeliler, hayvanlar hakkında daha detaylı bilgilendirilerek, gelecekte daha duyarlı olmaları sağlanmalıdır.

Hayvanlar ne sokaklara atılacak kadar değersiz, ne kafeslerin ardında yaşayacak kadar güçlü, ne onları incitecek kadar bunu kaldırabilecek canları var, ne de onlar tahmin ettiğimiz gibi sevgiyi iyi davranmayı anlamayacak kadar beyinsizler. Onlar, ister yük taşıyan hayvanlar olsun, isterse, etinden, yününden, sütünden yararlandığımız, görünüşü için evlerimize soktuğumuz hayvanlar olsun. Fark etmez. Hepsinin sevgiye ve bakıma ihtiyaçları var. Onlar da can taşıyorlar.

Unutmayalım, onlar bizden daha çok doğada yaşamayı hak ediyorlar.

 
Toplam blog
: 671
: 2572
Kayıt tarihi
: 26.06.06
 
 

Anadan doğma bir İzmirliyim ve bu şehirli olmaktan gurur duyuyorum.. Hem bu şehirde doğmuş, hem b..