Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Ekim '12

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Haz. İsa-2

Haz. İsa-2
 

“Allah’ın Krallığı çok yakında” Hz. İsa’nın öğretisinde ana nokta, Allah’ın Krallığı (daha kesin şekliyle ‘Allah’ın hükümranlığı’ bir aktivitedir, herhangi bir yer veya toplum değildir.) Bu demektir ki, kontrol, Allah adına ve onun isteği ile yapılma


Ölüm ve Diriliş

Hz. İsa’ya karşı tepkiler, Kudüs ‘teki Fısıh Bayramında zirveye ulaştı. İsa, her ne kadar şehre, sakin, bir eşeğe binmiş olarak geldiyse de, sanki savaş atının üzerindeki bir kurtarıcı gibi görüldü ve büyük kalabalıklar tarafından coşkuyla karşılandı. Büyük ihtimalle bütün bu insanlar onun kendi milli liderliğini ilan etmesini bekliyorlardı.
Bu beklentilerin aksine o, mabed rejimi aleyhine gösteri yapmaya devam etti ve dini otoritelerle tatsız sürtüşmeleri oldu. Ancak, Roma’nın aleyhine herhangi bir davranışta bulunmadı.
En sonunda havarisi Judas’ın yardımıyla Yahudi liderler tarafından tutuklandı ve Yahudi kanunlarına göre kâfirlikle suçlanarak yargılanmaya başlandı. Ona atfedilen suç ise bir “kurtarıcı ve Allah Resulü olduğu”nu söylemesi idi. Hakkında ölüm emri verildi. Ancak, bunun yürürlüğe konması için Romalıların onayı gerekiyordu. Onayın sağlanması için de dini liderler, Romalı Vali’ye onun yönetime isyan ettiğini söylediler ve baskı yapmak için kendi tezlerini destekleyen çok taraftar olduğunu söylediler. Böylece İsa, popülaritesini Roma’ya karşı gelmeyi reddettiği için kazanmasına rağmen, Roma’ya karşı gelen politik bir isyancı ‘Yahudilerin Kralı’ olarak öldürüldü.
Öldürülmesi için Romalıların köle ve isyankârlara uyguladığı barbarca bir yöntem olan çarmıha gerilme metodu kullanıldı. Ona inanmış olan bazı takipçileri vücudunu alarak yakındaki bir mezara gömdüler.

Böylece haklı olarak haç, Hristiyanlığın sembolü haline geldi. Tüm zalimliğine ve adaletsizliğine rağmen bu ölüm, kurtuluşun odak noktası olmuştur. Zaten Hz. İsa’da havarilerine ( her ne kadar kendisini çok az anlamış olsalar da) olaya bu şekilde bakmalarını öğretmiştir. Fakat tek başına bir haç bu kadar dikkât çekemezdi. Ona anlam veren şey, bu barbarca öldürülme işlemini takip eden olaylardı…

İsa’yı gömdükten iki gün sonra havariler mezarın boş olduğunu gördüler. Tabii bunun nedenini anlayamamış olmaları bir sürpriz değildi. Onların Hz. İsa hakkında anlayamadıkları pek çok şey vardı. Bunun mânâsı onlara bizzat Hz. İsa tarafından canlı ve gerçek olarak verildi. Hz. İsa artık zaman ve mekân kısıtlamalarından kopmuştu ve kapalı bir odada dahi aniden kaybolup tekrar meydana çıkabiliyordu.
Birkaç hafta boyunca onunla çok çeşitli ortamlarda görüştüler. Bu görüşmeler, bazen bir veya iki kişi olarak, ama çoğu kez geniş bir grup halinde devam etti. O, tekrardan yaşamının ve ölümünün ne ifade ettiğini, onlara emanet ettiği misyonun ne olduğunu anlattı. Bunlar tamamladıktan sonra yanlarından ayrıldı ve havariler de dünyaya dağılarak İsa hakkında vaaz vermeye başladılar. Vaazların konusu İsa’nın bir Rab ve kurtarıcı olduğu, kendisinin ölüme karşı bile bir zafer kazandığı idi.
İlk Hristiyanların vaazlarının odak noktası Hz. İsa’nın yeniden dirilmesi idi. Onlar yeniden dirilip ayağa kalkan Resullerine tapınıyorlardı.

Hz. İsa ne öğretti…

Halktan nakledilenlerden çıkan sonuca göre İsa’nın Celiliye‘de verdiği vaazlar şöyle özetlenebilirdi “Artık vakit geldi. Allah’ın krallığı çok yakında. Tövbe edin ve bu iyi habere inanın!” Bu özet onun verdiği mesajın bazı noktalarını aksettirmek için oldukça iyi bir çerçevedir.

“Artık vakit geldi” Eski Ahit, İsrail’in bütün ümitleri ve Allah’ın onlara verdiği sözler gerçekleştiği zaman Allah’ın yapacağı bir hesaplaşma ve kurtarma işlemine işaret edilmektedir. Hz. İsa, kendi misyonunu işte bu gerçekleştirme, yerine getirme işlemi olarak görüyordu. Diğer bir deyişle, kendisi her ne kadar politik birinin popüler fikirlerine çok az katılsa da, o kendisini Allah’ın insanlarını kurtarmaya gelen bir Mesih olarak görüyor, Kendisini “İnsanoğlu” olarak isimlendiriyordu ki, bu da Eski Ahitte, Daniel’in kitabında bahsedilen bir figürün yansıması idi. Anlatılana göre, bu kişi Allah’ın gerçek insanlarına zaferi ve en yüksek noktadaki kurtuluşu iletmekle görevli idi.

“Allah’ın Krallığı çok yakında” Hz. İsa’nın öğretisinde ana nokta, Allah’ın Krallığı (daha kesin şekliyle ‘Allah’ın hükümranlığı’ bir aktivitedir, herhangi bir yer veya toplum değildir.) Bu demektir ki, kontrol, Allah adına ve onun isteği ile yapılmaktadır.

İşte bu yüzden o insanları Allah’ın krallığına girmeye O’nun egemenliğini kabul etmeye ve O’na tabi olarak yaşamaya davet etmiştir. O, insanlara Allah’ın Krallığı’nın kabul edildiği güne odaklanmalarını öğretmiştir ki bu zaten İsa’nın kendisi ile başlamıştır (‘Krallık Senindir’ sözü ile.) Tüm insanların Allah’ın krallığını kabul edecekleri dönemde ‘Senin Krallığının vakti geldi’, Hz. İsa zaferle geri dönecek ve Allah’ın Evrensel ve sonsuza dek sürecek olan egemenliğini paylaşacaktır.

“Tövbe” İsa’nın çağrısı, özellikle kendi halkına İsrail’e yönelikti. Onları Allah’a gerçek sadakatlerini göstermeye çağırmıştı ve şayet bunu reddederlerse Allah’ın hesap göreceği hakkında uyarmıştı. Onun bu ricasında bir aciliyet vardı.

Daha sonra yeniden dirildiği zaman, havarilerini bütün milletleri Allah’ın krallığına davet etmeleri için gönderdi. Allah’ın istekleri mutlaktır; isyankârlık ve sadakâtsizlik asla gözden kaçmaz.

“İyi habere inanın” Şimdi artık mesajı iletme dönemi idi. İsa bunu politik amaçlı olarak yapmadı. Onun verdiği mesaj, Allah’ la gerçek bir ilişki kurabilmek içindi. Tövbe edenler affedilip yeni bir hayata kavuşacaklardı. İsa, kendi çekeceği ıstırapları ve ölümünü önceden söylediği zaman, bunun yeniden yapılanmaya vesile olacak bir araç olduğunu düşünmüştü. O, daha evvelce İsaiah’ın haber verdiği,

‘yaraları ile bizleri iyileştiren’ Allah’ın hizmetkârı idi. Böylece ‘hayatını, pek çok kişinin kefaletini ödemek için’ vermeye geldi; ‘benim kanımda yeni bir değişiklik’ kurmaya ifadesiyle; günahtan arınmış yeni insanlar oluşturmaya geldi. Aynen İsrail halkının Mısırdaki köleliğinin Allah’ın özel insanları olmak üzere sona erdirilişi gibi...

İşte, bunlar İsa’nın öğretilerinin odak noktası idi. Tövbeye davet, Allah’ın yeni insanlarından biri olmaya davet, Ölümü karşılığında bağışlanma ve yenilenmeyi getirmesi gibi...

Onun çok bilinen ahlak öğretisi ikinci planda kalmıştır, çünkü bu öğreti, özellikle Allah krallığına yeni girmiş olan havarileri ile ilgili bir ahlâk idi.

Onlar için yaşam yeni başlıyordu. Bu yaşam, Allah’a odaklanmıştı. Çünkü, İsa, havarilerine Allah’a çocukta olan güvene benzer bir şekilde tabi olmayı, teslim olmayı öğretmişti. Birbirleriyle olan ilişkileri, aynı aile içinde yaşayan ve bir diğerini menfaat gözetmeksizin, hesap kitap yapmaksızın seven aile fertleri gibi idi. Bu yeni toplulukta dünyanın pek çok standardı tersine döndü. Maddi güvenceler ve bu alandaki uğraşlar, Allah Krallığının kurulması için duyulan arzunun içinde kaybolup gitti. Bunlar başka bir dünyanın değerleri idi. İsa, havarilerinin gerçek anlamda farklı olmasını istiyordu. Onların “dünyanın ışığı” olmalarını ve tüm dünyaya yaşamın ne demek olduğunu anlatmalarını istiyordu.

Hz. İsa kimdi?

O bir rasuldü; Allah tarafından gönderilen birisi idi. Vaazlarında, öğretilerinde, verdiği şifalarda bu konumuna çok uygundu. O, ezelden beri Allah’ın asil insanlar silsilesinden birisi idi. Ancak, Hristiyanların inançları ve kendi yaşantısı ile öğretileri, O’nun bu tanımdan daha fazla olduğunu göstermektedir.

İsrail’e ricasında bir sona eriş açıkça belirtilmişti. Bu sadece rasulün yaptığı bir uyarı değil, Allah’ın son çağrısı idi. Bunun reddedilmesi, İsrail’in Allah’ın özel insanları için olmasına bir son verecekti;

Kabulü ise, Allah’ın tüm amaçlarının zirveye ulaştığı yeni bir Allah insanının yaratılması demekti.

Bu kriter, sadece İsa’nın mesajına cevap değildi, aynı zamanda İsa’nın kendisine de cevaptı. O, insanları kendisine iman etmeye ve sadakate davet ederek, kendisini insanların kaderini tayin edecek son hakem olarak tanıttı. O sadece af edilmek ve kurtulmak istemedi; bizzat kendi ölümü ile bunlara ulaştı. O hem haberci, hem de haberin kalbi idi. O, insanları Allah’a çağırdı, ama aynı zamanda kendisi Allah’a giden yoldu.

İsa’nın dünyevi yaşantısı sırasında havarileri bütün bunları kısmi bir şekilde anlamışlardı. Sadece anlatılan kadarı bile onların kendisine büyük bir sadakatle bağlanmalarını sağlamıştı. Ancak, dirilişinden sonra onu sadece bir insan olarak görmediler ve ona Allah’a taptıkları gibi tapmaya başladılar.

 

Ahmed F. YÜKSEL

 

 

 
Toplam blog
: 636
: 9957
Kayıt tarihi
: 14.12.11
 
 

Araştırmacı Yazar.. ..